Aydın Engin*
Ne haftaydı ama!..
Rıza Sarraf’la başladık. Yetmedi. Man Adası’ndan gelen “çok milyon dolarlar”ı üstüne ekleyip haftayı tamam ettik.
Bizim yazıişlerinde bu haberlerle boğuşanlar hafta boyu bazı ayıp sözleri hatta cümleleri kullanırken dil frenlerini iyice boşa aldılar.
Mesela Rıza Sarraf, kirli işlerini el ele yürüttüğünü söylediği AKPli bakan eskisi Zafer Çağlayan nam siyasetçiye verdiği rüşvetleri anlatırken “45-50 milyon Euro kadar...” gibi bir cümle kurdu. Yargıç “45 mi, 50 mi” diye sorunca da olanca pişkinliği ile “Hatırlamıyorum. Aşağı yukarı 45 ya da 50 milyon Euro idi” dedi ve bizim tayfadan biri “Çüş ulan...” diye başlayan ve devamını buraya aktaramayacağım bir cümle kurdu. Sonra da ekledi:
- Behey dümbük, o senin hatırlayamadığın 5 milyon Avro benim 652 yıllıknet maaşım yapar be...
Yazıişlerinde kimse o çok okkalı ayıp sözlerden dolayı irkilmedi. Gülmedi de. Sanırım içlerinden aynı cümleyi daha da okkalı kılarak tekrarladılar.
Türkiye’nin cari açığını tek başına kapattığı için itibarın doruğuna yükseltilip kendisine AKP’li bakanlar eliyle ödül takdim edilen Rıza Sarraf, başlayan haftada da ötmeye devam edecek.
Bizler mide bulantısından kusma sınırında o haberleri aktaracağız. Sizler de mide bulantısından kusma sınırında okuyacaksınız.
Utanmayı çoktan unutmuş siyaset bezirgânları da ellerini yıkayıp kendilerini AKlamak için ahlaksız yalanlarının dozunu artıracaklar.
Yine de...
Hiç olmazsa bugünlük Sarraf’ın maceralarına nokta koyacağım.
Çünkü kendimi lağım çukurunda kulaç atar gibi hissediyorum.
***
Sarrafgillerin (Sarraf’ın değil Sarrafgillerin) iğrenç marifetleri yetmedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında “kutu”yu açtı. Bir başka lağımdan akan bir başka pislik de üstümüze aktı.
Enişteden, kardeşe, oğula, arkadaşa kadar uzanan “birileri”nin milyon dolarlarla danslarının ayrıntısı ve belgeleri önümüze açıldı; dev boyutlu bir pislik üstümüze saçıldı.
***
Tartışmanın, hesaplaşma zorunluğunun omurgası ustaca kaydırılıyor. Daha dünden başladı. AKP Reisi taa Kars’tan ses yükseltti:
- Ana muhalefet liderine gayet açık bir cevap verdim. Benim çocuklarım yurtdışına para göndermediler, dedim.
Bunu daha önce 29 Kasım günü de söylemiş, “iddia edildiği gibi yurtdışına giden tek kuruş yok. Mevcut şirketlerini satmaları sebebiyle onlara para geldi. Oraya da para gitmedi” demişti.
Kılıçdaroğlu ise bir gün önce altını çize çize “Ziya İlgen, enişte, 2.5 milyon dolar, Mustafa Erdoğan kardeş, 2.5 milyon dolar, Osman Ketenci, dünür 1.250 milyon dolar, Ahmet Burak Erdoğan oğlu, 1.450 milyon dolar” diye tek tek saymış ve ardından bu paraların Türkiye’den Man Adası’nda kurulmuş 1 sterlin sermayeli şirkete gönderildiğini söylemişti.
Cuma günü CHP sözcüsü Bülent Tezcan belgeleri gösterdi ve gazetecilere dağıttı.
148 adet belgeden oluşan bir tomarı. O gün akşama kadar o belge tomarını elden geçirdik. Bu pösteki sayma eylemine ben de zorunlu katıldım.
Tayyip Erdoğan haklı. Tek tek sayılan milyon dolarlar Türkiye’den Man Adası’ndaki şirkete gönderilmemiş, Man Adası’ndan AKP Reisi’nin yakınlarına yani Türkiye’ye gönderilmiş...
Eeee?
Tartışmanın omurgası bu mu?
“O milyon dolarlar gitmiş mi, gelmiş mi” sorusuna mı cevap arayacağız?
O cevabı CHP versin.
Bizim mesleğimiz öncelikle şunu sorar:
- Taksi işletmeciliği gibi bol kazançlı(!) bir iş tuttuğu söylenen eniştedenkardeşe, oğula kadar uzanan bu adamlara bu paralar niye gelmiş? Neyapmışlar, ne satmışlar da bu paralar kişisel hesaplarına akmış?
Hele bu sorunun cevabını bir alalım, “Gelmiş mi gitmiş mi” ayrıntısına sonra bakacağız...
*Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.