Gündem

Tayfun Atay: Erdoğan ve AKP kendi selameti için laiktir, laik kalacak

"Emin olun, kendi aralarında 'İsmail Abi de ayıp etti yavv' diye fısır fısır söyleniyorlardır"

29 Nisan 2016 13:59

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın, "Laiklik yeni anayasada olmamalıdır" şeklindeki açıklamasıyla ilgili olarak, "Hiç endişeniz olmasın, laiklikten vazgeçemezler. Laiklik en çok onlara lâzım ve bunu her geçen gün daha da derin bir kaygı eşliğinde hissediyorlar" dedi. "Elbette meclis başkanının safdilliğine 'göbekten' karşılık veremeyip en iyi savunma saldırıdır stratejisiyle 'militan laiklik', 'otoriter laikçilik', vb. eveleme-gevelemeler eşliğinde neredeyse 'Öz-laiklik bizde' diye dolaşıyorlar ortalıkta" ifadesini kullanan Atay, "Emin olun, kendi aralarında “İsmail Abi de ayıp etti yavv” diye fısır fısır söyleniyorlardır!" diye yazdı.

Tayfun Atay'ın, "AKP laiktir, laik kalacak!" başlığıyla yayımlanan (29 Nisan 2016) yazısı şöyle: 

"Hiç endişeniz olmasın, laiklikten vazgeçemezler.

Sizi, beni, onu-şunu-bunu, ötekini-berikini düşündükleri için değil, asıl kendilerini düşündükleri için!..

Laiklik en çok onlara lâzım ve bunu her geçen gün daha da derin bir kaygı eşliğinde hissediyorlar.

Elbette meclis başkanının safdilliğine “göbekten” karşılık veremeyip en iyi savunma saldırıdır stratejisiyle “militan laiklik”, “otoriter laikçilik”, vb. eveleme-gevelemeler eşliğinde neredeyse “Öz-laiklik bizde” diye dolaşıyorlar ortalıkta.

Ama emin olun, kendi aralarında “İsmail Abi de ayıp etti yavv” diye fısır fısır söyleniyorlardır!..

Ama gözler önünde, geleneklerindeki “Settar-ül Uyub” kaidesi gereği, “İsmail Abi”lerinin sözlerini şerhe dönük lafazanlıklarla “ayıbın üzerini örtme” gayretindeler.

***

Evet, laiklik en çok onlara lâzım. Çünkü ha bire, olur olmaz her yerde, adeta insanların burunlarını nasıl karıştıracağına kadar her şeyi dinin ölçüsüne vurma abukluğunda o kadar şirazeden çıktılar ki hiç beklemedikleri yerden, “içeriden” muazzam bir tehlike belirdi karşılarında.

Dindar nesil, dindar hayat, dindar memleket diye diye bu topraklarda ezelden beri birbirleriyle “Gerçek İslâm bende” iddiasıyla rekabet ve çatışma içinde olmuş irili-ufaklı bir dolu çevreyi alabildiğine aktive ettiler.

Dine bunca vurgu ve referans, o çevrelerin kanını kaynattı, ayranını kabarttı, onları “Ben de isterem”ci bir ataklıkla hırçınlaştırdı.

Yani bir tane “Paralel” yok!.. Daha doğrusu bir “Paralel” gitti, “bin paralel” geldi, yanı başlarına kuruldu!..

***

Bilenler bilir İslâm-içi rekabet ve çatışma süreçlerinin ne kadar sert, keskin ve yakıcı olduğunu… Yahudiler, Hıristiyanlar, laikler, ateistler gibi “dışardaki ötekiler”den çok daha hassas, ciddi ve öncelikli tehdit, “içerdeki ötekiler”dir.

AKP sizden, benden, ondan-şundan-bundan, ötekinden-berikinden değil, “içerdekiler”den korktuğu, kaygılandığı, çekindiği için vazgeçmez ve vazgeçmeyecektir laiklikten…

Çünkü laiklik, onu incelikli ele alıp tartışanların kaydettiği üzere, temelde din adına cemaatleşmenin patlama yaptığı, dolayısıyla dinin tutanın elinde kaldığı yerde bir ihtiyaç olarak kendisini göstermiştir.

Bu bakımdan çığır açıcı nitelikteki bir yazısında siyaset bilimci Prof. Nur Vergin, keyfiyeti fazla söze hacet bırakmaksızın özetler.

Padovalı Marsile’in, düşünsel anlamda laikliğin ilk sistematizasyonu olduğu söylenebilecek “Barışın Koruyucusu” (1324) adlı kitabından hareketle Nur Hoca, yeryüzünde mutluluğun önkoşulunun “sosyal barış” ve bunu sağlamanın da dünyevi (lâdinî) nitelik taşıyan siyasetin işi olduğunu belirtir. Çünkü toplumlar türdeş olmayıp dinî cemaatler de çeşitlilik arz eder ve aynı devletin hükmü altında mezhep ve din farklılıkları barınır. Bundan dolayı devletin siyasi egemenlik yanı sıra dinî bir mahiyet ve kisveye de sahip olması (burası çok önemli!), farklı inanç gruplarını öncelik ve üstünlük edinme uğruna kıyasıya rekabete ve çatışmaya sürükler (N. Vergin, “Din ve Devlet İlişkileri: Karşılaştırmalı Bir Perspektif”,Türkiye Günlüğü, No: 29, 1994).

Aynen bu hesap, “siyaseten” dindar nesil, hayat, memleket diye diye dinî cemaatlerin de önünü o kadar açtılar ki şimdi din adına kendi başlarını ağrıtacak “sorun”lar var karşılarında.

Dinbaz bir “Dr. Frankeştayn” oldular yani...

Düşünün bir de “dindar anayasa” yapmaya kalksalar, bu “paralel” yapıların vıdı-vıdısına, baskısına, tehdidine kendilerini daha çok maruz bırakacağı için onun da bumerang gibi nasıl kafalarında patlayacağını!..

Bu yüzden laikliğe en çok onların ihtiyacı var.

***

Tayyip Erdoğan’ın laikliği İslâmi zaviyeden meşrulaştıran ve şu ara tekrar gündemdeki 2011 Mısır ve Tunus konuşmaları üzerine zamanında bir yazı yazmış ve onun “Kişi değil, devlet laik olur” ifadesini tartışarak “Asıl kişi laik olur” demiştim.

Çünkü “laicus-clericus” karşıtlığından anlamı çıkan laik sözcüğü, köken itibarıyla kişiye gönderme yapar ve “klerik”ten olmayan, yani ruhban, yani kilise görevlisi, yani din bilgini olmayan “sade insan”ı tanımlar. İslâm’da ruhbanlık bulunmamakla birlikte sözcüğü biraz esnek kullanacak olursak Müslüman bir toplumda da “Ulema”dan olmayan herkes, elbette dindarlar da dâhil olmak üzere laiktir denilebilir.

Bu yüzden ne kadar dindar ve imam-hatip çıkışlı bile olsa, “din uleması"ndan olmayan Erdoğan da laiktir ve laik kalacaktır demiştik o yazımızda…

Bu yazıda da yukarıdaki iddialar doğrultusunda diyoruz ki AKP laiktir ve hem din adına, hem de kendi selameti için laikliğe mecbur olup laik kalmaya da, onu hayata geçirmeye de devam edecektir."