Gündem

Tatava yapma iktidarı yık!

Eh yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da?

26 Mart 2014 23:51

Levent Pişkin

Son dönemdeki “Oyları Bölme” ve “Tatava Yapma Bas Geç” biçiminde şekillenen tartışmaları ve HDP’nin politik duruşunu bir anlamda söylemsel düzeyde yansıttığını düşündüğümden dolayı ODTÜ’de HDK/HDP’li öğrencilerin duvar yazılamasından aldım başlığı.

Seçim sürecine girdiğimiz ilk andan itibaren bir HDP-CHP tartışması almış başını gidiyor. İlk olarak ittifak yapsınlar biçiminde dile getirilen söylem HDP aday göstermesin şeklinde gelişti. Akabinde iddia ve irade sahibi olan HDP’nin de aday göstermesiyle beraber bu söylem “oylar bölünmesin” şekline büründü. Ve nihayetinde bu algı “tatava yapma bas geç” tazahürüyle seçimlere az kala yeniden ivme kazandı.

Bu algının temelinde AKP iktidarının geriletilmesi ve akabinde de iktidardan düşmesi/çekilmesi yatıyor. Bu duruşun temelde hatalı olduğunu HDK/HDP açısından söyleyebiliriz. Zira siyaset birilerinin kaybetmesi üzerine kurgulanmamalı, siyaset alan kazanma/alan açma mücadelesidir. Bu alanları kazanmanın biricik yolu ise elbette ki “seçimler” değil. Bu bağlamda toplumsal hareketlere ve belli başlı ‘illegal’ mücadelelere dönüp bakmak zihin açıcı olacaktır. Bununla beraber iktidar mefhumunu tartışmaya açmak yani az biraz “tatava yapmak” gerekir. Şöyle ki AKP iktidar değildir, iktidarın taşıyıcısı ve uygulayıcısıdır. Devletin devamlılığı esasında devlet akıllı bir hükümet partisidir AKP; tıpkı hükümette olmayan diğer partiler gibi. Dolayısıyla “iktidarı” indirip yerine aynı “iktidarı” koymak ya da “Hoca Ali iktidarına” alternatif olarak “Ali Hoca iktidarını” sunmak çözüm değil çözümsüzlüktür. Daha başka şekilde ifade edecek olursak “Kral öldü yaşasın yeni kral!” demek halkların kaderi olmamalıdır. Demokrasi halkın kendi katilini seçmesi değil, bizatihi kendisinin yönetmesi meselesidir “ilköğretim” tabiriyle. Bu bağlamda ODTÜ’deki yazılamayı dönüp bir kez daha okumak gerekir: “İktidarı Yık!”

Bununla beraber, HDP’ye dair AKP, CHP, MHP vs. tarafından geliştirilip beslenen ve “linç girişimleriyle” vücut bulan bu “saldırgan” tutum ve “korku” anlaşılabilir bir mesele.  Zira devlette süreklilik çerçevesinde bugün HDK/HDP’ye uygulanan sembolik şiddetin 1960'larda TİP'e uygulandığını söyleyebiliriz. TİP’in yükselişi Adalet Partisi'ni, CHP'yi ve TİP'i yeterince devrimci bulmayan MDD'ci tayfayı nasıl ki rahatsız etti, bugün HDP'nin yükselişi de benzer bir etkiyi yaratmış görünüyor. Çünkü yukarıda bahsettiğimiz devlet akıllı bu partiler çok iyi biliyor ki HDK/HDP hepsinin sonu demek. Şeffaf, özyönetimci, özerk, tüm kimlik, kültür ve inançların özgür ve eşit biraradalığının garantisi olan bir yapı anladığımız anlamdaki iktidarın sonudur. Ve HDK/HDP bu sonu getirmeye, devletin devamlılığını mutlak surette kesintiye uğratmaya muktedirdir çünkü HDK/HDP örgütlenmesi içinde bulunan kesimler ile Türkiye’nin minör halidir.
Bu bağlamda ittifak meselesi ve bu doğrultuda şekillenen “oylar bölünmesin” çağrılarına dair birkaç kelam etmek gerekir.

Öncelikle, HDK/HDP particilik yapmaktan uzak bir yapıdır. HDK/HDP için demokratikleşme esastır ve bunun yaratılabileceği zeminler yoklanır. Bununla beraber HDP kongre siyaseti yapmayı esas alan bir siyasi parti olarak ilkesel birlikteliklere her zaman açık olmuş ve bu anlamda içerden ve dışardan gelen her türlü ittifak talebi ve çağrısına kulak vermiştir. En basitinden “ilkesel” olarak şu anki duruşu itibariyle asla bir araya gelemeyeceğimiz CHP ile bile görüşme yapılmış ve sonucu kamuoyuna duyurulmuştu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugünkü açıklamasında  belirttiği* “HDP ile ittifak bize zarar verir.” diyen bir partiyle ittifak yapılamayacağı açıktır. Bunun ötesinde bu söylemi kullanan bir parti lehine HDP’ye seçimlerden çekil demek en hafif tabiriyle ahlaksızlıktır. Bu tam ifadesiyle “kibirli” bir çıkıştır. Zira HDP “beyaz korkuları” reflekse dönüştürmek için değil, umudu örgütlemek için var. Keza HDP’nin en büyük seçmen kitlesinin, yani Kürtlerin nereye çekersen oraya gelen bir kitle zannetmek de ayrı bir kibir… Bu örgütlü bir halkın iradesiyle dalga geçmektir ki bu halkın Şırnak’ta önseçimde kazanan adayı, aday göstermeyen kendi parti il binasına yönelik ‘molotoflu isyanı’ hatırlatmak isterim. Aynı şekilde 2007 seçimlerinde seçmene rağmen gösterilen bir adayın (Baskın Oran) seçilemediği de ortada… Ve ek olarak bütün bunlara rağmen ve bunlarla beraber HDP’nin seçimlerde CHP’nin oylarını bölmeyeceğini Erdem Yörük bilimsel verilerle saptırılamayacak kadar sarih anlatmış.**

Hâsılı kelam kimse muhtemel başarısızlığına şimdiden kılıf aramasın. Kimse bir halkın iradesine “rol biçmesin.” ‘Kürt Mehmet’ şahsında tüm ezilenler bu sefer kendisi için nöbette! Zira biz yerel seçimlere sadece yerel yöneticileri seçmek/seçtirmek için değil başka bir sistemi kurmak için girdik; eşit, özgür, demokratik özerk yönetimleri…

HDP gönderi renk renk dolu bir bahar olarak geldi; Turgut Uyar’dan devam ile “kimin aklı bir bahardan daha çok olabilir sorarım…/ ten uyandı, herkes kendi olan cismini tanıdı…”

http://www.radikal.com.tr/politika/kemal_kilicdaroglu_hdpyle_ittifak_yapmadik_cunku_akpyle_isbirligi_yapiyor-1183147

** [1] Erdem Yörük, “HDP oyunu CHP'den mi alıyor AKP'den mi?”, http://t24.com.tr/yazi/hdp-oyunu-chpden-mi-aliyor-akpden-mi/8856, Erişim Tarihi: 26.03.2014