Daha önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet kanadı ile Gülen cemaati arasında “çözüm süreci”nden bahsettiği için tepki gördüğünü söyleyen Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren bu nitelemeyi yineleyerek “Ak Parti hükümeti ve Tayyip Erdoğan’la Camia arasında yaşanan gerilim, mesela Batı dünyası için ne anlam taşımaktadır? Bu gerilim, ABD- AB-İsrail ayakları açısından Ak Parti hükümetleri ve Tayyip Erdoğan’la görülecek bir hesap varsa, orada nereye oturmaktadır? Ve nihai soru: Fethullah Gülen Türkiye’de olsaydı ve devlet yetkilileri ile görüşseydi, Camia’nın yine de böyle bir gerilimin tarafı olmasını tercih eder miydi?” diye sordu.
Taşgetiren yazısında, “Bu soruyu devlet yetkililerine de sorabiliriz: Gülen Türkiye’de olsa ve devlet yetkilileri onunla görüşebilseydi, ona ne denirdi? Onun Pensilvanya’da bulunması mı tercih edilirdi, yoksa Türkiye’de mi? Camia ile bir çözüm süreci... Acaba bunun kader planındaki takvimi nedir? Acaba Gülen Pensilvanya’da değil de, Altunizade’de olsaydı, çözüm takvimi öne çekilebilir miydi? Ve acaba Camia’nın sadece Türkiye’nin görüşebildiği bir liderinin bulunmaması en önemli sorun mudur?” görüşünü dile getirdi.
Ahmet Taşgetiren’in Star gazetesinin bugünkü (5 Şubat 2015) nüshasında yayımlanan, “İmralı-Pensilvanya” başlıklı yazısı şöyle:
‘İmralı-Pensilvanya’
Bir ara “Gülen camiası için de bir çözüm süreci düşünülebilir mi” diye sorduğumda Camia tarafından “Bizi terör örgütü ile bir mi tutuyorsun” gibi tepkiler geldi. Oysa gerilimin dozajı, örgüt ile yaşanan gerilimden daha az değildi. Belki ölümler yoktu, ama neredeyse tüm Türkiye gündemini kendi etrafında kilitleyen bir durum hasıl olmuştu. Hala aynı gerilim söz konusu, gittikçe daha tırmanacağı da öngörülebilir. “Sulh yolunu tutma” çağrılarının karşılığı neredeyse sıfır seviyesinde.
Bugün, belki zihinleri açar ümidiyle bir kıyaslama daha yapmak istiyorum.
Başlıkta iki yer ismi var, ama bu yer isimlerinin aslında iki liderliği temsil ettiğini herkes biliyor. İmralı demek, PKK- KCK her ne ise o örgütün liderliği, yani Abdullah Öcalan demek, Pensilvanya da, Camia-Hizmet Hareketi her ne demekse onun liderliği, yani Fethullah Gülen demek.
Şu anda devlet açısından her ikisi de illegal bir yapılanmanın tepe noktası olarak görülüyor.
İmralı ve Pensilvanya dediğimizde, iki özelliği daha ifade etmiş olmaktayız: Birisi Türkiye’de bir adayı, diğeri Amerika’da bir yerleşim bölgesini anlatıyor.
Bu özellikler, terör örgütü ile başlatılan çözüm süreci perspektifinden baktığımızda bir başka anlam kazanıyor.
Şöyle ki:
Devlet birimleri, çözüm süreci adımını, İmralı’da Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmelerle attı. Burada ilerleme sağlanmasında, zaman zaman meydana gelen kırılmaların tamir edilebilmesinde Öcalan’la, Türk yetkililer dışında herhangi birisinin görüşemiyor olmasının çok önemli etkisi bulunduğunun altı çizilir.
Özellikle uluslararası odakların nüfuz imkanı bulamadığı bir paydaş niteliği taşıyor olması Öcalan’ın konumunu önemli hale getirmiştir. Oslo’da “üçüncü ülke” paydaşlığının olumsuz sonuçları da görüldükten sonra İmralı ile “steril temaslar” çözüm sürecinde çok özel bir mahiyet kazanmıştır. Uluslararası güç odakları, diyelim Kandil ile, HDP ile, örgütün Avrupa ayağı ile ilişkiler kurup, kendi bölgesel stratejik hesapları istikametinde süreci zehirleyebilme imkanına sahip iken İmralı, devlet yetkilileri ile oturup, bölge, dünya, Türkiye değerlendirmeleri yapabilmekte, bunun sonucu çözüm süreci Türkler ve Kürtler için iyi olanı arama zemini haline gelebilmektedir.
Tabii ki bu da görecelidir. Sonuçta Öcalan kendini özel bir misyon için kurgulamıştır ve o istikametteki yürüyüşü ile devletin vizyonu ne oranda örtüşür, sorusu her zaman ortada olacaktır.
Pensilvanya’ya ve orada mukim zata gelirsek...
Orasının steril bir ortam olmadığı, bütün uluslararası irtibatlara açık olduğu çok net. Aslında Fethullah Gülen’in kendisinin de, bu uluslararası irtibatları özellikle istediği gibi bir görüntüyü herkes görüyor.
Belli ki Fethullah Gülen, uluslararası güçlerin kendisi ile görüşmek istediği, kendisi de bu irtibat ve görüşmeleri reddetmeyen, Türkiye’de verilen mücadele açısından bunu gerekli gören bir kişilik durumunda.
Burada uluslararası odaklarla Fethullah Gülen’in buluşma noktası nedir, sorusu akla gelecektir. Diyelim ilişkilerin görünen yüzü olarak New York Times ve BBC gibi güçlü medya yapıları ile girilen mülakat ilişkileri. Diyelim devlet ve kurumlar olarak Batı dünyası ile kurulan temaslar... Bunu Fethullah Gülen’in ve Camia’nın diğer temsilcilerinin, Türkiye’deki mücadeleyi uluslararası zemine taşımak ve uluslararası odaklardan Türkiye’ye baskı çekmek amacıyla kullandıklarını görmek için kahin olmaya gerek yok.
Soru şudur: Ak Parti hükümeti ve Tayyip Erdoğan’la Camia arasında yaşanan gerilim, mesela Batı dünyası için ne anlam taşımaktadır? Bu gerilim, ABD- AB-İsrail ayakları açısından Ak Parti hükümetleri ve Tayyip Erdoğan’la görülecek bir hesap varsa, orada nereye oturmaktadır? Ve nihai soru: Fethullah Gülen Türkiye’de olsaydı ve devlet yetkilileri ile görüşseydi, Camia’nın yine de böyle bir gerilimin tarafı olmasını tercih eder miydi?
Bu soruyu devlet yetkililerine de sorabiliriz: Gülen Türkiye’de olsa ve devlet yetkilileri onunla görüşebilseydi, ona ne denirdi? Onun Pensilvanya’da bulunması mı tercih edilirdi, yoksa Türkiye’de mi?
Camia ile bir çözüm süreci... Acaba bunun kader planındaki takvimi nedir? Acaba Gülen Pensilvanya’da değil de, Altunizade’de olsaydı, çözüm takvimi öne çekilebilir miydi? Ve acaba Camia’nın sadece Türkiye’nin görüşebildiği bir liderinin bulunmaması en önemli sorun mudur?