Gündem

'Taraf’a her şey denebilir ama sansürcü denemez'

Demiray Oral, Orhan Miroğlu'nun yazısının sansürlendiği için Taraf'tan ayrıldığını açıklamasının ardından, 'Taraf’a her şey denebilir ama sansürcü denemez' dedi

08 Eylül 2012 16:03

Demiray Oral

(Taraf - 8 Eylül 2012)

 

Bir Taraf yazısı

 

İlk başlarda annem ciddiye alıyordu.

Taraf’ın çıktığı aylarda kaygı dolu bir sesle şöyle telefonlar alıyordum ondan: “Oğlum sizin gazete cemaatçiymiş diyorlar...”

Kısa bir izah faslı geçiyordum.

Bir müddet sonra yeni bir telefon, sesteki kaygı aynen baki: “Oğlum sizin gazetenin arkasında ABD varmış diyorlar...”

Sonra yeniden bir telefon, sesteki kaygı tonu düşüşe geçmiş hâlde: “Oğlum sizin gazetenin arkasında AKP varmış diyorlar...”

Arkasından bir telefon daha, artık sesindeki kaygı sıfırlanmış, soru kurgusu kendisiyle dalga geçer hâlde: “Şimdi de Kürtçü olmuşsunuz oğlum siz...”

Birlikte gülüp kapatıyorduk telefonu.

Taraf’ta ilk çıktığı 15 Kasım 2007’den beri yazı yazıyorum, kuruluşundan itibaren yaklaşık bir sene de editörlük yaptım.

Bu süre zarfında ABD’ci, cemaatçi, CIA’ci, Kürtçü, AKP’ci olduk. Şu an ıskaladığım başka“şeylerci” de olmuş olabiliriz.

Bir tek “Atatürkçü” olamadık henüz. Onun haricinde arkamızda hep birileri, banka hesaplarımız da altı sıfırlı oldu.

Hatta itiraf edeyim, ben bile ara sıra “ya çıkarsa” kıvamında hesabımı kontrol ettim. Ama maalesef o altı sıfırın önünde hiçbir rakam yoktu.

Son günlerde üzülerek takip ettiğim Orhan Miroğlu vakasından sonra annemin kesilen telefonlarının yeniden başlamasından ürküyorum.

“Oğlum, sizin gazete PKK’nin psikolojik aygıtıymış...”

Bu kez ne derim acaba?

Çünkü bunu söyleyen beş senedir bu gazetede yazan, benim değer vererek okuduğum, aydın namusu ve vicdanına sahip bir isim olarak bellediğim birisi.

Öncelikle yaşadığım ruh hâlini söylemek istiyorum: Büyük bir şaşkınlık içindeyim.

Memlekette son dönemde beni en çok şaşırtan iki kişi, Başbakan Erdoğan ve Orhan Miroğlu oldu.

İkisinde de büyük bir tavır ve buna bağlı üslup değişikliği gerçekleşti, ikisinin de bunu hangi saiklerle yaptığını bir türlü anlayamadım.

Yaptıklarına bir mana veremedim. Erdoğan’ı şimdilik bir kenara bırakırsak, Orhan Miroğlu ilk olarak 2 temmuz günkü köşesini okuduğumda hayrete düşürmüştü beni.

Erdoğan ve Davutoğlu’nun Suriye politikasını eleştirmesi nedeniyle Ahmet Altan hakkında yazdığı “artık onu okumuyorum, sadece göz atıyorum. Çünkü okunduktan sonra akılda işe yarar bir şey kalmıyor” minvalinde satırlar sanki onun değil de bir başkasının kaleminden çıkmıştı.

Şaşkınlığım Ahmet Altan’ı eleştirmesinden değildi elbette, sadece o zamana dek kimi eleştirirse eleştirsin vicdanlı, kırıcı olmayan, seviyeli olmaya özen gösteren yazılar yazan Orhan Miroğlu bu yazıda en hafif deyimiyle “ayıp” etmişti.

Yine de yazı yazmanın ne kadar bıçak sırtı bir iş olduğunu bildiğim için bu satırlara “iş kazası” gibi bakmak istedim.

Ama öyle değilmiş.

Meğer hepsi planlı programlı bir “iş”miş.

Bunu Orhan Miroğlu’nun “sansür” bahanesiyle bizim gazeteyle yolunu ayırdıktan sonra kendisini pr faaliyetine adamasıyla anladım. O pr faaliyetinin bir neticesi de Akit gazetesinin onun ağzından “Altan ailesi PKK’ya hizmet ediyor” manşetiyle verdiği “haber” oldu.

Miroğlu böyle bir hedef gösterme faaliyetinin mimarı olduğu için ne hissediyor, artık tahmin edemiyorum.

Ayrıca kusura bakmasın ama “ben arabada gidiyordum, arayanın habervaktim olduğunu anlamadım, yoksa onlara demeç vermezdim” demesi, Taha Akyol’un “Sayın Başbakanım yazı başlığım tek satır olsun diye AKP yazdım, valla billa kasıtlı değil” diye yazıp sonra da bunu “hiciv” olarak açıklamasıyla aynı inandırıcılıkta.

Bir de merak ettim, Akit’te kendisine atfen çıkan ifadelerinin “büyük bölümünü” söylemediğini belirtmiş Miroğlu, acaba oradaki süfli ifadelerin hangi küçük bölümü kendisine ait, söylese de öğrensek.

Gerçekten hayret ediyorum, kızgınlığım da yaşadığım hayal kırıklığından.

Hadi “PKK’nın psikolojik aygıtı” gibi yaftalara bağışıklık kazandı bünye ama bu “sansür”yalanını Miroğlu’nun kendisi nasıl sindirecek acaba?

Bakın size minik bir hatıra nakledeyim. Hayatımda yazdığım ilk köşe yazısı, Taraf’ın yayına başlayacağı gün çıkacaktı.

Ahmet Bey yazımı okudu. Sonra yanıma kadar geldi ve beğendiğini söyleyip, yazının en sonunda yer alan ifadenin başlıkla aynı olduğunu, finaldeki vurucu lafı okurun başlıkta öğrenmesinin doğru olmadığını, eğer uygun görürsem değiştirebileceğimi söyledi. Onlarca kitaba imza atmış bir yazarın, çömez bir köşe yazarına yaklaşımı belki herkese ipucu verir. Sonra da beş sene boyunca tek kelimem bile değişmedi bu gazetede.

Onun için Taraf’a her şey denebilir ama sansürcü denemez. 

Öyle ki, denirse de annem ciddiye alıp telefona sarılmaz.