Gündem

Taraf tartışmasında turnusol sorusu: Neşe Düzel göreve “normal yollarla” gelseydi?

Oral Çalışlar kişisel gerekçelerle istifa etseydi ve patron da yayın yönetmeni olarak Neşe Düzel'i atasaydı bizler yine istifa edecek miydik? Bu sorunun cevabı benim için kesin olarak “hayır”dır

08 Mayıs 2013 15:10

Alper Görmüş
 

Mahiyeti belirsiz bir sıvının asidik mi yoksa bazik mi olduğunu açığa çıkaran turnusol kâğıdı, biliyorsunuz, metaforik çerçevede belirsizlik içeren durumları sarâhate kavuşturan ölçü anlamında kullanılır.

Benim de içinde bulunduğum Taraf yazarlarının gazeteden neden ayrıldıklarını açıklamak üzere kaleme aldıkları metnin kamuoyundaki algılanma biçimine  baktığımda, derdimizi tam olarak anlatamadığımızı anlıyorum ve başlıkta zikrettiğim “turnusol sorusu”nu sormak gereğini duyuyorum... Soru şudur:

Taraf'taki yönetim değişikliği, patronajın editoryal sürece böylesine kaba bir müdahalesiyle değil de, doğal bir süreç sonunda gerçekleşseydi... Mesela Oral Çalışlar kişisel gerekçelerle istifa etseydi ve patron da yayın yönetmeni olarak Neşe Düzel'i atasaydı bizler yine istifa edecek miydik?

Bu sorunun cevabı benim için kesin olarak “hayır”dır... Bilgilerim ve sezgilerim, yeni yönetim altında Taraf'ın benim itiraz edeceğim bir gazete haline geleceğini bana gösterse de, bu, benim için gazeteyi terk etmeyi gerektirecek bir durum teşkil etmezdi.

O metni imzalayanların çok büyük bir bölümünün de (olasılıkla tamamının) böyle düşündüğünü biliyorum.

Yani istifaların asıl nedeni, gazetenin patronunun editoryal bağımsızlığı, olabilecek en hoyrat, en inceliksiz bir biçimde ayaklar altına almasıdır.

Bu yazıyı yazma ihtiyacını duyuyorum, çünkü çok sayıda okur, neden istifa ettiğimi anlayamadıklarını ilettiler bana... Okurlarım kusura bakmasın ama, ben de onları anlayamıyorum; o okurlar ki, Hasan Cemal patron tasarrufuyla gazeteden uzaklaştırıldığında Taraf'ta kaleme aldığım iki yazıyla ilgili olarak övücü mesajlar göndermişlerdi bana...

O yazılarda, gazetecilerin editoryal bağımsızlığı her şeyden önce kendi sermayelerine karşı savunmaları gerektiğini; bunu yapmadıkları sürece, siyasi iktidar baskısından yakınmalarının samimiyetinin kaçınılmaz olarak sorgulanacağını dile getirmemiş miydim?.. “Doğru, editoryal bağımsızlık bir haktır ama, malum, hak verilmez alınır” diyerek Milliyet'teki meslektaşlarımızı tepki vermeye davet etmemiş miydim?

Peki, bunları yazmış bir gazeteci olarak, Hasan Cemal-Milliyet hadisesinin bir benzeriyle kendi gazetemde karşılaştığımda tepkisiz kalabilir miydim?

Kendim de içinde olduğum için, istifa eden Taraf yazarlarının davranışını övmekte zorlanıyorum, fakat her zaman saygıyla andığım Haydarpaşa Lisesi'nin 1960'lardaki müdürü Halil Tekinalp'in uyarısına sığınarak bunu yapacağım...

“Övgüyü hak ettiğinizin apaçık olduğu durumlarda tevazu göstermeyin” derdi Halil Bey, “çünkü bu tavrınız, daha  gürültülü bir övgü talep ettiğiniz biçiminde yorumlanabilir...”

Halil Bey'e, bu uyarısıyla bana şunu söyleme cesareti verdiği için teşekkür ediyorum:

Taraf yazarlarının tepkisi, Türk basınında daha önce örneğine rastlanmamış, benzersiz ve tarihsel önemde bir tepkidir.

Son olarak, istifalarımızla ilgili olarak eksik ya da manipülatif değerlendirmelere kapı aralamada bizim “esas mesele”yi yeterince vurgulayamayan iletişim stratejimizin payının olduğunu da belirtmek istiyorum.

Şöyle ki...

İstifa açıklamasından birkaç gün önce, daha fazla sayıda yazarın imzasını taşıyan ve sadece “editoryal sürece kaba müdahale”yi konu edinen “Başar Arslan'a mektup”, bizlerde, “esas mesele” etrafındaki hassasiyetimizin kamuoyuna aktarıldığı yönünde bir  kanaat uyandırmıştı... “Esas mesele”nin, birkaç gün sonra gelen istifa mektubunda hak ettiği vurguyla yer almamasının altında, işte bu kanaat vardı...

Şimdi anlıyorum ki, bu kanaatimiz yanlışmış; kamuoyu istifaların asıl nedeninin editoryal sürece yapılan kaba müdahaleyi protesto etmek olduğunu yeterince algılayamamış.

Taraf'tan istifaları, kamuoyundaki bu algıyı “sömürerek”, “asıl mesele”ye hiç değinmeyerek ve sadece bu yazarların gazetenin yeni yönetimi çerçevesinde dile getirdikleri eleştirilere odaklanarak değerlendirme çabaları yalnız eksik değil, ayıptır da.

Bu eleştiri sahiplerini dürüstlüğe davet ediyorum.

Bizlerin neden istifa ettiğinin gerçek nedenini gizleme yönündeki bunca gayretin, tavrımızın bir ölçü haline gelmesinden ve ileride benzer durumlarla karşılaşıldığında ortaya konacak tutumların bu ölçüyle değerlendirilecek olmasından kaynaklanan endişelerle bağlantılı olduğunu düşünüyorum.

Bundan sonra, patronların editoryal sürece yönelik “ben yaptım oldu” tavırları karşısında gazetecilerin alacakları pozisyon hep bu örnekle karşılaştırılacaktır.

Taraf yazarları, tavırlarıyla konfor bozan bir ölçü ortaya koymuşlardır...