Taraf gazetesinin ilahiyat kökenli yazarı Hidayet Şefkatli Tuksal, "Bölünmemek için Kürtleşmek zorundayız" başlıklı yazısında MAZLUMDER tarafından ikinci kez düzenlenen Kürt Forumu'ndaki tartışmaları ele aldı. Tuksal, "Kürtlerle aynı devlet altında yaşamaya devam etmek istiyorsak, 80 yıl boyunca Kürtler ne kadar Türkleştiyse, biz Kürt olmayanların o kadar Kürtleşmelerinden başka hiçbir seçeneğimiz kalmamış görünüyor" dedi.
Tuksal'ın Taraf gazetesinde yayımlanan (22 Kasım 2012) yazısı şöyle:
Bugün size, hafta sonu (17-18 kasım) katıldığım, MAZLUMDER’in düzenlediği İkinci Kürt Forumu’ndan bahsedeceğim. İznik Gölü kenarında, harika bir doğal güzellik içinde gerçekleşti bu forum. Düşünenlere, organize edenlere, ağırlayanlara ve katılanlara teşekkür etmek lazım, çünkü saatlerce süren oturumlarla, her tür farklı görüşün rahatlıkla dillendirildiği ve tartışıldığı bir toplantı oldu. Ayrıca aralarda ve gece devam eden sohbetlerle gerçekten önemli bir sinerji elde ettik diye düşünüyorum. Bu toplantıyı farklı kılan yanlarından biri de, İslami referanslarla çeşitli biçimlerde ilişkili olan Türklerle Kürtlerin buluştuğu bir forum olmasıydı. Bu yüzden tartışmalarda İslami referanslar çokça kullanıldı hem Türkler hem Kürtler tarafından. Bu bakımdan mesela daha önce katıldığım başka bir Kürt forumundan (Heinrich Böll Derneği ve Diyarbakır Barosu tarafından Diyarbakır’da düzenlenen) çok daha farklıydı atmosfer. Diyarbakır’da bir ramazan ayında gerçekleşen konferansta çok az oruç tutan vardı ve mescit yoktu mesela, burada ise mescit çok kullanılan bir bölümdü gördüğüm kadarıyla. İlişkiler gayet samimi ve sıcaktı tüm farklı görüşlere rağmen. Daha önce yazılarından tanıdığım İbrahim Sediyânî, Ayhan Geverî, Arif Koçer, Reha Ruhâvî, Mehmet Efe ve varlığından orada haberdar olduğum Halil İbrahim Baran, Mehmet Göktaş gibi insanlarla tanışmak benim için bu toplantının en güzel çıktılarından biri oldu.
20 yıl önce MAZLUMDER ilk defa Kürt forumu düzenlediğinde, birçok kişinin toplantıda gerçek isimlerini kullanmaktan kaçındıklarını ve toplantıdaki vurgunun “inkâr edilen Kürt kimliğinin varlığı” üzerinde yoğunlaştığını belirtti bazı konuşmacılar. Aradan geçen 20 yılda, daha doğrusu bu 20 yılın AK Parti iktidarında geçen son 10 yılında bayağı mesafe alındığını görmüş olduk böylece, ancak gelinen bu aşamada halledilmesi gereken pek çok konu da yığılmıştı. İlk günün akşamında açlık grevlerinin de sona erdiği müjdesi alınca toplantı bizim için daha keyifli hâle geldi.
Toplantının sonuç bildirgesi yayımlandı, metinleri de kitap hâlinde yayımlanacak. Bunları MAZLUMDER’in sitesinden takip edebilirsiniz. Bu yüzden aşağıdaki satırlarda ben bu toplantıdan ne öğrendiğimi anlatmaya çalışacağım:
1) Kürtler, kendilerini dört beş devlete bölünmüş bir Kürdistan coğrafyasının “ulus”u olarak görüyorlar ve bu bölünmüşlüğün bütün eşiklerini ve süreçlerini kapsayan bir “Kürdistan tarih tezi”ni çok canlı bir hafıza olarak zihinlerinde ve yüreklerinde yaşatıyorlar ancak ne yazık ki milyonlarca Türkiyelinin bu tezi oluşturan tarihsel donelerden haberi yok.
2) “Kürt sorunu” toplantıya katılan pek çok Kürt için artık bir “Kürdistan sorununa” evrilmiş durumda, benim gibi pek çok Türkiyeli onların gündeminin çok gerisinde duruyor; bu yüzden aramızda yaşanan şey, bütün iyi niyetimize rağmen bir “sağırlar diyalogu” olmak durumunda kalıyor.
3) Toplantıya katılan Kürtlerin hepsi Türkçe biliyor, ama ben ve benim gibiler tek bir kelime bile Kürtçe bilmiyoruz.
4) Roboski-Uludere katliamı, dindar Kürtler arasında da gerçekten hükümetin anlamaktan aciz kaldığı ölçüde büyük bir kırılma oluşturmuş ve “din kardeşliği” iddiasını çökerten, sıfırlayan yeni bir eşik olmuş.
5) Kürtlerle aynı devlet altında yaşamaya devam etmek istiyorsak, 80 yıl boyunca Kürtler ne kadar Türkleştiyse, biz Kürt olmayanların o kadar Kürtleşmelerinden başka hiçbir seçeneğimiz kalmamış görünüyor.
6) Kürtleri “Türkleşme”ye mecbur eden her yaklaşım, o çok korkulan “bölünme”yi bizzat gerçekleştirecek olan şeydir.
7) Bu topraklar üzerinde gerçekten “barış içinde” yaşamak istiyorsak, gerçekten “eşitlenmek” zorundayız. Artık hükümet başta olmak üzere, tüm kurumlar, camialar, cemaatler bu gerçeği dikkate almak zorundadır.
8) Türkiye kamuoyunu kısa süreli, geçici umut tacirliğiyle kandırma zamanı geçmiştir. Bir an önce, “terör”, “PKK ile Kürt halkı arasına mesafe koyma”, “Kürtçe seçmeli ders”, “TRT Şeş”, “anadilde savunma hakkı” gibi elmaşekerinden ibaret söylemleri bir kenara bırakıp, Osmanlı’nın son döneminde kaldığımız yerden yeniden başlayarak, gerçeklerle yüzleşmek ve Kürt halkına tek tek “ne istediğini,” sorarak yeniden yapılanma dönemine geçmemiz gerekmektedir.