Gündem

Tanımayanlar için Nihat Sargın

Türkiye Birleşik Komünist Partisi kurucularından Nihat Sargın'ın yaşam öyküsü br broşürde toplandı.

18 Kasım 2010 02:00

T24 - TÜSTAV, (Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı ), 83 yaşında hayatını kaybeden Türkiye İşçi Partisi'nin Genel Sekreteri ve Türkiye Birleşik Komünist Partisi kurucularından Nihat Sargın'ın yaşam öyküsünü br broşürde topladı.

Türkiye İşçi Partisi'nin Genel Sekreteri ve Türkiye Birleşik Komünist Partisi kurucularından Nihat Sargın 83 yaşında İstanbul'da hayatını kaybetti. 20 yaşından beri sosyalist mücadelenin içinde yer alan Sargın bir süredir ağır hastaydı. Sargın'ın cenazesi 19 Kasım 2010 Cuma günü öğle namazı sonrasında Kızıltoprak, Zühtüpaşa Camii'nden kaldırılacak.

Kurucularından olduğu Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı, Sargın'ın fotoğraflarının da yer aldığı, siyasi mücadelesini özetleyen ayrıntılı bir biyografi hazırladı.

İşte biyografinin tam metni:


Nihat Sargın ( 1927 - 2010 )


Çocukluğu, ilk düşünce filizlenmeleri

Ahmet Nihat Sargın 26 Nisan 1927'de yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Aliye, babası Mustafa Fahri'dir. Ablaları Melahat ve Müfide'den sonra dünyaya geldi, ailenin en küçük çocuğuydu. Asker olan babası 1900'lerde anayasa ve özgürlükler için mücadele eden İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Manastır Komitesi üyelerindendi. Mustafa Fahri daha sonra, Kurtuluş Savaşına katılmak için ailesini İstanbul'da bırakarak Anadolu'ya geçti. Sargın yıllar sonra Türkiye'de insan hakları ve demokrasi mücadelelerinin anlatıldığı bir fotoğraf sergisine gittiğinde, 1908'de Manastır'da ayaklanarak halka Meşrutiyetin ilan edildiği bildirisini okuyan komite üyeleri arasında babasını görür. Baba, mücadeye ilk başladığı yıllarda oğul Nihat'ı dikkatli olması için uyarır. Oğlunun "ama siz de örgüt üyesi oldunuz" demesi üzerine, "ama bizimki gizliydi" der. Nihat Sargın'ın yıllar sonra bu olayı değerlendirmesi şöyle olur: "Diyemedim ki, bizimki de gizli" .

Çocukluğu İstanbul'da Rumların, Ermenilerin, Türklerin bir arada yaşadığı Samatya'da geçer. Farklı dinlere ve kökenlere sahip halklar arasında yaşanan dostluk ve dayanışma birikimi, toplumumuzun büyük çoğunluğunda görülen önyargı ve ayrımcılığın Sargın'da filizlenmemesinde önemli rol oynamıştır. Sargın siyasal yaşamı boyunca hep farklılıklardan, azınlıkta kalanlardan ve ezilenlerden yana olur.

İlkokulu Aksaray'da okur. Ortaöğrenimini İstanbul Lisesi'nde yapar. Okul birincilerindendir. Planör uçuş eğitimlerine katılır, sıkı bir amatör bisikletçidir. İyi bir okuyucudur. Olaylara yaklaşımına ve yorumlarına dönemin aydınlarının düşüncelerine biçim veren 1920 Kurtuluş Savaşı ruhu hâkimdir. Tutarlı bir bağımsızlıkçı olmasının yanı sıra, Ekim Devrimi'nin, 2. Dünya Savaşı'nda faşizmin yenilmesinde önemli rol oynayan Sovyetler Birliği'nin çekim gücüyle 1917 Ekim Devrimi'ni anlamaya çalışır ve komünizme eğilimlidir.


Öğrencilik yılları... İlk örgütlenme, ilk yayınlar

Nihat Sargın 1944'te İstanbul Tıp Fakültesi'ne girdi. Üniversite yaşamının başlamasıyla birlikte demokratik/sol çevrelerle ilişkiye geçti. Behice Boran'ın bütün yazıları toplanırken bulunan, kendisinin bile neredeyse unuttuğu tek sayılık Genç Tıbbiyeliler dergisinin sahipliğini yaptı, 1946'da İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği'nin  ( İYTGD - 1946-1951 ) kuruluşuna katıldı, yönetiminde yer aldı, genel sekreterliğini yaptı. 1949 Ekim'inden başlayarak tutuklanana kadar derneğin yayın organı Hür Gençlik'in sahipliğini ve yayın yönetmenliğini devraldı. Derginin kesintisiz yayınlanmasına belirleyici katkısı oldu. Şubat 1948'de o zaman gizli olan Türkiye Komünist Partisi'ne üye oldu. Şevki Akşit'in sekreterliğinde, Vecdi Özgüner ile birlikte parti hücresini oluşturdular.

Gençlik Derneği, dönemin devlet denetimindeki öğrenci dernekleri oluşumuna karşı çıkan, ülkemizde demokratik gençlik örgütlenmelerini başlatan önemli "ilk"lerdendir. Dernek tartışma, eğitim, gezi gibi çalışmalarla ile üyeleri arasında güçlü bir sosyal çevre oluşmasını sağladı. Bu sosyal çevrede gelişen dostluk ve dayanışma yıllarca devam etti ve günümüze kadar geldi.

Dernek, çalışmalarında her zaman yasal zeminde kalmaya titizlik gösterdi. Sargın -bir TKP üyesi olarak- her türlü açık çalışma olanağını değerlendirmeye ve savunmaya en çok titizlenenlerdendi. Politik çalışmalarda yasal çalışma zemininin değerini her zaman bildi ve bu titizliği yaşamı boyunca devam etti. Her yaptığı işi savunacak durumda olmaya hep dikkat etti. Bu çabalarında etkisiyle İYTGD 1946 ile 1951 yılları arasında en uzun ömürlü demokratik/sol örgüt oldu.

Dernek öğrenci hakları için kampanyalar düzenledi. Sel mağdurları için bağış topladı, Darülaceze'yi düzenli ziyaret etti, gecekondu bölgelerini dolaştı. Mayıs 1950'de "Nâzım Hikmet'e Af Kampanyası"na aktif olarak katıldı. "Çiçek Palas Toplantısı" olarak bilinen kitlesel toplantıyı düzenlediler. Polis bir baskınla toplantıyı dağıttı.


İlk tutuklanma, ilk hukuksal mücadeleler

1950'de kurucuları arasında Behice Boran'ın, Adnan Cemgil'in de olduğu Türk Barışseverler Cemiyeti Türkiye'nin Kore Savaşı'na katılmasını protesto etti ve bir bildiri yayınladı. Demokrat Parti iktidarı barışçıları tutuklattı. Hür Gençlik Dergisi barış savunucularına sahip çıktı ve "Gençliği Barış Mücadelesine Çağırıyoruz" bildirisi ile kampanyayı devam ettirdi. Hür Gençlik'in barışçı yayınları nedeniyle Sargın 1950'de ilk tutukluğunu yaşadı. Önce 3 yıl 9 ay'a mahkûm oldu, uzun hukuk mücadeleleri sonucunda mahkûmiyeti 6 aya indirildi. Ancak Sargın bu karar açıklandığında 3 yıl 8 ay yatmış durumdaydı. Önceleri yazılarından tanıdığı, Hür Gençlik'te yazılarına yer verdiği Behice Boran'la Niğde Cezaevi'nde tanıştı. Böylece Boran'la ve Nevzat Hatko'yla hiç bitmeyecek dostlukları başladı.

Bu ilk davasında Sargın ömrü boyunca yararlanacağı deneyimler edindi. Hukuku her zaman ciddiye almaya ve haklarını sonuna kadar kullanmaya inandı. Yazdığı savunmayı okuyan Mehmet Ali Aybar onun sağlam hukuk mantığını övdü. Bu hukuksal takip ve ısrar daha az hapis yatmasını sağlamadı, ama askerliği er olarak değil doktor subay olarak yapmasını sağladı.

Mart 1954'te tahliye oldu ve Tıp Fakültesine dönerek eğitimini tamamladı. 1952'de cezaevinde nişanlandığı yoldaşı Yıldız Sargın'la 1955'te yılında evlendi.

İktidar ve -o zamanlar henüz "derin" olduğunu bilemediğimiz- devletin organlarının tezgâhıyla 5 Eylül 1955'te Selanik'te Atatürk'ün evine bomba koydular. Ve ardından ülkede, özellikle İstanbul'da, "6-7 Eylül Olayları" adıyla bilinen azınlıklara yönelik şiddet, talan ve korkutup ülkeden kaçırtma eylemlerine giriştiler. Uluslararası bir tepkinin oluşması üzerine dönemin başbakanı Adnan Menderes'in emriyle olayı komünistlerin üzerine yıkmak üzere yeni bir komplo planlandı. Başbakanın tutuklanmasını emrettiği 50 komünist arasında Sargın da vardı. 4 ay cezaevinde kaldı.

1957'de Tıbbiye'yi bitirdi. Askerliğini tamamladı, asistanlığa başladı.

Nihat Sargın, "barış" yargılamasını, 6-7 Eylül tutuklamasını, "Cezaevi Anıları" (TÜSTAV, 2005) kitabında anlattı. Kitap kapsamlı bir hukuksal ve politik belge özelliğindedir.

1951-1960 dönemi sol hareket açısından çorak yıllardı. TKP, 1951 tutuklamaları sonunda dağıldı. TKP'yi ülkede yeniden oluşturmak üzere bugün bilinen ilk girişim Mehmet Ali Aybar'ın girişimidir. Sargın, Mehmet Ali Aybar'ın TKP'ye yönelik tutuklamalardan sonra "işleri toparlayacak insan" olarak belirlendiğine hep inandı. Bu görüşünün dayanaklarını TİP'li Yıllar kitabında ve bazı konuşmalarında açıkladı. Aybar, Dündar Baştımar ve Nihat Sargın'la "neler yapılabilir" konusunu görüştü. Bu, Sargın'ın güvenirliliğini gösteren önemli bir kanıttır. Sargın bu girişimin sonuçsuz kalmasına hep çok hayıflandı.


TİP'li Yıllar

27 Mayıs 1960 ve sonrası Türkiye açısından yeni bir demokratik açılım dönemi oldu. Toplumsal ve siyasal yaşamın canlandığı, özgürlük sınırlarının genişlediği bir ortamda 1961'de Türkiye İşçi Partisi kuruldu. Parti çalışmalarıyla demokratik olanakların ve özgürlüklerin daha da genişlemesini sağladı. İşçi hareketinin temsilcileriyle sosyalist/demokrat aydınların birleşmesi Parti'nin gücünü, etkisini arttırdı. Mehmet Ali Aybar Parti'ye genel başkan oldu. Aybar Parti'yi güçlendirmek için güvendiği arkadaşlarını harekete katılmaya çağırdı. Başta Behice Boran olmak üzere birçok aydın TİP'e katıldı. Sargın henüz asistanken, fiilen devlet memuru konumundayken Kamu İktisadi Teşekkülleri'nin yasasını inceledi, hukuksal yorumlar geliştirdi ve devlet memuru parti üyesi olamaz engelini aştı ve Türkiye İşçi Partisi'ne üye oldu.

Sargın, 1961-1971 dönemini, TİP'i ve kendi siyasi çalışmalarını büyük bir yetkinlik ve derinlikle "TİP'li Yıllar" (Felis, 2001) kitabında anlattı. 1408 sayfa olan ve bir kronoloji ile desteklenen kitap TİP tarihe ilişkin temel kaynaklardandır.

TİP'e giren Sargın önce genel sekreterlik bürosunda çalıştı, daha sonra genel sekreter oldu. Parti merkezi Ankara'ya taşınınca işinden ayrıldı, olanaksızlıkları göze aldı, Ankara'ya gitti. Her zaman tam bir görev insanıydı. Arkasında çok önemli izler bırakan bir genel sekreter oldu. Parti'ye bir tek gün geç geldi, hakkında endişelenen herkesi alarma geçirmiş oldu. Her yönden baskı altında olan Parti'nin hukuksal ve bürokratik engelleri aşması için büyük bir titizlikle çalıştı. Bu titizlik TİP'in o zamana kadarki en uzun ömürlü yasal sosyalist parti olmasında önemli rol oynadı. Zorluklarla yaşamını gizli olarak sürdürme uğraşında olan TKP de bu yasallığın değerini bilenler arasında yer alıyordu. TİP'in 15 milletvekili çıkardığı 1965 seçimlerinde yasal koşulları tamamlayarak seçime katılmasında Sargın'ın emeği büyüktür. Kurulların çalışmasında, Anadolu'da zorluklar içinde mücadele eden Partililer ve Parti örgütleriyle ilişkilerin geliştirilmesinde, destek görmelerinde büyük emeği vardır. Parti örgütlerini düzenli bilgilendirmek için TİP Haberleri yayınını başlattı. Bugün TİP Haberleri'ni inceleyenler dönemin çalışmalarını kavrayabilmek bakımından ne büyük bir kaynakla karşı karşıya olduklarını anlamaktadır.

1967'de dönemin milletvekili Tarik Ziya Ekinci'yle birlikte Doğu Mitinglerine katıldı. Mitinglerde, Kürt sorunu yasal ve kitlesel olarak ilk kez dile getirildi, konunun önemine dikkat çekildi ve demokratik talepler açıklandı. TİP bu mitingleri destekleyen ve katılan tek partiydi.

Sargın, 1968'de senato seçimlerinde İzmir adayı idi. Genel Merkez kontenjanından liste başına konulmasına karşı çıktı, ön seçimlere katıldı ve liste başı oldu.


Boran, Aren, Sargın yan yana


1968 her ülkenin, her dengenin alt üst olduğu bir yıldı. Devrim ve sosyalizm düşüncesine ve pratiğine kitlesel katılımlar oluyordu. Ancak bu kitleselleşme yeni sorunları ve tartışmaları da beraberinde getiriyordu. Yeni sorunlar yeni tartışmalar ve farklılıklar TİP'i de etkilemeye başladı. Farklı bakışlar, farklı öncelikler 1962'den beri ortak bir politik çizgide Parti'yi yöneten Aybar ve ekibi arasında da belirmeye başladı. Bu ihtilafta Nihat Sargın, sınıf vurgusunu korumak ve geliştirmek isteyen Behice Boran-Sadun Aren ikilisiyle birlikte davrandı. Ve iki yıl süren parti içi mücadele sonucunda Boran, Aren, Sargın çizgisi TİP'te etkin oldu. Sargın bu dönemde kongre kongre dolaştı, kongrelere yönelik saldırlara karşı önlemler alınmasını sağladı. Ankara İl Kongresi'nde yaralanmasına rağmen hedefinden uzaklaşmadı.

1970'te yapılan 4. Büyük Kongre TİP bakımından önemli bir yenilenme kongresi oldu. Bu kongrede GYK üyesi olan Sargın genel sekreterlik görevini parti içindeki yeni dengeler nedeniyle bıraktı ve İstanbul'a döndü, göğüs hastalıkları uzmanı olarak çalışmayı sürdürdü. Ancak 12 Mart 1971 askeri darbesiyle yeni bir dönem başladı. TİP kapatıldı, Sargın "1971 TKP Davası" olarak bilinen dava nedeniyle tutuklandı. Bütünüyle uydurma olan, daha çok MİT'in kuruntuları ve yorumları ile oluşturulan davada 6 ay tutuklu kaldı, sonucunda beraat etti.

1972-1975 yılları Sargın'ın deyimiyle "dirsek teması" yıllarıdır. TİP'liler ilişkilerini korumaya, cezaevlerindeki arkadaşlarıyla dayanışma içinde kalmaya gayret ettiler. Sargın önemli bir odaktı.

1974 affının ardından, sosyalist hareketin 1960 sonrası dahil bütün yasal ve toplumsal kazanımlarını koruyup geliştirmek için TİP'i yeniden kurma kararını veren çevrede Boran ve Sargın yine ilk sırada bulunuyordu. Parti'nin kuruluşu sonunda Sargın genel sekreterlik görevini üstlendi ve yaşamını yeniden Parti çalışmasına göre düzenledi. Muayenehanesini kapattı, tam gün parti çalışmasına katıldı.

"Ölenlere karşı sorumluluğumuzu unutamayız!  Ama yaşayanlara karşı daha büyük bir sorumluluk duymalıyız!"

1975-1980 arası, demokratik/sol hareketin gücünü kırmak için siyasi cinayetlerin ve katliamların yoğunlaştığı dönem oldu. Boran ve Sargın bütün güçlüklerine rağmen bu çatışma ortamında değerini çok iyi bildikleri demokratik, yasal çizgiyi kaybetmemeye büyük çaba harcadılar. TİP ülkedeki anti demokratik baskılar ve faşist saldırılar nedeniyle kendisini silahlı çatışma ortamına sürüklemeye çalışan komplo ve planlara karşı koydu. Sargın Parti üyelerinin çatışma ortamına yuvarlanmaması için sonuna kadar çaba harcadı. Sargın bunun güçlüğünü Boran'ın ve hem de 8 Ekim 1978'de Ankara-Bahçelievler'de katledilen 7 TİP'linin mezar başı anmalarında dile getirdi. Ölenlere karşı sorumlulukların kesinlikle unutulmaması gerektiğini, ama daha büyük sorumluluğu, yaşayanlara karşı taşımanın şart olduğuna inandıklarını belirtti. TİP'i silahlı çatışma ortamına sürükleme çabalarından birisi de TİP Genel Merkez binasına sızarak yapılan doğrudan doğruya Sargın'ı hedef alan bir silahlı saldırıydı. Sargın bu saldırıyı partili arkadaşlarının uyanıklığı sayesinde atlattı, bir partili arkadaşı silahla yaralandı.

Sargın'ın en önemli özelliklerinden birisi bir örgütlenme ustası olmasıydı. Lenin'in 'Örgütlenmek tüzük yapmaktır' sözünü kılavuz edinmişçesine tüzük ve yönetmelik hazırlamak konusunda kendini yetiştirmişti. TİP'in kurumsallaşması için çaba gösterdi. Parti merkezinin yerel örgütlerle birlikte siyaset oluşturması ve karşılıklı bilgi aktarımları için "İl ve Bölge Temsilcileri Toplantıları" yapılmasında Sargın'ın önemli katkısı vardır. TİP'in merkeziyetçiliği ağır basan bir parti olmasına karşın kongrelerin arasında yapılan bu toplantılar tabanın ağırlık koymasını sağlayan toplantılardı. 'Parti içinde aşağıdan yukarıya genel bir tartışma' yapabilmiş olmasında, hazırlanmasında Sargın'ın büyük katkı verdiği TİP tüzüğü önemli rol oynamıştı.

1979 senato seçimlerinde Kars adayı oldu, yörede etkin olarak çalıştı.

TİP geniş bir aydın çevreyle birlikte "Demokratikleşme için Plan" çalışması başlattı. Çalışmanın sonuçlarının toparlanması için Sargın özel bir çaba harcadı, sonuç raporlarını tek tek toplayarak, düzenleyerek kitaplaşmasını sağladı. TİP'in 1975 sonrası en önemli çalışmalarından olan bu çalışmanın gün ışığına çıkmasında Sargın'ın payı yüksektir.

Türkiye İşçi Partisi 12 Mart döneminde olduğu gibi anti-demokratik bir darbe olduğunda ve demokratik yaşam kesintiye uğradığında, siyasal partilerin çalışmasına engel olunduğunda faşizme karşı örgütlü mücadelesini sürdürmek konusunda kararlıydı. Parti bu kararlılığını 'her hal ve şartta çalışma' başlığı altında kongresinde de teyit etmişti.


12 Eylül sonrası... Toparlanma ve birlik çalışmaları

12 Eylül 1980 faşist askeri darbesinden sonra TİP bu kararını duraksamadan yürürlüğe koydu. Parti tepeden tırnağa yeniden örgütlendi. TİP Genel Başkanı Behice Boran ve bazı başka parti yöneticilerinin yurt dışına çıkması kararlaştırıldı. Yurt içinde kalacak yöneticiler belirlendi. Başlangıçta Türkiye'de kalması kararlaştırılan Sargın'ın, Behice Boran'ın gözaltına alınması üzerine yurtdışına çıkması kararlaştırıldı ve Sargın istemeyerek de olsa yurtdışına çıktı. Bir süre sonra kendisi gibi istemeden parti kararına uyarak yurt dışına çıkan Boran'ın da katılmasıyla yurtdışı faaliyetini örgütlemeye başladılar. Bir yandan cuntayı uluslararası planda teşhir edecek ve baskı görmelerini sağlayacak çalışmalar yaptılar, diğer yandan yurt dışında TİP'i örgütlediler, yurt içinde yapılmakta olan çalışmaları desteklediler. Yurt içinden ve dışından katkılarla Parti yayını, ÇarkBaşak'ı yeniden çıkardılar, TKP ve TSİP'le politik birlik çalışmalarını yeniden başlattılar, başta onlar olmak üzere daha geniş sol çevrelerle birlikte anti-faşist birlikler oluşturmak için uğraştılar.

Kendilerini aynı bilimsel sosyalist platformda gören TİP, TSİP ve TKP arasında da yoğun birleşme çalışmaları yapıldı. Yurt içinde de yürütülen bu çalışmaların ağırlığı tartışmasız yurt dışındaydı. Bu çalışmalarla ilgili olarak günümüze kalan ( bilinen ) yazılı belgeler yine Nihat Sargın'ın notlarıdır. Birlik görüşmelerinde kendi örgütünü bilgilendirmek için Sargın'ın tuttuğu geniş notlar Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Arşivi'nde yerini aldı.

Birlik çalışmaları 1987'de sonuçlarını verdi. TİP ve TKP birleşeceklerini açıkladılar ve hemen sonrasında yeni oluşacak Türkiye Birleşik Komünist Partisi'nin başkanı olması kararlaştırılan Behice Boran yaşama gözlerini yumdu. TBKP'yi oluşturacak taraflar neredeyse tartışmaksızın Nihat Sargın'ın başkanlığı konusunda birleştiler. Birleştirici ve toparlayıcı özelliği bir güvenceydi.


Sargın ve Yağcı yurda dönüyor


Partililer 1987'de, ülkede solu dışlayarak oluşturulmak istenen politik yapıya müdahale etmek ve demokratikleşme sürecini hızlandırmak için liderlerinin ülkeye dönmesi kararını aldı ve Sargın'la Nabi Yağcı (Haydar Kutlu) görevlendirildi. Sonrası tam bir demokrasi ve hukuk mücadelesidir.

Dönüşlerinde ağır işkencelere maruz kaldılar. Tutuklulukları hukuksuzluk örneği olarak uzatıldı. Sonucunda 1990'da iki lider ölüm orucuyla konuyu geri dönülmez biçimde iktidarın ve toplumun önüne getirdiler. Büyük bir kamuoyu desteğiyle özgürlüklerini elde ettiler. Türkiye'nin demokratik yaşamının önündeki en büyük engellerden birisi olan 141 ve 142. Maddelerin kalkması için belirleyici bir katkı sundular.

Yurda dönecekleri haberleri duyulduğu sıralar, Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral, "onları idamla karşılayacağız" şeklinde açıklama yapmıştı. Aynı açıklamasında Demiral, haklarında (o zamanki) TCK. 125. maddeye göre dava açılacağını belirtiyordu. Bu maddenin, ülke topraklarını bölme suçu ile ilgili, yani Sargınlarla ilgisiz bir madde olmasına karşın, Demiral tarafından telaffuz edilmesinin nedeni, "idam"ı öngörüyor olması idi. Daha sonra yurda döndüklerinde, dava 141/1-son maddeye göre açıldı. Bu da sınıf tahakkümü ile ilgili birden fazla kuruluşların sevk ve yönetiminde bulunanlar ile ilgili bir madde idi; bu madde de "ölüm cezası"nı öngörüyordu. Yani davanın adı idam olarak konulacaktı, ama ister o madde, ister başka madde, cezası ölüm olmalı. 141. maddeden ölüm cezası isteği ile açılmış ilk ve tek dava bu davadır. Ne kadar ilginçtir ki, dava beraet ile sonuçlandı. Sargın, duruşmalarda, "bu davanın beraat ile sonuçlanacağına inanıyorum" derken, böyle sözleri söylemenin âdet olmuş olması nedeniyle değil, davanın sonunu görüyor (tünelin sonundaki aydınlık) olduğunu belirtiyordu.

Dava başladıktan sonra Demiral, davayı "yüzyılın davası" diye nitelendirmişti. Bu dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşınan ilk dava olmuştu. Bu dava nedeniyle, AİHM'ne götürülen 4 davanın tümü de olumlu olarak sonuçlanmış, günümüzde  artık yaygın bir uygulama alanı bulmuş olan, "Avrupa İnsan Hakları yargısı" alanının kapısını açan dava olmuştur. Nihat Sargın, bunları 900 Gün (TÜSTAV, 2006) adlı kitabında ayrıntılı olarak anlatır. Bu eser, ülkemizde hukuksal yapının iktidarların baskısı altında nasıl işlediğine dair bir başucu kitabıdır.

Gene bu dava, Türkiye'de 55 yıl süreyle kurulu düzenin bekçiliğini yapan, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önünde başlıca engeli oluşturan, binlerce işçi, aydın, öğrenci vb'nin toplam onbinlerce yıl hapis yatmalarına neden olan ünlü 141 ve 142. maddelerin yürürlükten kaldırılmasını sağlamıştır.

Bu dava, 1920'lerden beri sürüp gelen "komünist parti örgütlenmesi" yasağının kırılmasını sağlamış, komünist partinin yasal olarak kurulup serbestçe faaliyette bulunmasının zeminini oluşturmuştur. Ancak bunlar hiç de kolay olmamış, uzun süren işkenceli soruşturmalarla bu sonuçlar sağlanabilmiştir. Öylesine ki, emniyetten DGKM Savcılığına yazılan bir yazıda, sanıkların konuşturulamadıkları, çok deneyli insanlar oldukları ve bilgi alınmasının mümkün olmadığı bildirildiğinde, DGM Savcılığı, "emniyetçe ısrarlı ve gayretli çabaların sürdürülmesi" talimatı verilmişti. Ve bu talimat doğrultusunda işkenceye devam olundu. Bu davanın taşındığı AİHM'de, Danimarka İşkence Rehabilitasyonu Merkezi tarafından yapılan işkence tespiti araştırma raporu ile sabit oldu. Bu incelemeyi yapan Kurulda bir de Türk doktor yer almıştı.

TBKP Davasının seyir süreci, uluslararası bir sosyalist dayanışma platformu oluşturmuştu. Dava devam ederken, 5 kıta üzerinde pek çok ülkeden sanatçı, bilim adamı, eski bakanlar, milletvekilleri, siyaset insanları Türkiye'ye gelerek davayı izlediler. Türkiye'deki düşünce özgürlüğü ve demokrasi sorunları, Avrupa'nın çeşitli yerlerinde düzenlenen toplantılarda ele alındı, tartışmaya açıldı.

Tahliyelerinden sonra başlanan sürecin devamı için kollar sıvandı, TBKP yasal olarak kuruldu, Sargın yine Anadolu yollarına düştü. Anayasa Mahkemesinde açılan kapatma davasını etkilemek için daha çok örgütlenmek gerektiğine inanıyordu. Bir yandan da kapatma davasına karşı hukuksal savunma çalışmasına katıldı. Türkiye Birleşik Komünist Partisi birçok ilde yasal kongrelerini tamamladı, son olarak Ankara'da büyük kongresini yaptı. Bu -15 Ağustos 1922'de yapılan kongre de açık kongre sayılırsa- yaklaşık 70 yıl sonra yapılan ilk yasal KP kongresidir.  Ve Parti 1991'de kapatıldı. Dava Avrupa İnsan Hakları Divanı'na götürüldü. Türkiye işkence davası ile birlikte parti kapatmadan da mahkûm oldu. Bu çabalar ülkemizin demokratikleşmesine önemli katkılar sağladı.

TBKP büyük kongresinde iki karar aldı. Birincisi, siyasi mirasını sol birlik hareketine devrettiğini açıkladı ve üyelerini Sosyalist Birlik Partisi'ne yönlendirdi. İkincisi, tarihsel belge vb mirasını toplamak, düzenlemek ve kullanıma sunmak üzere TÜSTAV'ın kurulması kararını aldı.

Nihat Sargın iki karara da bağlı kaldı. TBKP kapatıldıktan sonra 5 yıl siyasetten yasaklandı. Ve yasağı biter bitmez birlik hareketinin devamı olarak gördüğü Özgürlük ve Dayanışma Partisi'ne (ÖDP) üye oldu ve hayata bir parti üyesi olarak gözlerini yumdu.