T24 - Habertürk yazarı Umur Talu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın rektörlerle düzenlediği toplantıyı protesto eden öğrencilere yapılan şiddeti eleştirdi.
Talu'nun "Devletin sopası" başlığıyla yayımlanan (6 Aralık 2010) yazısı şöyle:
Devletin sopayla öldürttüğü şairin filmini yapmaya soyunan Başbakanlık’ın, Başbakan’ı protesto için toplanan öğrencileri sopalatması da film gibi bir şey olmalı.
Özgürlük derken cop; barut kokusu olmasın, mürekkep kokusu olsun derken biber gazı…
Üniversite derken baskı!
Sonra, kaçaklara sopa indiren çetelere de şaşırıveriyoruz biz!
***
Bir sabah uyanıyorsun…
16 insan, cehennemlerin kaçakları, tam senin sınırında, Meriç’te boğulmuş. 16 ceset, yüzünün karasına vuruyor.
Tam insanlık sınırı olmalı orası.
Bir başka sabah uyanıyorsun…
Çocukları, kadınları, bir umuda yüzmek isteyen erkekleri; “kaçak çetesi”nin sopalarla döve döve suya attığını, nehirde katlettiğini öğreniyorsun.
Tam insanlık sınırında uyanıyor musun!
***
Acımasızlık, hainlik, vahşet nasıl yakanı bırakmıyor; tam insanlık sınırlarında.
Bir kabusla titriyorsun sonra.
Sabahattin Ali, 62 yılda kim bilir kaçıncı kez kalkıyor, bir nisan günü, bir bahar zamanı atıldığı yerden.
Parçalanmış bedeninde hala devletin sopa izleri. Hala jandarma işkencesi.
Hala “kaçakçı Ali Ertekin”in cani yüzü.
Bilinmeyen yerinden, “birlik, beraberlik, bütünlük, devletin bekası ve büyüklüğü” için tek parti, çok parti, darbe, demokrasi… her devir büyük sır diye saklanmış akıbetinden yine kımıldıyor Sabahattin Ali.
Kim bilir kaçıncı kez; kim bilir hangi gözaltında kayıplar, kim bilir hangi Meriç kurbanları, kim bilir hangi kaçaklar, sürgünler, mezarsızlar için uyandığı gibi.
Öykülerini, dizelerini kim bilir kaçıncı kez, hepimize sabırla okuduğu gibi.
***
Minik ciğerleri suyla dolmuş göçmen çocuğun başını okşuyor.
Sopalarla yıkılmış Afrikalı anne son gayret elini uzatmış yavrusuna.
“Bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı?” diye fısıldıyor Sabahattin Ali.
Devlet, öldürmeden önce, giysilerine bile dergi vergi borcu diye el koyuvermiş. Yıllar boyu hapishaneyle, işsizlikle, tehditle saldırı yetmemiş; “kaçakçı katil”in jandarma nezaretindeki sopaları daha inmeden o bedene, hayatından önce, üstündeki elbiseleri bile gasp etmiş!
***
Boylu boyunca uzanmış küresel cehennemin yerin dibine attığı göçmenler.
Biraz ötede…
Boylu boyunca uzanmış, muhaliftir, iç düşmandır diye; işkenceyle, sopayla, infazla, bazen delik deşik, bazen ensede tek mermi, mezarsızlığa atılan bu toprağın çocukları.
Bir ölü sürgün, de ki adı Ahmet Kaya olsun, alıyor Sabahattin Ali’nin sözcüklerini, serpiyor toprağa:
“Burda çiçekler açmıyor
Kuşlar süzülüp uçmuyor
Yıldızlar ışık saçmıyor
Geçmiyor günler geçmiyor
Yanımda yatan yabancı
Her söz zehir gibi acı
Bütün dertlerin en gücü
Geçmiyor günler geçmiyor.”
***
Günler geçivermiş. 62 yıl olmuş.
2010’da Asyalı, Afrikalı göçmenlerin çoluk çocuk sopayla dövülüp boğulduğu Trakya’da, Trakya Eğridereli Sabahattin Ali, ruhunda hala devletin 1948 yılı sopa izleri, yerini söyleyemeden yatıyor.
İçinden o CHP’nin, DP’nin, AP’nin, MHP, MSP, DSP, SHP, DYP, ANAP, AKP’nin, üstünden “cumhuriyetçi, milliyetçi, ulusalcı” darbelerin, büyük askerlerin geçtiği devlet, şimdi “film” yapıyor.
Başbakanlık açıklamış: “Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı film yapılacak. 10 Aralık 2011 Dünya İnsan Hakları Günü’ne yetişecek. Filmin hafızalarda yer almasını istiyoruz.”
Kızı Filiz Ali, bu topraklardaki binlerce kaybın Aliler’i, Filizler’i soruyor:
Tamam da… Mezarı nerede? Devlet cinayetinin hafızası nerede? Belgeler nerede? El konmuş eşyaları nerede? Katiller nerede? Adalet nerede? Özür nerede? Sinop nerede?
Onca yılda öldürülen, mezarı dahi bilinmeyen binlerce kaybın senaryosu, filmi, failleri nerede!
***
“Göklerde kartal gibiydim
Kanatlarımdan vuruldum
Mor çiçekli dal gibiydim
Bahar vaktinde kırıldım!”
Öyle işte!
Sopalarla…