Gonca Tokyol
Tanzim satış noktalarının kurulduğu, Türk Polis Teşkilatı’nın kuruluş yıl dönümünün kutlanabildiği, Beyoğlu Belediyesi’nin izin verdiği festivallerin neredeyse yıl boyunca gerçekleştirildiği ancak 2012 yılından bu yana ‘1 Mayıs’a yasaklı alan’ ilan edilen Taksim Meydanı’nda bu yıl da ‘gelenek’ değişmedi.
Polis barikatları günler öncesinden Taksim Meydanı çevresindeki belirli noktalara istiflenirken; çevre yollar ile sokaklar da sabahın erken saatlerinden itibaren kapatıldı. Polisin tüm engellemelerine rağmen yine de Taksim Meydanı yakınlarına ulaşmayı başaran, sayıca çok da kalabalık olmayan gruplarsa gözaltına alındı.
Beyoğlu’ndaki esnafın büyük bir bölümünün kepenkleri 1 Mayıs’ta kapalı. İstiklal Caddesi üzerindeki az sayıda açık mağazadan birinin önünde bekleyen çalışana göre, açanlar da ‘patronsuz’ çalışıyor.
Tam olarak neyi kastettiğini sorunca gülüyor, “Yani” diyip kafasını sağa sola çevirerek kimse olup olmadığına baktıktan sonra devam ediyor:
“Patronlar, müdürler gelmedi tabii. Şimdi kim kalkacak da sabah vakti buraya varmakla uğraşacak, dükkana gelmek için polise dil dökecek. Dedik biz de gelmeyelim diye ama olmazmış, biz gelecekmişiz, müşteriler kapalı görmeyecekmiş.”
“Gelen oldu mu ki” diye soruyorum, gülümsemesi biraz daha genişliyor. “Valla daha uğrayan yok ama böylesi daha iyi” diyor, eliyle biraz ilerideki çay-simit kafesini gösterirken gülümsemesi bu kez müstehzileşiyor: “Onların gelen gideni bol sabahtan beri, ama üniformalılar hesap ödüyor mu bilmiyorum…”
FOTO GALERİ - İşçilere yasaklı Taksim'den 1 Mayıs manzaraları
Hesap ödeyip ödemediklerini bilmiyorum ama para çekiyorlar, görüyorum; hem de sıra beklemeden. İstiklal Caddesi bomboş, bankamatikler müşterilerine hizmet verebilmek için boşuna bekliyor. Odakule’nin biraz altındaki bankamatiklerden birinin önündeki polis memuru kafasını çevirince göz göze geliyoruz; gülümseyerek, sanki bir açıklama yapması gerekiyormuş gibi, “Boş bulunca bir an dayanamadım. Para çekeyim diye yanaştım ama arkamda sırada bekleyen olmayınca hesap özetime de baktım, hiç bilmediğim işlemleri de öğrendim” diyor.
Hemen sonrasında ise İstiklal Caddesi’nin istisnai sessizliğinin ortasında, ’bulunulmaması gereken bölgede’ bulunduğumu, onun da mesaide olduğunu hatırlayıp kimliğimi soruyor. “Gazeteciyim” deyince üstelemiyor, kurum kartına göz ucuyla bakıp, “Kolay gelsin size de o zaman, ben geçeyim arkadaşların yanına” diye uzaklaşıyor.
Çevrede bekleyen polislerin büyük bir kısmı önceki 1 Mayıslara göre çok daha kibar. Gazeteci olduğumu öğrenince çoğu metal bariyerleri gülümseyerek aralıyor, kimlik sormaksızın geçişe izin veriyor. Çay içerken yan masada geçen konuşmaya göre polislerin kibarlığının sebebi, İBB’deki görev değişikliği. Taksim’de konuştuğum birçok kişi de benzer düşünüyor; “Ekrem Başkan geldi ya, artık öyle sert yapamazlar…”
Bomboş İstiklal Caddesi’nden yürüyüp vardığım Tünel’den Asmalımescit tarafına kıvrıldığımda ise bazı şeylerin pek de değişmediğine şahit oluyorum. Sokağın başına bir TOMA çekilmiş, polis barikatları var ama nereye gittiğimi soran yok, yürüyorum; bir kenardaki taburede çay içen polis memurunun önünden geçiyorum, arkamda kaldıktan sonra üzerimden aşırtarak ön tarafımdaki meslektaşlarına, “Lan bunun ne işi var ki burada, nereden geçti ki” diye sesleniyor. Gözlerim çekik, ‘buralıya’ benzemiyorum ve ne dediğini anlamayacağımdan emin; dönüp de “Gazeteciyim ben, bu üsluba da hiç gerek yok” dediğimde donup kalıyor, “Turist sandım” diye mırıldanıyor ama sesi çok da duyulmuyor.
‘Dörtnala gelip Uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan’ çekik gözlerim turist sanılmamın tek sebebi değil. 1 Mayıs’ta Taksim ve çevresinde sadece üniformalılar, ‘yerel emekçiler’ ve yerli olmayan turistler var. Ya havalimanından otellerine ulaşmak için yola çıkmış ancak hiç bilmedikleri bir yerde bırakılmışlar ya da havalimanına gitmeye çalışıyorlar. Ellerinde valizleri, yüzlerinde nereye gideceklerini, nasıl gideceklerini soran bir ifadeyle arka sokaklarda dolaşıyorlar.
-Taksi?
-Yok. No taksi.
-Taksim?
-No no Taksim.
Taksim'de taksi de yok, meydana çıkış da…