Hürriyet yazarı Taha Akyol, 16 Nisan'da yapılacak halk oylaması öncesi tartışılan konuların "hamasete boğulduğunu" iddia etti. Akyol, "Hiç olmazsa referandumdan sonra hangi sistemse, rasyonel ve demokratik bir devlet işleyişinin 'kurumsal, kültürel ve siyasi' icaplarını adamakıllı konuşalım" diye yazdı.
Taha Akyol'un "Baktık olmuyor" başlığıyla yayımlanan (13 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Referandum sürecindeki en önemli beyanlardan biri Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şükrü Karatepe’nin şu sözleridir:
“Uygularız 3 sene 5 sene; baktık olmuyor, toplanır parlamento tekrar değiştirir.”
CNN Türk’te Ahmet Hakan’a söyledi.
Prof. Karatepe’yi eleştirecek değilim, aksine tebrik ediyorum çünkü çok önemli bir sorunu bu sözlerle gündeme getirdi: Sistemlerin başarısı neye bağlıdır?
Müzakere ve katılım
Toplumsal bir ihtiyaç ve talep olmadan, enine boyuna müzakere edilmeden, geniş kesimlerin katılımına imkân verilmeden bir sistem değişikliğine gidiyoruz.
Konjonktürü değerlendirmek için alelacele.
Sayın Devlet Bahçeli de camiasında müzakereler yapmadan, başkanlık sisteminin faziletlerine bir gecede karar verdi.
Siyasette böyle olabiliyor.
Fakat bilimin en önemli özelliklerinden biri zihnin bir yerinde daima şüphe taşımaktır; gördüğümüz, düşündüğümüz, hele de yaptığımız doğru mu diye...
Prof. Karatepe’nin de sözlerinde bu var; onun için tebrik ediyorum.
Kore örneği
Meselenin bu açıdan tahliline Başbakan’ın bir sözünden başlayalım:
Sayın Başbakan, “bizim geçmek istediğimiz başkanlık sistemine” Güney Kore’nin 1987’de geçerek daha hızlı büyüdüğünü söylemişti...
Kore parlamenter sistem döneminde de başarılıydı; bunu aşağıda yazacağım.
Sistem mukayesesi yapacaksak, Kore’deki başkanlık sistemi ile “bizim geçmek istediğimiz başkanlık sistemini” mukayese etmek gerekmez mi?
Kültürel ve siyasi faktörler bir kenara, bir sistemin başarısı denetim ve dengenin çok iyi kurulmuş olmasına, bu sayede kamu kurumlarının etkinliğine bağlıdır.
Örnek, Kore Anayasası’nın 78. maddesine göre, başkanın yapacağı bütün atama ve işten çıkarmaların kuralları “kanun”la belirlenir; yani parlamento belirler.
Bizde ise atamaların kurallarını “kararname” ile başkan belirleyecek; kendi belirlediği kurallara göre de atama yapacak. (Tasarı, madde 8)
Başarı neye bağlı?
Diğer ayrıntılara girmeyelim, prensip düzeyinde aradaki fark şudur: Bizde “Başkan”ı güçlendiren bir yaklaşım görülüyor. Kore Anayasası’nda ise Meclis’i ve ‘Yargı’yı da gereği gibi güçlendirerek yürütme, yasama ve yargı erkleri arasında “denetim ve denge” kurulmuş.
Zaten başarılı başkanlık sistemlerinde hep bu “denetim ve denge” vardır, başta ABD tabii...
Erklerden biri öbürleri üzerinde belirleyici hale getirilirse siyaset biliminde kişisel yönetim, juristokrasi, Meclis hükümeti gibi adlar verilen “düşük performanslı” yapılar ortaya çıkıyor.
Sayın Prof. Karatepe de sanırım kabul edecektir: Sistemlerin başarısı kurumların merkezi ve hiyerarşik bir komutaya bağlanmasına değil, aksine, her bir kurumun kendi hukuki ve rasyonel işlevinde güçlü ve hesap verir olmasına bağlıdır.
Bu da “denetim ve denge”nin çok dikkatli kurulmasıyla mümkündür.
Kurumsal, rasyonel
Prof. Burhan Şenatalar Kore’nin yıllık büyüme hızlarının parlamenter dönemde daha yüksek olduğunu, 1987’de başkanlığa geçtikten sonra aynı hızın tutturulamadığını rakamlarla anlattı ve ekledi:
“Kore’nin büyüme hızlarının düşmesi sistem değişikliği yüzünden değil. Sadece sistem değişikliğiyle ekonomik büyümeyi hızlandırmak da mümkün olmaz. Ekonomik büyümenin kurumsal, kültürel ve siyasi birçok faktörü vardır.”
Fakat biz son derece önemli olan bu “kurumsal, kültürel ve siyasi” faktörlerle, kurumsal işleyişleri rasyonelleştirecek araştırma ve müzakerelerle mi sistem değiştiriyoruz?
Referandum adeta hamasete boğuldu; hiç olmazsa referandumdan sonra hangi sistemse, rasyonel ve demokratik bir devlet işleyişinin “kurumsal, kültürel ve siyasi” icaplarını adamakıllı konuşalım.