T24 - Yargıtay'da görüşülmek üzere bulunan 1 milyon 100 bin dosya bulunurken ortalama inceleme süresi 1042 sürüyor. Milliyet gazetesi yazarı Taha Akyol bu gecikmelerin önüne geçilmesi için, "Mahkemeler ve Yargıtay takviye edilmeli, süratle istinaf mahkemeleri hayata geçirilmelidir" dedi.
Taha Akyol'un Milliyet gazetesinde "Asıl mesele" başlığıyla yayımlanan (5 Ocak 2011) yazısı şöyle:
Asıl mesele
Bunu söyleyen hem de bir hukukçu, “gazeteciler içeride, katiller dışarıda” diyor. Neyi kastettiği belli...
Ama bir hukukçu böyle konuşamaz, kanun diliyle konuşmak zorundadır.
Evet, kamu vicdanı bakımından Mehmet Haberal’ın, Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın delilleri toplanmış bir davada hâlâ tutuklu olmalarını... Buna karşılık Hizbullah davasındaki “domuz bağı katilleri”nin on yıl tutuklu kalmış olsalar bile tahliye edilmelerini kimse içine sindiremez.
Ancak ceza hukuku “kanunilik” ilkesinin en sıkı şekilde geçerli olduğu bir hukuk dalıdır. Ceza hukukunda “vicdani kanaat” ilkesi geçerli olamaz. Bu ancak Orta Çağ’ın hukuk sistemleriyle, modern totaliter rejimlerde görülür.
Modern ceza hukukunda katı bir şekilde “kanunilik” ilkesi geçerlidir.
Yargıtay 9. Dairesi’nin üyeleri de Hizbullah davasının müebbetlik sanıklarını serbest bıraktıracak kararı verirken “kanunilik” ilkesiyle hareket etmişlerdir; eminim vicdanlarına sığmadığı halde.
Başka türlü bir karar ‘zorlama yorum’ olurdu.
Çünkü CMK’nın 252. maddesi, “katalog suçlar” denilen bu tür suçlarda azami tutukluluk sürelerinin “iki kat” olacağını yazıyor, yani on yıl...
On yıl çok uzun...
Hiçbir yargı organı, “katalog suçlar”da mesleği gazetecilik olan sanıklar için bu süreyi bir yıla, iki yıla indiremez, “domuz bağı” veya PKK sanıkları için on bir yıla, on iki yıla çıkaramaz.
Elbette kanun değiştirilebilir.
Ama kanunu değiştirirken sanıkların ideolojik rengine göre kısa veya uzun tutukluluk süreleri konulamaz. Kanun, mutlaka genel ve objektif olur.
Evet, “katalog suçlar”da bile azami tutukluluk süresi olarak 10 yıl çok uzundur ve Rıza Türmen’in söylediği gibi, AİHM’ye kabul ettiremezsiniz. AİHM, yasayı değiştiremez, tahliye kararı da veremez ama Türkiye’yi tazminata mahkûm eder...
Diyelim adi suçlar gibi “katalog suçlar”da da azami tutukluluk süresini üç yıla, beş yıla çektik...
O takdirde katliam suçlularını bile en fazla o kadar “içeri”de tutabilirsiniz!
Zaten CMK hazırlanırken bu gibi faktörler dikkate alınarak “katalog suçlar”da tutukluluk süreleri için “iki kat” hükmü getirilmişti.
2005’te yürürlüğe girecekken Ocak 2011’e ertelenmesinin sebebi de terörle mücadele fikriydi. Umulmuştu ki, 2011’e kadar terör suçlarını mahkemeler bir çözüme bağlar... Ama ne bu tür suçlar bitti ne mahkemeler ellerindeki dosyalarını süratle sonuca bağlayabildi.
Dağlar gibi dosya yığınları
Yargıtay Başsavcılığı’nda 700 bin dosya, görevli Yargıtay Ceza dairelerine dağıtılmak için sırada!
Yargıtay’ın ceza dairelerinde halen 400 bin dosya görülüyor!
Toplam 1 milyon 100 bin ceza dosyası!
Şu sırada Yargıtay’da haziran ayında mahkemelerden gelmiş çuvallar açılıyor, içindeki dosyaları sıraya koymak için!
İşte “domuz bağı katilleri”nin dosyasına da henüz sıra gelmediği için, on yıl doldu, serbest kaldılar!
Asıl sorun burada: Bir ağır ceza soruşturma ve kovuşturması ortalama 580 gün sürüyor... Yargıtay’daki inceleme süresi ortalama 1042 günü buluyor!
Çok sanıklı ve yüzlerce klasörden oluşan davalarda ise artık neredeyse “süre” kavramı kalmamış durumda!
Asıl sorun burada...
Mahkemeler ve Yargıtay takviye edilmeli, süratle istinaf mahkemeleri hayata geçirilmelidir.
Geciken adalet zulümdür ve Türkiye’de yaşanmakta olan budur.