Hürriyet yazarı Taha Akyol, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Afrin'e düzenlediği operasyonun 10. günündeyken Türkiye'nin Suriye politikasını yazdı. Akyol, "Sıra geldi, Suriye politikasında Esad’la temas kurmaya, bir adım daha ileri giderek anlaşmaya..." dedi. "7 yıldır Suriye politikasında Esad 'Esad gitsin' üzerine bina eden Ankara bu esnekliği gösterebilir mi, açıkçası, bu virajı alabilir mi?" diyen Akyol, "Bu virajı almalı..." yorumunda bulundu. Akyol, "Yanlış olan Suriye’de Esad gitsin derken bunu esnek bir siyasetten öteye, sert bir ideoloji haline getirmekti. Geldiğimiz nokta sudur: Suriye sınırında komşumuz Esad mı olsun, yoksa ister özerk ister bölgesel deyin, YPG yani PKK mı olsun?!" ifadesini kullandı.
Akyol'un "Esad'la anlaşmak" başlığıyla yayımlanan (29 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Evet sıra geldi, Suriye politikasında Esad’la temas kurmaya, bir adım daha ileri giderek anlaşmaya...
Yedi yıldır Suriye politikasını “Esad gitsin” üzerine bina eden Ankara bu esnekliği gösterebilir mi, açıkçası, bu virajı alabilir mi?
Bu virajı almalı...
Yanlış olan Suriye’de Esad gitsin derken bunu esnek bir siyasetten öteye, sert bir ideoloji haline getirmekti.
Geldiğimiz nokta sudur: Suriye sınırında komşumuz Esad mı olsun, yoksa ister özerk ister bölgesel deyin, YPG yani PKK mı olsun?!
Şam'la İttifak
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, CNN Türk’te “Fırat’ın doğusu”nun ne kadar karmaşık bir “siyasi sorun” olduğunu anlatırken, burada Türkiye’nin “Şam ve Rusya ile beraber hareket etmesi” gerektiğini söyledi.
Sordum, “Türkiye Şam‘la ittifak yapmalı” mı diyorsunuz?... Cevabı: “Elbette... Hatta Şam sınıra çıkmalıdır.”
Evet, gelinen nokta budur, doğrusu budur.
Bazı okuyucu yorumlarında gördüm, mail’ler de alıyorum, “Mehmetçik Sur’u nasıl temizlediyse...” orayı da temizler...
General Başbuğ “Mehmetçik elbette yapar ama burada siyasi sorun var, sorun Amerika’nın orada bulunmasıdır” diyor.
Başbuğ Amerika’nın Aralık 2017 tarihli Milli Güvenlik Strateji Belgesi’nden satırlar okuyarak, Washington’un asıl hedefinin İran olduğuna dikkat çekti... Fırat’ın doğusu için Amerika’nın ikna edilebileceğini söyledi, NATO’daki havanın Türkiye lehine olduğunu belirtti.
Görüyor musunuz, “siyasi sorun” ne kadar karmaşık, iç içe ve hassas...
Masaya oturmak
Şimdi dönelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki gün önceki şu sözlerine:
“Uluslararası camiaya eğer kendinizi anlatmazsınız, meydanda kazanırsınız, masada kaybedersiniz.”
Çok doğru. Siyaset ve diplomasi fevkalade önemlidir.
Mehmetçik elbette Suriye’de kendisine hedef verilen terör yuvalarını temizler, ama ondan sonra?...
Ondan sonrası masa... Üstelik Suriye’den bir gün çıkacağız; Mehmetçiğin denetim altına aldığı yerleri kimlere bırakarak çıkacağız?!
Bunu siyaset ve diplomasi belirleyecek.
Masada Esad da olacak, hem de arkasına Rusya’yı almış olarak!
Türkiye masada yalnız kalmamalı.
Suriye’nin geleceğinin belirleneceği masaya Türkiye’nin Esad’la uzlaşmış olarak oturmasıyla, Esad’la şiddetli düşman halinde oturması çok şey fark eder.
Diplomasinin önemi
Türkiye’nin başlangıçta “Esad gitsin”demesi haklıydı. Bunu demokratik hassasiyetle ifade etmeliydi fakat kısa sürede ideolojik söylem ağır bastı. Hatta Esad’la iplerin koparılmamasını isteyen Kılıçdaroğlu’nu iktidar “mezhepçi”diye suçladı!
İç politika uğruna dış politikayı sert ideolojik kalıplarla formüle etmek, diplomasinin gerektirdiği esnekliği, hatta iletişimi bile zorlaştırıyor.
Fakat öyle bir noktaya geldik ki, dikkat ettiniz mi, Zeytin Dalı harekâtını Şam’a “yazılı olarak” bildirdik değil mi?
Hani tanımıyorduk, niye bildirdik?!
Bu ilk adım olmalı.
Dış politika her zaman diplomasi diliyle ve diplomat tavrıyla yürütülmelidir.
Cumhuriyet tarihinin en büyük sorunuyla karşı karşıyayız: Lozan’da başarıyla kurulan dengeleri yani “Türkiye coğrafyası”nı korumak gibi milli bir davadır bu.
Meral Akşener de Şam’la ilişki kurulmasını savunuyor. CHP öteden beri bu görüşte. İç politikada da sorun olmaz yani.
“Masada kazanmak” demek diplomasi demektir, “askeri operasyon” kavramı kadar önemlidir. “Düşmanları azaltıp, dostları artırmak” bunun olmazsa olmaz şartıdır.