Belediye seçimlerinden bir yıl kadar önceydi, İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Ali Murat Alatepe şöyle konuşuyordu:
“Burayı kaybedersek Kudüs’ü kaybederiz, hiçbir yeri kaybetmeyiz, İslam’ı kaybederiz, Mekke’yi kaybederiz…” (2 Nisan 2018)
31 Mart 2019 seçimlerinde Esenyurt belediye başkanlığını CHP’li Kemal Deniz Bozkurt kazandı… İslam elbette yerli yerinde duruyor.
Kudüs ve Mekke de daha önce nasılsa aynen öyle duruyor.
Partiye oy vermenin “mahşer belgesi” olduğu, oy verenlerden “Allah’ın hesap sormayacağı” gibi sözlerin uzun bir listesini yazacak değilim.
Yeri göğü inleten “beka davası” gibi, “illet, zillet, çukur, çamur” gibi söylemlerin de listesini çıkarmayacağım.
Zira amacım polemik değil, rasyonel düşünmenin önemini vurgulamak.
Din ve yönetim
Özgürlükçü demokrasilerde eksiksiz din ve vicdan hürriyeti olur. Dindarların bunu talep etmesi, bu yöndeki partilere oy vermesi gayet tabiidir.
Ama iktidar mücadelesini dinle özdeşleştirmek hem dine hem ‘iyi yönetim’ ilkesine zarar veriyor.
İslam tarihinde ilk kanlı ihtilaflar hep siyasi mücadelelerden çıkmış, siyaset uğruna hadisler bile uydurulmuştu.
Tarih göstermektedir ki, dindarlık ‘iyi yönetim’ garantisi değildir; başka nitelikler lazımdır.
Bugün kim Hz. Osman’dan daha dindar olabilir? İslamcı Prof. İhsan Süreyya Sırma, 12 yıllık Hz. Osman döneminin ilk yarısının düzgün olduğunu fakat iktidar uzadıkça kabilesini kayırma, Hz. Ali’nin uyarılarına (istişare) önem vermeme gibi çeşitli yanlışların geliştiğini anlatır. (Müslümanların Tarihi, III, s. 170 vd.)
İzleyen vahim kanlı çatışmalar malum…
Hz. Ömer’in adaleti ve devlet adamlığı evrensel değerdedir. İslam literatüründe mesela ateşe tapar İran hükümdarı Nuşirevan’ın âdil yönetiminden de takdirle bahsedilir.
Yönetimlerin âdil ve başarılı olmasının şartları çağlara göre de değişiyor.