Süddeutsche Zeitung'un (SZ) Macaristan'daki hükümeti protesto gösterilerinin artmasını konu alan yorumunda Orban hükümetinin otoriter milliyetçiliğinin ülkesi kadar Avrupa Birliği'ne (AB) de zarar verdiği dile getiriliyor:
"Orban hükümetine başkaldıran bundan daha farklı olamazdı. Budapeşte'de aşırı sağcılar, yeşiller, liberaller ve sosyalistler Macaristan'ın geleceği ile ilgili fikirleri hiç uyuşmasa da kol kola girip yürüyorlar. Özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti tehlikeye girdiğinde hükümet ile mücadele için bütün grupların birlikte hareket etmesi onaylanacak bir durumdur. Macaristan Başbakanı Viktor Orban kuvvetler ayrılığını tanımıyor, yargının bağımsızlığına aldırış etmeden iktidarını pekiştirip sivil topluma saldırıyor ve medyayı hizaya sokuyor. Orban böylelikle sadece ülkesine değil, Avrupa Birliği'ne de zarar veriyor. AB harekete geçti ama hukuk devletini ihlal prosedürü uzayacağı gibi sonuç getireceği de garanti edilemez. Demokrasi, özgürlük ve hukuk devleti prensipleri dışardan ancak içerden gelecek destekle kabul ettirilebilir. Macaristan'da gerçekleştiği takdirde demokrasiye dönüş diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayanlar için de teşvik ve umut kaynağı olur.”
Volksstimme gazetesinin yorumunda muhafazakâr Alman siyasi partilerinin Viktor Orban'ı aforoz etmemiş olması eleştiriliyor:
"Yılda 400 saat mecburi fazla mesaiye imkân tanıyan ve ‘kölelik yasası' olarak adlandırılan yeni çalışma kanunu bardağı taşıran son damla oldu. Bütün Macaristan'a yayılan protesto eylemleri sadece yasayı değil ama medyayı ele geçiren, yargıyı pasifleştiren ve yolsuzluğun başını alıp gittiği Orban sistemini bir bütün olarak hedef alıyor. Orban yönetimi ise kendini komplo iddialarıyla savunuyor. Yabancı ajanlarla ‘demokrasi aşığı' milyarder Soros'un Macaristan'a kastettiklerini öne sürüyor. Sekiz yıldır devam eden Orban yönetimi Macaristan'ı mutlakiyet rejimine sürüklüyor. Alman Hristiyan Birlik partilerinin Avrupa Parlamentosu grubunda Orban'ın partisi ile ortaklığı devam ettirmeleri utanç verici bir durumdur.”
Avrupa Birliği motorlu araçların karbondioksit (CO2) emisyonunun 2030 yılına kadar yüzde 37 oranında azaltılmasını kararlaştırdı. Frankfurter Allgemeine Zeitung sera gazlarıyla mücadelenin faturasının yine tüketiciye ödetilmek istendiğini tezini savunuyor:
"Sadece otomotiv endüstrisine biçilen iklim hedefleri pahalıya mal olacaktır. Emisyonun azaltılmasının ve konvansiyonel motorların elektrik motorlarıyla ikame edilmesinin maliyeti diğer sanayi branşlarındaki karbondioksit emisyonunun azaltılmasının yol açacağı maliyetin üzerinde olacaktır. İklim konferansında emisyon ticaretine ulaşımın da dahil edilmesi gerekirdi. Emisyona konacak üst sınır Avrupa Birliği'nin iklim hedeflerine ulaşmasını kolaylaştırırdı. Emisyon haklarıyla yapılan ticaret tasarrufu otomobil endüstrisine değil, nispeten ucuza geldiği diğer branşlara kaydırırdı. İklim üzerindeki olumlu etkisi aynı kalırdı. Bu durumda elektrikli otomobil, şarj istasyonları ve akü fabrikaları için ödenecek sübvansiyonların tüketicinin cebinden çıkacağı anlaşılıyor. Bu da otomobil endüstrisinin pekâlâ işine gelir.”
Stuttgarter Zeitung AB'nin emisyon üst sınırıyla ilgili kararını şöyle yorumluyor:
"2030 yılında ulaşılması öngörülen emisyon üst sınırına Avrupa ülkelerinden gelen tepkiler bundan daha farklı olamazdı. Otomobil imalatçıları dehşete kapılırken, çevreciler yüzde 37'lik indirimi bile yeterli bulmuyor. Her iki cephedeki memnuniyetsizliğin uzlaşmayı kolaylaştırabileceği kuralı bu kez işlemez. AB'nin kararı ekoloji ile ekonomi arasında denge kurmuyor. Ne pahasına olursa olsun iklimi koruma hedefinin şirketleri büyük risk altına sokacağı dikkate alınmıyor.”
DW, AFP, dpa / GA, BÖ
© Deutsche Welle Türkçe