Münih merkezli Süddeutsche Zeitung'un Cenevre'de devam eden Kıbrıs görüşmeleriyle ilgili yorumu "Güney ve Kuzey'in Yabancı Kardeşleri Tamamen Kaynaşmayacaktır" başlığını taşıyor. Mike Szymanski imzalı yorumda dikkat çeken bazı ifadeler şöyle:
"Yaklaşık 40 yıllık bir ayrılığın ardından yeniden bir olmak mümkün mü? Avrupa Birliği'nin böyle bir müzakere başarısına ihtiyacı var. AB, İngilizlerin Brexit referandumundan sonra bir ucundan kırılmaya başladı. Sığınmacı krizinin başlamasıyla Avrupa’nın pek çok yerinde farklı duvar ve sınırlar örülür oldu. Birleşik bir Kıbrıs Avrupa'nın özgüvenini yeniden kazanmasında etkili olabilir. Türkiye de çözümden fayda sağlayabilir. Hâlihazırda durma noktasına gelen AB ile müzakere süreci Kıbrıs meselesi nedeniyle bloke olmuş başlıklarda derinleştirilebilir. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan da AB'ye bağlılığını güçlü bir biçimde teyit etmiş olur. Cenevre'deki görüşmelerde kimsenin oyunbozan konumuna düşmemek adına somut bir çözüm önerisi çıkabilir. Asıl belirleyici olan Kıbrıs halkının daha sonra referandumda kullanacağı oylar olacak."
Almanya’da Diyanet İşleri Türk- İslam Birliği DİTİB adlı çatı örgütünde görevli üç imamın, Gülen destekçileri hakkında Ankara'yı bilgilendirmesi, Almanya'da “casusluk” suçlamalarını alevlendirdi. DİTİB Genel Sekreteri Bekir Alboğa suçlamaları reddetti ve bu imamların hata yaptığını kaydetti. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un "Bardak ağzına kadar doldu" başlığıyla yayımladığı yorumda şu satırları okuyoruz:
"Türkiye'deki başarısız darbe girişiminin ardından DİTİB’e bağlı camilerde Gülen karşıtı cuma hutbeleri okunmasının ardından DİTİB, kendilerine yöneltilen 'Ankara tarafından yönetildiği ve siyasi kışkırtıcılık yaptığı' yönündeki iddiaları kati suretle geri çevirmişti. Şimdiyse DİTİB Genel Sekreteri Bekir Alboğa, organizasyonları içinde imamların Diyanet için Gülen yanlısı ya da Gülen yanlısı olduğundan şüphelenilen kişiler hakkında casusluk yaptığını kabul etti ve bunun bir yanlışlık olduğunu belirtti. İmam olsun olmasın, Almanya'da her kim yabancı bir güç için casusluk faaliyetleri yürütüyorsa, Anayasayı Koruma Dairesi ile başı derde girer. Alman siyaseti şu an iki seçenekle karşı karşıya. Ya Türk Müslümanların Almanya'ya uyumunu güçleştiren Erdoğan'ın çıraklarına müdahale etmez ya da DİTİB'i hem mali hem de personel açısından Türkiye'den bağımsız hale gelmesi ve Almanya'nın dinle ilgili anayasal düzenlemelerine tabi olması için zorlar. Zira bardak ağzına kadar doldu."
Alman ekonomisi 2016 yılında yüzde 1.9 büyüyerek son beş yılın en iyi büyüme rakamına ulaştı. Perşembe günü açıklanan raporda ekonominin artan kişisel tüketim ve devletin mültecilere yönelik yükselen harcamalarından destek aldığı belirtildi. Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesinin konuyla ilgili yorumu şöyle:
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi'nin ucuz paraya dayalı politikaları oldukça motive edici. Vadeli hesapların getirisi minik olunca para Alman hisselerine, tahvile ve emlak yatırımlarına akıyor. Küçük işletmeler de borçlanıp büyüyebiliyor, personel sayısını -tabi bulabilirlerse- artırabiliyor. İstatistikçilerin işaret ettiği bir diğer nokta da konjonktürdeki canlanmada 2015'te ülkeye sığınanların payı. Zira onlar da birer tüketici; kaldıkları yurtların da ilgili firmalar tarafından temizlenmesi, yemeklerinin tedarik edilmesi ve güvenliklerinin sağlanması gerekiyor. İhracat şampiyonu addedilen Almanya tüketim ülkesine dönüştü. Bu da iyi bir şey.
Nürnberger Nachrichten gazetesinin aynı konudaki yorumunda da şu satırlar dikkat çekiyor:
Seçimler öncesi seçmene para vaadinde bulunmak oldukça cezbedici. Ama seçimler sonrasında vergi indirimine gidileceğine dair açıklamalar hâlihazırda yapılmıştı. Daha fazlasının mümkünü yok. Alım gücü hâlihazırda zaten yüksek, düşük vergilerden de düşük gelirliler istifade edemiyor. Bu ölçüdeki büyümeyi kalıcı hale getirmenin yolu yatırımdan geçiyor. Eğitime milyarlar aktarılıp köhne okullar, yollar, altyapı elden geçirilip internet ağı geliştirilebilir. Buralara yıllardır çok az para ayrıldı. Bu tür yatırımların çift taraflı kazanımı oluyor. Şöyle ki, hem yeni iş hem yeni gelir kaynağı sağlayıp, ülkenin geleceğini de garanti altına alıyorlar.
© Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Meltem Karagöz