HaberTürk yazarı Murat Bardakçı, Suudi Arabistan veliahdı Muhammed bin Selman, "Ilımlı İslam'a geçeceğiz" açıklamasını değerlendirdi. Bardakçı, ""Suudi Arabistan’ın günün birinde 'Atatürk’ün çizgisine gireceğini' düşünmek, mizahtan ibaret" dedi.
Bardakçı'nın "Suudiler’in ılımlı İslâm’ı" başlığıyla (27 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Hani lokantaya gittiğinizde canınız bonfile, biftek, vesaire çeker de garsona “Az pişsin”, “Normal olsun” yahut “İyice yansın” diye ağzınızın tadına göre sipariş verirsiniz ya...
“Ilımlı İslâm” sözü bana böyle siparişleri hatırlatıyor!
İslâmi kuralların belli ve değişmez olmasına rağmen dinin farklı “dozları”nın bulunduğu iddiasıyla kullanılan “sert”, “orta karar” veya “hafif” gibi sıfatlarla ne kastedildiğini ve aslında siyasî sebepler ile geleneklerden kaynaklanan uygulama farklarının niçin “dinî yorum”olarak ortaya sürüldüğünü bu yüzden pek anlamamışımdır.
Suudiler de artık her nedense böyle tasnifleri benimsemiş olmalılar ki, veliahdları Muhammed bin Selman geçen Salı günü Riyad’da yapılan bir ekonomik toplantıda ülkesinin “ılımlı İslâm’a döneceğini” söyledi; bir gün sonra da İngilizler’in Guardian Gazetesi’ne konuştu ve aynı sözleri tekrarladı.
Hakikat değil, temenni
“Ilımlı İslâm” kavramı, bizde özellikle de lâik çevrelerde hep yanlış anlaşılmış, daha doğrusu “temenni”, yani “olmasını istedikleri İslâm”şeklinde düşünülmüş, öyle hayal edilmiştir.
Meselâ, İran’da yapılan hemen her seçimde ortalıkta bir “reform” sözü dolaşır, “reformcu” olduğu söylenen adayın seçimi kazanması hâlinde İran’ın değişeceği, din adamlarının etkilerinin azalacağı zannedilir. Hattâ bazı safdillerimiz seçimden sonra kadınların başlarını açabilmelerinin ve alkolün kademeli de olsa serbest bırakılmasının hayallerine dalarlar. Ama “reform” ile “yumuşama”nın öncelikle ekonominin ayağa kaldırılması, petrol gelirlerinin halka daha düzgün şekilde aktarılması, birçok ülke ile senelerdir devam eden didişmelere son verilmesi şeklinde bir rahatlamanın kastedildiğini bilmeyenler hayalleri hakikat olmayınca, meselâ örtünme yahut içki konusunda hiçbirşey değişmeyince derin bir hayal kırıklığı yaşarlar.
Muhammed bin Selman’ın sözlerinin ardından, şimdi Suudi Arabistan konusunda da benzer hayallere dalanlarımız var!
Hem de ne hayaller, ne ruyalar, ne temenniler!
Uçmasak nasıl olur?
En derin ve güçlü hayalperestimiz Ertuğrul Özkök oldu ve “Suudi kardeşim, gün gelecek Atatürk’e de döneceksin” diye yazdı... Zira aklın yolu buymuş, İslâm dünyasını bataklıktan çıkartacak medeniyet yolu Atatürk’ün bundan 90 sene önce çizdiği yol imiş; her makul Müslüman’ın gönlünde Atatürk’ün izi, aklında o yola karşı bir hayranlık varmış, işaretler de zaten gelmeye başlamış, Suudiler bu yola gireceklermiiiiş...
Ertuğrul Özkök’ü okuyunca “Bu temennilere fon müziği olarak acaba Selâhaddin Pınar’ın ‘Hayal deryasına ben bazı bazı / Dalmasam bir türlü, dalsam bir türlü’ şarkısı mı yoksa Râkım Hoca’nın ‘Hayal içinde akıp geçti ömr-i derbederim / Bakıp bakıp da o mâzîye şimdi âh ederim’i mi daha iyi gider?” diye düşündüm!
Atatürk, evet, bu milletin büyük evlâdıdır, kurtarıcısıdır, yepyeni bir devletin kurucusudur, bize aittir ama İslâm dünyasının Atatürk’e bakışı hakkında gözden uzak tutmamamız gereken bir hakikat vardır: İslâmî kuralların günlük hayatın ayrılmaz bir parçası olan Ortadoğu’da sevilmez, üstelik Müslüman dünyanın ekseriyeti sadece Atatürk’ü değil, Türkiye’nin lâik sistemini de hoş karşılamaz. Vaziyet böyle olunca, Vehhabîliğin ve Selefîliğin merkezi Suudi Arabistan’ın günün birinde “Atatürk’ün çizgisine gireceğini” düşünmek aslında hayal bile değildir, mizahtan ibarettir.
Ve, meselenin unutmamamız gereken bir diğer tarafı: Selefî bir toplum olan Suudi Arabistan’ın “ılımlılaşmış” hâli bile, bizde şu anda mevcut bulunan en aşırı dinî akımlara nisbeten çok daha sert olacaktır.