02 Mayıs 2011 03:00
T24- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye'ye uluslararası müdahale olmaması için çalışılması gerektiğini, böyle bir müdahalenin istenilmeyen sonuçlar doğurabileceğini söyleyerek, "Suriye komşumuz ve egemen bir ülke. Biz böyle bir şeyin Suriye içinde çözülmesine büyük önem veriyoruz. Hala bunun için şans vardır, ama bu şansın zorlanmaması ve kaçırılmaması lazım" dedi.
Davutoğlu, seçim çalışmaları için bulunduğu Konya'da Kanal 7'de Başkent Kulisi programına çıkarak gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Son günlerde çatışmaların arttığı Suriye'ye askeri müdahalenin olup olmayacağının ve olması durumunda Türkiye'nin izleyeceği politikanın sorulması üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:
‘Hâlâ şans var’
"Öyle bir ihtimalin olmaması için çalışmamız lazım. Uluslararası müdahale, bu tür durumlarda, özellikle Suriye gibi sosyolojik bakımdan daha heterojen toplumlarda istenilmeyen sonuçlar da doğurabilir. Ayrıca Suriye komşumuz ve egemen bir ülke. Biz böyle bir şeyin Suriye içinde çözülmesine büyük önem veriyoruz. Hala bunun için şans vardır, ama bu şansın zorlanmaması ve kaçırılmaması lazım."
Bakan Davutoğlu, muhalefet de dahil bazı kesimlerin "Türkiye'yi ve kendisini dev aynasında gördüğü" şeklindeki eleştirilerine de yanıt vererek, "Türkiye'yi onlarca yıl cüce aynasında gösterdiler ve Türkiye'yi cüce gibi düşünmeye şartlandırdılar. Türkiye'nin potansiyelini hakkıyla değerlendiremeyenler, bu ülkenin ve milletin büyük gücünü tarih sahnesine ve uluslararası alana taşıyamadılar. Bunu görmemiz lazım" diye konuştu.
Stratejik Derinlik kitabını yazarken aydın olarak isyan ettiği duygunun bu "aşağılık kompleksi, cüce kompleksi" olduğunu söyleyen Davutoğlu, Türkiye'nin uzun bir süre potansiyelinin altında hedeflerle, Yunanistan gibi gücünün altında rakiplerle kendi liginin dışında kaldığını belirtti. Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ben ne kendimi ne de ülkemi dev aynasında görüyorum. Kendimi milletin aynasında görüyorum. Siyasetçiler, aydınlar milletin aynasında kendilerini göremezlerse o milletle bir kader birliği yapamazlar. Ben milletimi dev gibi görüyorum, bu doğru. Bu millet bir devdir, uyanması gereken bir devdir. Aslında bütün çevre havzalar, bütün insanlığa da getireceği mesaj açısından bu devin uyanmasını bekliyor. Bundan, yani böyle bir ithamdan da hiç gocunmam, dev aynasından kastedilen, kendisini olduğundan büyük gösteren dev aynası ise o hiçbir zaman olmadı. Uyguladığımız her politika rasyonel bir politikadır. Ama milletimizi dev görmek anlamında da, evet bu millet dev bir millettir. Devin gerektirdiği şekilde de davranmak durumundadır."
Akademisyen kimliği ile tanınan Davutoğlu'nun siyasete girmeye nasıl karar verdiğinin sorulması üzerine Bakan Davutoğlu, hayatını aslında tarihi ve sosyal, ülke ile ilgili sorumluluklarını akademisyen olarak hakkıyla yerine getirmek üzere planladığını, ancak iç siyasette yaşanan gelişmelerin bu planlarını değiştirerek kendisini siyasete yönlendirdiğini anlattı.
Ders vermeyi ve öğrencileri özlemiş
Davutoğlu, 2007 seçimlerinde de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisinin milletvekili olmasını arzu ettiğini, ancak danışmanlık yaptığı o zamanlar dahi yine bir gün akademik hayata dönmeyi planladığını kaydetti. Davutoğlu, AK Parti'nin kapatılması davasının kendisi için bir çeşit dönüm noktası olduğunu söyleyerek, bütün inşa ettikleri ve yaptıklarının riske edilmesi ve ayrıca millet egemenliğine ipotek konulmasının, millet adına mücadele etmesini ahlaki bir sorumluluk haline getirdiğini belirtti. Davutoğlu, kapatma davası açıldığı gün akademik hayata dönmeme kararını aldığını ifade ederek, her alanın kendisine göre özel bir misyonu, özel bir ulviliği bulunduğunu, ancak zaman zaman ders vermeyi, öğrencilerle ile birlikte olmayı da özlediğini kaydetti.
Bakan Davutoğlu, bu tempoya nasıl dayandığının ve nasıl her zaman güler yüzlü olabildiğinin sorulmasına karşılık da bazen sabahlara kadar krizlerle uğraştıklarını, ancak insanın tebessümünün kendi haleti ruhiyesi, iç barışı ile ilgili olduğunu söyleyerek, dışarda gerilim de olsa kendisiyle barışık olan ve yaptığı işin doğru olduğuna inanan kişinin iç barışının olacağını, tebessüm ve dinginlik halinin de kendi içindeki barışın dışa yansıması olacağını anlattı.
Irak savaşından sonraki en yoğun psikolojik sorumluluk hissini Libya'daki gelişmelerde yaşadığını belirten Davutoğlu, bir taraftan kendi halkına karşı son derece ağır şiddet yöntemleri uygulayan bir yönetim, diğer tarafta da sahip çıkmak durumunda olduğunuz halk olduğunu, bu ortamda "keşke daha fazlasını yapabilsek, bunu durdurabilsek, daha barışçı bir yöntem bulsak" baskısını yoğun şekilde hissettiğini belirtti. Davutoğlu, "Doğruyu yapma konusunda yoğun bir psikolojik baskı hissettiğiniz oluyor, ama mutsuzluk bizim dünyamızda yok" diye konuştu.
Milletvekilliği için neden uzun süre yaşadığı İstanbul'u değil de Konya'yı seçtiğinin sorulması üzerine Davutoğlu, Taşkent'te, "bir evin ışık almayan kış odasında" dünyaya geldiğini hatırlatarak, şehir tarihçiliği açısından Konya'nın çok özel bir konumu bulunduğunu kaydetti. Tarihte Medine gibi, batıda da Roma ve Atina gibi eksen şehirler bulunduğunu, bu şehirlerin kendi benzerlerini oluşturduklarını belirten Davutoğlu, Konya'nın da bu eksen şehirler gibi olduğunu, tarihte Türklerin uzun yürüyüşünün ilk habercisi olan başkent olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, "İstanbul bir insanın aşık olmaması mümkün olmayan bir şehir, ama ben Konya-İstanbul ikilemi yaşamadım" diyerek, her iki şehre hizmet etmenin de büyük bir onur olduğunu, ancak kendisinin adaylık için doğduğu Konya'yı tercih etmeyi daha doğru bulduğunu bildirdi. Davutoğlu, "Bu İstanbul'a anlam katmamak değil, Konya'ya yüklediğim anlamın yoğunluğu ile ilgili bir şey" dedi.
Dış politika gelişmeleri
İç siyasetin yanı sıra dış politika konularını da değerlendiren Davutoğlu, son dönemde sadece Suriye'de değil, bütün bölgede çok ciddi bir dönüşüm yaşandığına işaret ederek, her ülkede bu dönüşümün farklı seyrettiğini ve yöneticiler tarafından alınan tavırla da şekillendiğini kaydetti.
"Bu daha önce de söylediğimiz gibi tarihin normalleşmesidir" diyen Davutoğlu, bazı sancılar da yaşansa tarihte bu topluluklar arasına konan suni engellerin aşıldığı ve ortak kader bilincinin yaygınlaştığı bir dönem yaşandığını bildirdi. Libya ve Suriye'deki olumsuzluklara rağmen bu kanaatini her zaman savunduğunu belirten Davutoğlu, halkların meşru taleplerinin karşılanmasına dönük bir tavır içinde olduklarını, değişimin zaruri olduğunu, ancak bu değişimin barışçıl yöntemlerle olmasına özel önem verdiklerini kaydetti.
Bakan Davutoğlu, çatışma ortamı doğmadan, halkların taleplerinin doğru kanallarla dile getirilmesi için büyük çaba sarf ettiklerini söyleyerek, Suriye ile son 8 yıldır geliştirdikleri yakın bir ilişki ve kişisel dostluklar bulunduğunu, bu açıdan böyle bir ortamda kullanacakları araçların farklı olacağını, halen açık olan kanallardan doğru gördükleri hususları bir aile ferdi gibi Suriye yönetimine aktardıklarını anlattı.
Suriye'nin Libya ya da Mısır gibi olmadığını, bir nevi Ortadoğu hülasası olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Suriye mozaiğinin çatlamasını istemeyiz" diyerek, böyle bir ihtimalin doğuracağı istikrarsızlığın meşru taleplerin yerine getirilmesini de güçleştireceğini kaydetti.
Davutoğlu, artık sömürgecilik ya da Soğuk Savaş dönemlerinin getirdiği anormal dönemlerin bittiğini, aslında bu dönüşümün 20 sene önce yaşanması gerektiğini, ancak Batı'dan gelen güvenlik öncelikli sinyallerin bunu geciktirdiğini belirterek, güvenlik uğruna demokrasinin hep ertelendiğini aktardı. "Türkiye için doğru gördüğümüz şeyi bütün kardeş halklar için de doğru görüyoruz" diyen Davutoğlu, özgürlükler genişletilmez ise güvenliğin de sıkıntıya düşeceğini, özgürlüğünü elde etmiş bir halkın kendi güvenliği için de daha hassas olacağını ve rahatlayacağını kaydetti.
Günümüzde sadece Ortadoğu'da değil, Avrupa da dahil bütün dünyada üç tip liderlik bulunduğunu söyleyen Davutoğlu, bunları dünyanın değişimini, insanlık tarihindeki büyük değişimi doğru okuyup, buna öncülük edebilen lider tipi, değişimin gerekli olduğunu gören, bunu yapması gerektiğini düşünün, ancak bunu zamana yaymak isteyen lider tipi ve üçüncü olarak da değişime direnen ve tarihin akışını doğru okuyamayan, eski düzenin devam etmesini isteyen lider tipi olarak sıraladı.
Davutoğlu, "Tarih akıyor" diyerek, eğer 2002'den bugüne kadar gerekli büyük reformları yapmamış olsaydı bugün böyle bir dönüşüm dalgası ve benzer sorunlarla Türkiye'nin de karşı karşıya kalabileceğini kaydetti.
Türkiye'nin bölge ülkelerine değişimin önünde gitmelerini tavsiyesinde bulunduğunu belirten Davutoğlu, "Tavsiyelerimizi ısrarla yapacağız, umarım karşılığını görür. Ama biz Suriye'de de başka ülkelerde de halkların kalplerinde edinmiş olduğumuz yeri her zaman gündemin en üstünde tutarız" diye konuştu.
Libya ile ilgili gelişmeleri de değerlendiren Davutoğlu, Libya'daki halk için hiçbir çabadan kaçınmadıklarını, ama Türkiye'nin bölgede artan etkinliğinden rahatsız olanların psikolojik kampanya yürüttüğünü, buna rağmen Libya'daki her kesimle yakın temas içinde olmaya devam ettiklerini bildirdi. Davutoğlu, "Libya bir bütün olarak bu krizi aşabilsin istiyoruz" dedi.
Realist politika izliyoruz
Bakan Davutoğlu, realist değil hayalci politikalar yürüttüğüne yönelik yapılan eleştirileri haksız bulduğunu da anlatarak, bu tür eleştirilerde bulunanların Türkiye'nin gücüne inanmayanlar olduğunu kaydetti.
"Türkiye bölgesel öncülük yapacak ülke olamaz mı?" diye soran Davutoğlu, özgüven eksikliği içinde olmadıklarını, ancak politikalarını geliştirirken realist politika geliştirdiklerini belirtti. "Hiçbir politikamız afaki ya da hayalci değildir" diyen Davutoğlu, 2004'te BMGK için aday olalım dediklerinde bunu hayal olarak görenler bulunduğunu, ancak 2009'da rekor bir oyla 153 oy alarak bunun hayal olmadığını ortaya koyduklarını bildirdi. Başka politikalara ilişkin de örnekler veren Davutoğlu, bugünkü pek çok başarının arkasında aslında Türkiye olduğunu, ancak prestij peşinde olmadığı için bunların kamuoyuna yansımadığını belirtti.
ABD gibi küresel bir gücün dahi sadece kendi iç meselelerine odaklanıp dünya ile sonra uğraşalım deme lüksüne sahip olmadığını belirten Davutoğlu, "iç meseleler bitsin sonra başkaları ile uğraşalım" mantığının yanlış olduğunu anlattı. Davutoğlu, iç meselelerin her zaman olacağını, ancak Türkiye'nin dışardan izole olarak, kendi başına büyük bir ekonomi olmasının mümkün olmadığını belirtti. Davutoğlu, Türkiye'nin şefkat elinin Haiti'ye kadar bile ulaştığını söyleyerek, "Biz başkası diye bir kategori tanımıyoruz, iç meselelerin de bu yolla çözümleneceğini düşünüyoruz" dedi.
© Tüm hakları saklıdır.