Emre Çalışkan / Londra
[email protected]
Tunus’ta başlayıp tüm Ortadoğu’yu saran isyan dalgası en sonunda Suriye’ye ulaştı. Şu anki sürece göre monarşileri es geçerek baskıcı başkanlık rejimlerini tehdit eden dalganın Suriye’yi de etkileme ihtimali oldukça yüksek. Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin son yıllarda uyguladığı dış politikası için önemli bir sınav oluştururken, komşudaki istikrarsızlığın Türkiye’yi de olumsuz şekilde etkilemesi büyük bir olasılık.
Türkiye’nin dış politikası özellikle iki ana eksen üzerine oturuyor. Birinci komşularla “sıfır sorun”, diğeri ise “yumuşak güç” olarak tanımlanan etkin diplomasi ile bölgede istikrar sağlamak. Bu kapsamda Suriye, Ankara’nın yeni dış politika alanının en önemli basamağını oluşturuyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok kere vurguladığı gibi Suriye, Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısı.
Irak’ın işgali ile istikrarsızlaşan Türkiye’nin doğu sınırı, işgalin Suriye’ye sıçrama tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Suriye giderek artan uluslararası baskı nedeniyle Lübnan’daki 30 yıllık işgaline 2005 yılında son vermişti. Daha sonra Türkiye, WikiLeaks belgelerinde vurgulandığı gibi, Suriye’nin İran etkisinden kurtulması yönünde uyguladığı politikaları ile uluslararası alanda saygı gördü.
Ayrıca, Türkiye’nin ‘yumuşak güç’ü bu noktada devreye girerek, Suriye ile İsrail arasındaki barış görüşmelerinde arabulucu rolü oynamasını sağlamıştı. Not edilmesi gereken bir diğer nokta ise Türkiye’nin 2006 yılında Hamas’ın Filistin Yönetimi’nde iktidara gelmesi sonrasında oynadığı rol. Türkiye, Hamas’ın Suriye’de ikamet eden siyasi kanadı ile o günlerden başlayarak yakın bir diplomatik ilişki içinde.
Suriye ile Türkiye arasında başlayan süreç vizelerin kaldırılması sonrasında daha geniş bir temel buldu. İki ülkenin oluşturduğu stratejik konsey gibi oluşumlar Türkiye’nin “komşularıyla sıfır sorun” anlayışını yansıtıyordu. Türkiye’nin Suriye ile işbirliğini Lübnan ve Ürdün’ü kapsayacak şekilde genişletmesi Ortadoğu’da yeni bir “AB modeli” yorumlarına sebep oluyordu.
Türkiye’nin yumuşak güç ve sıfır sorun politikasının başarılı olması için gereken en önemli koşul bölgenin istikrara kavuşması idi. Türkiye’nin politikalarının övgüye değer bulunmasının nedeni uluslararası ekonomik-politik çıkarlara hizmet ediyor olmasıydı. Hamas ile Batı adına görüşebilen, Suriye’yi İran etkisinden kurtaran bir ülke olarak Türkiye’ye ciddi destek vardı.
Dengeler değişiyor
Ama şu an için bölgede reelpolitikin sınırları yeniden şekilleniyor. Haklın talepleri doğrultusunda yeniden bir istikrar arayışı var. Fakat bu sefer uluslararası ekonomik politik sistem, Ortadoğu’da baskıcı liderlerin yerine demokratik seçimle iş başına gelmiş yönetimlere doğru bir istikrar kurma çabasında.
‘Esad’ın konumu’
Beşar Esad babasının ölümü ile iktidarı devraldıktan sonra daha liberal bir anlayış benimsedi. İlk ziyaretini Kürt azınlığın yaşadığı Kamışlı bölgesine yaptığını hatırlatmakta fayda var. Esad’ın burada verdiği reform sözü 10 yıl sonra ancak geçtiğimiz hafta hayat buldu. Haseki vilayetindeki 300 bin dolayındaki Kürtlere yönelik ayrımcılıktan vazgeçilerek vatandaşlık hakkı tanındı. Irak’ın işgali ve Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesi gibi baskılar sonrasında Beşar Esad ile başlayan Suriye baharı erken sona erdi.
Güvenlik kaygılarının bu kararda etkili olduğunu söylemek gerekir. Ülkedeki iki askeri ordu birliği Türkiye ve İsrail sınırında yer alıyordu. Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinden sonra Suriye askeri gücünün büyük bir kısmını İsrail sınırına kaydırdı. Dara’da yayılan dalganın Kürtlerin yaşadığı Türkiye sınırına ulaşması durumunda Esad yönetimini ciddi bir tehdit bekler. Bölgedeki Kürtlerin Türkiye’deki soydaşlarıyla yakın bağları olduğunu düşünürsek bu sürecin Türkiye’yi de tehdit etmesi beklenebilir.
Esad’ı bekleyen diğer bir tehlike ise ülkedeki Müslüman Kardeşlerin varlığı. 1982 yılında Hamas’ta Müslüman Kardeşler'e yönelik katliam gerçekleştiğinde örgütün liderleri Türkiye kaçmıştı. Tarihin cilvesi olsa gerek Suriye’de isyanların başlamasından sonra Mazlum Der’in daveti üzerine Suriye Müslüman Kardeşleri'nin lideri Türkiye’de basın açıklaması yaparak Esad’a taleplerini sıraladı. Suriye’nin geçtiğimiz günlerde İslamcı grupların talebine yeşil ışık yaktığını anımsatalım. Ülkedeki tek kumarhanenin kapanmasının dışında ülkede kamu dairelerindeki peçe yasağı geçen hafta kaldırıldı.
Ayrıca daha önce Mısır’dan gelen Müslüman Kardeşler ile görüşen Ankara, “dost” ülke Suriye’deki Müslüman Kardeşler’in İstanbul’daki basın toplantısı sonrası acil bir açıklama yaparak basın toplantısı ile ilişkisinin olmadığını duyurdu. Dışişleri Ahmet Davutoğlu’nun Suriye ziyaretinde ise bu konu tekrar bizzat Esad’a vurgulandı.
Türkiye’nin çelişkisi
Mısır, Libya ve son olarak Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin dış politikadaki risk ve çelişkilerini göstermek için oldukça önemli. Erdoğan’ın Esad’a yaptığı reform çağrısı Türkiye’nin mevcut yönetimle beraber ülkeyi istikrara kavuşturma çabasını yansıtıyor. Çünkü Suriye’deki istikrarsızlık durumunun ülkeyi tam anlamıyla bir iç savaşa götürmesi an meselesi olabilir. Londra’da şimdiden Suriye’deki iç savaş ihtimalinin Libya’dakinden (daha) büyük olduğunun konuşulduğunu ekleyelim.
Baba Esad’ın en büyük başarısı kendi yönetimine alternatif tüm grupları etkisiz hale getirmesiydi. Oğul Esad, daha demokratik bir söylem ile yola çıkmasına karşın birçok sebepten ötürü babasının ülkesini dönüştürmekte başarılı olamadı. Ama halen daha Esad rejiminin alternatifi bir ihtimal de masada değil. Onun için ülkedeki istikrarsızlık Suriye’yi daha derinden etkileyecektir.
Baskıcı rejimlerin artık sonu geliyor. Saddam’ın tüm dünyanın gözleri önünde bir bayram günü idam edilmesi Arap halkların belleğinde derin yer tutuyor. Saddam’ın, Mübarek’in devrildiği bir coğrafyada her lider bir şekilde topun ağzında. Sosyal iletişim ağları aracılığıyla muhalefet etme gücüne varan yeni nesil gençler Ortadoğu’yu sarsıyor.
Türkiye eğer komşularıyla sıfır sorun istiyorsa yumuşak gücünü gözden geçirmesi gerekecek. Libya’daki şekliyle kullanılan yumuşak güç yaklaşımının sert bir şekilde ters teptiğinin not edilmesinde fayda var. Korku imparatorluğunun sarsıldığı Suriye artık eskisi gibi hiçbir zaman olmayacak. Türkiye’nin sorması gereken ise Ankara’nın yeni dış politikasının eskisi gibi olup olmayacağı.