Suriye’de, ikinci bir Irak’tan endişelenen Türkiye, uçuşa yasak bölge dahil tüm askerî önlemleri gündeme aldı. Mülteci akını kriz boyutuna gelirse, Suriye sınırı içinde belli noktalarda tampon bölge oluşturulacak.
Suriye’de, Esed rejiminin, beklentinin aksine halen devrilmemiş olması nedeniyle, bu ülkedeki devlet yapısının hizmet veremez şekilde çökmesi ve mezhep çatışmaları olasılığı gibi Irak benzeri bir yapılanmanın ortaya çıkmasından endişe eden Türk yetkililer, “Suriye’de bütün askerî ihtimaller artık masada” diyorlar.
Diplomatik kaynaklar, Taraf Ankara Bürosu’nun “Suriye’de uçuşa yasak bölge gibi önlemler alınır mı” yolundaki sorusu üzerine, “Artık her ihtimalin konuşulduğu bir dönemdeyiz. Öyle bir noktadayız ki, ‘şu, bu olmaz’ demek yanlış olur. İnsani müdahalenin elzem haline gelmesi halinde, Türkiye’nin Suriye içinde mültecileri karşılayacağı, adına tampon bölge denmese de bir yapının oluşturulmasından zaten behsediyoruz, bu fikir yeni değil” şeklinde konuştular.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton arasında geçen cumartesi günü İstanbul’da yapılan görüşmelerde, Suriye’de, rejimin sonlanmasının hızlandırılması dolayısıyla bu ülkede ileride yaşanabilecek mezhep çatışmalarının önüne geçmek amacıyla daha kurumsallaşmış bir işbirliği, diğer bir deyişle, içinde asker ve istihbarat yetkililerinin yer alacağı çalışma grupları oluşturulması kararlaştırıldı. Ancak, Washington’un, kasım ayında yapılacak Amerikan başkanlık seçimleri öncesinde, Suriye’de rejimin çöküşünün hızlandırılması için, halen devam etmekte olan muhaliflerin, askerî dahil her alanda eğitilmesi gibi örtülü faaliyetler dışında askerî önlemlere başvurmasının beklenmemesi gerektiği yorumları yapılıyor.
Suriye’de yeni bir aşamaya gelindi
Clinton’ın Türkiye ziyareti, Erdoğan’ın, ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı telefon görüşmesinde (Türkiye’de muhalefetin diline doladığı, Obama’nın beyzbol sopası tutarken Erdoğan ile yaptığı görüşme) gündeme gelen konuların devamı niteliğinde. Clinton ile Türk yetkililer arasında yapılan görüşmelerde özellikle şu hususun vurgulandığı belirtiliyor: “Suriye sorununun çözümü için başlatılan BM süreci işlemedi, Arap Birliği planları işlemedi, Cenevre planı işlemedi. Bunların hiçbirinin sahada karşılığı olmadı. Bu itibarla Suriye’de, artık bundan sonra yeni bir aşamaya gelindi. Bu yeni aşamada, Suriye’de ne yapılabilir? Esed rejiminin varlığını sürdürüyor olmasının oluşturacağı bir sürü risk var. Rejim devam ettikçe ve çöküşü geciktikçe, bu ülkede fiili özerk alanların oluşması –ki yalnızca Kürt meselesi olarak görmemek lazım– durumu var. Yani mevcut devlet otoritesinin çökmesiyle farklı yapıların oluşması, daha uzun sürecek bir iç savaş ortamına girilmesi gibi. Bunlar riskli alanlardır. Suriye’de çatışma ortamı devam ediyor ama ‘yarın bir gün Esed rejimi çöktüğünde ne olacak’ bunlar üzerinde bir mutabakata varılması, fikir egzersizi yapılması gerekiyor. Çalışma grupları bu amaçla oluşturuldu.”
Mezhep grupları arasında uzlaşı zor
Mevcut iç çatışma durumunun uzun süre devam etmesi, daha fazla insanın hayatını kaybetmesi, bu ülkede yeni bir yönetime düzenli geçişi karmaşık hale getirebilecek. Bir diplomatik kaynak, “Türkiye olarak, rejimin çöktüğü ama devlet yapısının, kurumların devam ettiği, Irak’taki durumun tekrarlanmadığı bir yapı istiyoruz. Rejimin çökmesi süreci ne kadar uzarsa o kadar daha tehlikeli olacağını görüyoruz.
Daha sonraki dönemde, bu ülkedeki farklı etnik mezhep grupları arasındaki uzlaşmanın daha zor olacağını düşünüyoruz. Suriye’ye, halen elektrik gibi yardımları sürdürmemizin nedeni, rejim gitse de halka sunulan hizmetlerin, kurumların çökmemesi içindir” dedi.
Körfez Savaşı’ndaki gibi...
Çatışmalardan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteci sayısı 55 bini buldu ve çatışmaların devam etmesiyle her gün bu sayı artıyor.
Diplomatik kaynaklar, bu konuda şu hususa dikkat çekiyorlar; “Dolayısıyla bizim sınırlarımıza yoğun bir mülteci akını gerçekleştiği takdirde o zaman aynen, daha önce yapıldığı gibi (1991 Irak savaşı sırasında, Irak göçünü bu ülke sınırları içinde tutmak için kamplar kuruldu) artık Türkiye’nin içinde değil Suriye’de sınıra yakın yerlerde kamplar kurulması (Güvenlikli bölge ifadesinden kaçınılıyor) söz konusu. Ama şu anda bütün dünya için geçerli soru şu, ‘Zaten bir sürü insan öldürüldü ama artık Esed rejimi şehirleri bombalarken kitlesel ölümlere yol açmaya başladığı takdirde o zaman dünya ne yapacak?’ Yalnızca, ABDTürkiye değil de bütün medeni dünyanın konuşması gereken bir mesele olarak karşımızda duruyor.”
Asker sokup, işgal etmeyeceğiz
Türkiye, sınırında mülteci sayısı çok arttığı bir durumda, Suriye içine asker sokup, güvenli bölge oluşturmaktan ziyade, artık insani kriz olarak bakılması gereken mültecileri, Suriye’nin içerisinde, sınıra yakın bölgelerde tutmak için çoktandır hazırlıklarını yapıyor.
Tampon bölge ifadesinin yanlış olduğunu söyleyen aynı kaynaklar, şu düzeltmeyi yapıyorlar: “Örneğin, sizin sınırınızdan terörist sızmalar olur, kendi sınırınızın niteliği onu korumanıza engel ise tampon bölge kurulur. Tampon bölgede, belli bir alana girip, büyük bir şerit oluşturuyorsunuz. Mültecileri ülke içinde tutmak ve orada yardım etmek için, içeri asker sokup işgal etmek gibi bir plandan bahsetmiyoruz. Suriye sınırı içinde belli noktalarda, tamponun kurulacağı alanlar olacak.”
Davutoğlu da, cumartesi günü Clinton ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Büyük bir mülteci akını olduğunda, bu mültecilerin Suriye içinde korunması bir insani korunma misyonunu beraberinde getirebilir” diyerek tampon bölge sinyalini yinelemişti.