Özgün Keleşoğlu
“Kader” filminin en can alıcı sahnesinde “Herkesin inandığı bir şey vardır bu hayatta, benimki de sensin” der. Can alıcı sıfatını gerçekten hak eden bir sahnedir.
Tıpkı Türkiye’de oynanan futbol gibi…
Bu oyunun sergilendiği sahnelerden biri de son 10 yılda Beşiktaş-Bursaspor maçları oldu. 2003-2004 sezonu son maçında Bursaspor, cezası sebebiyle Sakarya’da Samsunspor ile karşılaşıyor; Beşiktaş ise Rizespor’a konuk oluyor. Rizespor’un Beşiktaş’ı 1-0 yenmesiyle Bursaspor küme düşüyor ve her şey o günden sonra başlıyor.
En büyük olayların yaşandığı 2010-2011 sezonunda yaşananlarını tekrarlamaya gerek yok. Şike şüphesi olan ve üzerine gidilmeyen bir olayın sonrasında Beşiktaş’a adeta düşman kesilen Bursaspor camiasının temelini attığı bu rekabetin geçmişinin de olduğunu iddia edenler varsa da bu yaşananların sebebi 2004 yılında yaşananlardır.
“Yaşananlar ne kadar gerçek?” sorusunu sormak gerekirse gelen cevapların ardından insanın kafasında daha çok soru işareti oluşuyor.
Nietzsche’den yola çıkalım…
Beşiktaş-Bursaspor maçının “derbi” olarak nitelendiren İstanbul ve Bursa medyaları bunun “ekmeğini” fazlasıyla yedi. İki takımın yönetimleri de kameralar önünde dostluk mesajları verirken, bu maçlara özel bedava bilet dağıtmaya devam etti.
Nietzsche’nin sorduğu gibi, “Hükmü veren hüküm vermeye esas itibariyle haklı mıdır?”, “O onun yeteri derecede üstünde midir?”, “Onun sağgörüsü, hayal gücü, yeterli deneyimi var mıdır; bir bütünü tasarlaması için?”
Bursa medyasının bu soruları kendisine soracağından şüpheliyim, dolayısıyla es geçiyorum. Ulusal medyanın ise, bu suni derbinin oluşmasında katalizör görevi gördüğünü düşünüyorum.
Bursaspor’u rakip olarak görmediklerini belirten Beşiktaş yönetimlerinin, Bursa’nın plakası olan 16 numaralı formayı giymek isteyen Edouard Cisse’ye 18 numarayı “tavsiye” etmeleri de bu sorulara hayır cevabının verilmesinin gerekçelerinden biridir.
Bu gereksiz ve adeta “şişirilen” rekabet, Bursa’da onlarca insanın hayatını kararttı. İnsanlar suçsuz yere hapislerde yattılar, aileleri dağıldı…
Onlarca Beşiktaş taraftarı yaralandı. Beşiktaşlılar Mayıs 2011’deki olaylı maçta Bursa’ya gelseydi neler olacaktı kim bilir!
Pazar günü oynanacak Beşiktaş-Bursaspor maçına Yeşil Beyazlı taraftarlar alınmayacak. Bunu maalesef savunmak zorundayım. Bunun farklı sebepleri var.
Onları da hepimiz biliyoruz…
Herkesin bildiği gibi taraftar grupları içlerinde farklı sosyoekonomik çevrelerden insan barındırır. Bursaspor taraftarında her sınıftan insanın Beşiktaş maçlarına bakış açısı aynıdır. Özellikle tutuklanma olaylarından sonra bu bakış açısı daha da sertleşmiştir.
Beşiktaş’ta ise durum biraz daha farklı…
Kendilerinin rakiplerinin Fenerbahçe ve Galatasaray olduğunu söyleyen Siyah Beyazlılar hayatlarına kendilerinin yön verebileceğine inanan orta-üst sosyoekonomik seviyedeki insanlar. Beşiktaş’ın biraz daha “asarız keseriz” bakış açısına sahip taraftarı ise Bursaspor maçlarını çok önemsiyor.
Özetle, Beşiktaşlılar bu konuda “Bunlar bizim dengimiz olamaz”cılar ve “Alayına gider”ciler olarak ikiye ayrılıyor.
Elementten sonra derbi de uydurur olduk
5 bin daha fazla gazete satmak için ortalığı birbirine katan Bursa medyası ve yangına benzinle giden bazı ulusal gazeteler sayesinde elementten sonra derbi uydurmaya geçtik.
Beşiktaş-Bursaspor maçları derbi değildir.
Aynı şehrin takımı olmadıkları için değil. Dünyanın en büyük derbisinin aktörleri Liverpool ve Manchester United da farklı kentlerin takımları…
Ama gelenekleri var.
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın aralarında oynadıkları maçların zorlama da olsa gelenekleri var. Ama bu takımların Bursaspor, Trabzonspor ya da başka bir Anadolu takımıyla yapacağı karşılaşma derbi olamaz.
Takımlar arasında büyüklük farkı var diye de değil. Bunu kabul edilmez olarak görüp, her takım taraftarına göre en büyüktür demeliyiz.
Dolduruşa gelmekten çok hoşlanan bir toplumumuz varken, Avrupa’ya her gittiğinde tam anlamıyla başarısız olan Bursaspor’u ve Avrupa’ya gitmesine dahi izin verilmeyen Beşiktaş’ın kendi arasındaki suni rekabete odaklanmaktansa daha önemli işler olduğunun herkes farkına varmalı.
İki kulüpte de bu düşünceye sahip yürekli insanlar var!
Peki sahada ne olur?
Beşiktaş-Bursaspor maçının bir de saha içi yönü var. Son haftaların formda takımı Beşiktaş, oynadığı maçların ikinci yarılarında takım savunması ve birlikte hareket etme konusunda sıkıntılar yaşasa da maçın net favorisidir.
Oğuzhan-Veli-Atiba üçlüsü ile orta sahayı maçın başında eline geçirmeyi başaran ve bunu formda kanat oyuncuları Olcay ve Gökhan ile süsleyen Almeida ile noktayı koyan Beşiktaş, birlikte hareket etmeyi zor deplasmanlarda başaramayan Bursaspor karşısında taraftarının desteği ile kolay bir galibiyet elde edebilir.
Bu noktada Gökhan Töre ve Taiwo mücadelesi bence kilit rol oynayacak. İleriye oynama özelliği olmayan Şamil ve pas hatalarını son haftalarda alışkanlık haline getiren Belluschi’den oluşacak Bursaspor orta sahasına üstünlük kurmasını beklediğim Beşiktaş orta sahasının Bursaspor’un sol kanadına yapacağı koşular da önem arz ediyor. Bakınız, Felipe Melo performansı…
Bu tabloyu değiştirecek ve Bursaspor tarafına çevirecek iki oyuncu var. Bursaspor’un Brezilyalı forveti Fernandao ve Manisaspor’dan gelen Bekir Yılmaz. Bekir’in orta sahaya monte olması savaşmak açısından büyük güç katar ancak top kullanmak yönü ne derece gelişir bilinmez. Fiziksel açıdan Beşiktaş’ın stoperlerine üstünlük kuracağını düşündüğüm Fernandao’nun da ayaklarına hakim olması önemli. Çünkü Bursaspor’un kanatlarını çalıştıran forvetleri. Bu noktada Sestak’ın hangi rolde olacağı da belirleyici olacak.
Oyunun kanatlarda çözüleceğini ve Beşiktaş’ın Olcay ve Gökhan Töre ile Şener-Taiwo ikilisine üstünlük kuracağını ve bunun sonucunda da Beşiktaş’ın kazanacağını düşünüyorum.