Alman basınında AB Komisyonu Başkanlığı için yarışan Alman siyasetçi Manfred Weber’in Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili açıklamaları ve Putin-Kim buluşması öne çıkıyor.23-26 Mayıs tarihlerinde yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa Komisyonu Başkanlığı için yarışan Alman siyasetçi Manfred Weber'in, "Türkiye’nin hiçbir zaman Avrupa Birliği üyesi olmayacağı" şeklindeki ifadesinin yankısı sürüyor. Weber'in seçim kampanyası manifestosunda Türkiye’nin Avrupa değerlerinden uzaklaştığı, bu sebepten ötürü Türkiye’nin AB üyeliğinin seçenekler arasında yer alamayacağı belirtiliyor. Konstanz'da yayımlanan Südkurier gazetesinin yorumu şöyle:
"Manfred Weber şu sıralar bir şey söylediğinde çok dikkat çekiyor. Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili Avrupa Parlamentosu milletvekilinin adı, Brüksel'de yeni Avrupa Komisyonu Başkanlığı için geçiyor. Weber Türkiye'nin olası üyeliği konusunda dikkat çekici bir açıklıkta görüş bildirdi ve son derece açık bir şekilde reddetti. Bavyeralı siyasetçi haklı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve partisinin yükselişinden bu yana Türk siyaseti Avrupa'dan uzaklaşmak için her şeyi yapıyor. Erdoğan'ın kişisel hırsı Türk hakimiyeti altındaki bir Önasya etki alanı ve erkeklerin yön verdiği bir retro-İslam’dan yana. Avrupa değerleri onu sadece rahatsız ediyor. Basın özgürlüğünü parmaklıklar ardına yolladı, komşularıyla kavgalı. AKP Türkiye'deki Kürt azınlıkla da kavga halinde. Avrupa bu çok bilmiş kavgacıya evin anahtarını verirse aklını kaçırmış demektir. "
Neues Deutschland gazetesinin aynı konudaki yorumunda ise Weber’in açıklamalarının beklenen etkiyi yaratmadığı belirtilerek Türkiye’de AB’ye katılma konusunun artık gündemde olmadığına dikkat çekiliyor:
"Weber en azından söyleyeceğini başından söyledi. CSU'lu politikacı Salı günü seçimin kazananı olarak AB Komisyonu Başkanı olursa Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerini sonlandırmak istediğini açıkladı. Ancak mesajın etkisi oldukça düşük. Çünkü 2005'te (!) başlayan katılım müzakereleri yıllardır adeta can çekişiyor. Buna ek olarak Boğaziçi'nde artık kimse Batı Birliği'ne katılmaktan bahsetmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gücünü artırmak için bir prestij projesi olan AB'ye katılıma artık çoktandır ihtiyacı yok. Türk ekonomisi krizle boğuşsa da büyük ölçüde stabil. Ankara bölgesel ittifaklarda belirleyici bir müttefik. Ve Türkiye'nin elinde 'mülteci mutabakatı'yla AB'ye karşı bir koz bulunuyor."
Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Perşembe günü Rusya'nın Vladivostok kentindeki görüşmesi de Alman basınında geniş yer buluyor. Nürnberger Nachrichten gazetesinin yorumunda şu satırlar yer alıyor:
"Kuzey Kore lideri ve Rusya Devlet Başkanı Batı dünyasının kendilerine gereken değeri vermediğini, haksız şekilde sancılı yaptırımlara maruz bırakıldıklarını ve izolasyona itildiklerini düşünüyor. İki siyasi liderin Vladivostok'taki buluşması her şeyden önce ABD'ye gönderilmiş bir sinyal olarak görülmeli. Ne Kim ne de Putin, Washington'un gündemi tek başına dikte ettirmesini istiyor. Burada görünen, dünyanın artık Trump'ın inanmayı sürdürmek istediği gibi tek kutuplu olmadığı. ABD artık her şeyin kendine bağlı olduğu tek muhatap değil."
Münster'de yayımlanan Westfälische Nachrichten gazetesinin aynı konudaki yorumu ise şöyle:
"Kuzey Kore Devlet Başkanı’nın füze denemeleri ve garip nükleer tehditlerle dünyayı korku ve telaşa düşürmesinin üzerinden fazla geçmedi. Diktatör şimdiyse manto ve şapkasıyla özel tren diplomasisi antrenmanı yapıyor, o da gereklilikten... Putin ile Kim birbirlerine ne kadar sıkı şekilde sarılacaklar? Kore'deki anlaşmazlığın çözülmesi Moskova’nın işine geliyor. Kim de Trump ve Çinlilerden başka bir 'dostu' daha olduğunu gösteriyor. Bu Putin'i sevindirse de Kremlin Pekin'i ürkütemez. Çin kendini Kuzey Kore'nin baş müttefiki olarak görüyor. "
dpa/BW,BK
©Deutsche Welle Türkçe