Gündem

"Stratejik derinlik oldu stratejik çukur; düşmesi kolay çıkması zor"

"Birçok ülkeyle aramıza 'kara kedi' girdi"

20 Temmuz 2018 15:53

Sözcü yazarı Hüsnü Mahalli, Türkiye'nin, Abdullah Öcalan'ın 20 yıl önce  Suriye'den çıkarılmasında gösterdiği başarıyı, şimdi Salih Müslim konusunda ABD, Fransa, İtalya ve İngiltere'ye karşı gösteremediğini ifade etti. "Birçok ülkeyle aramıza 'kara kedi' girdiğini" belirten Mahalli, bundan sonra ‘stratejik derinlik'in, 'stratejik çukur'a döndüğünü söyleyerek bu çukurdan çıkmanın daha da zor oldacağını söyledi.

Eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, aktif siyasete atılmadan önce (2001 yılında) yayımladığı  "Stratejik Derinlik" adlı kitabı, Türk dış politikasının ana temelini oluşturmuştu. Davutoğlu'nun, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında değişen güçler dengesinde yeni bir rol oynamak mecburiyetinde olduğu üzerine kurduğu tezi, ülkenin karşı karşıya kaldığı ululararası problemler sonrasında birçok çevre tarafından eleştirilmişti.

Mahalli, “Benim stratejik müttefikim PYD'dir” diyen Trump'ın, Feto'yu ülkesinde barındırıp Ankara'nın bu konuyla ilgili tüm uyarı ve isteklerini karşılıksız bırakmasını, 'stratejik müttefik'liğin geldiği durumun özeti olduğunu belirtti. Ankara'nın 'Almanya'ya sığınan binlerce Fetö'cüyü bünyesinde barındırması karşısında da çaresiz olduğunu ifade etti.

Hüsnü Mahalli'nin 'Çukur' başlıklı bugün (20 Temmuz) yayımlanan yazısı şöyle:

Dile kolay 20 yıl önceydi.
Tarih: 30 Ağustos 1998.
Reyhanlı bölgesinde sınır birliklerini denetleyen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı , Abdullah Öcalan'ı barındıran Suriye'ye yönelik sert uyarılarda bulununca Baba Esad 9 Ekim sabahı Öcalan'ı ülkesinden gönderdi.
20 Ekim'de Adana'da imzalanan anlaşmayla iki ülke ilişkileri normalleşme yoluna girdi.
Öcalan Yunanistan, Rusya, İtalya'dan sonra Kenya'ya gitti.
CİA-Mossad operasyonuyla kaçırılan Öcalan Ecevit'in deyimiyle 14 Şubat 1999'da Türkiye'ye teslim edildi.
Bir dönem Saddam'a karşı savaşan Barzani ve Talabani'yi İran Şahı ve sonra da Humeyni destekledi.
İran ise kendi Kürtleriyle kavgalıydı.
PKK ile savaşan Türkiye Saddam'ın düşmanı Barzani ve Talabani'ye kırmızı pasaport vermişti.
Kürtlerin 100 yıllık coğrafya bahtsızlığı.
Haziran 2000'de Baba Esad ölünce Cumhurbaşkanı Sezer cenazeye katılınca iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldı. AKP'nin iktidara gelmesiyle ilişkilerde sayfalar hızla çevrilmeye başlandı. 2011'e gelindiğinde Esad-Erdoğan kanka olmuş ve iki ülke ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapıyordu.
‘Arap Baharı' her şeyi bozdu.
‘Suriye'de demokrasi yok ve halk Alevi diktatörlüğüne karşı ayaklandı' diyen AKP özgür Suriye Ordusu'nun Hatay'da kurulmasına ön ayak oldu. Suriye muhalefet örgütü Suriye Ulusal Konseyi ise İstanbul'da kuruldu. Katar eski Başbakanı Hamed Bin Casim ‘Militanlara her türlü para ve silahı Türkiye üzerinden veriyor yabancı cihatçıları sokuyorduk' dedi.
Sonrasında Şam'a göre en az Öcalan kadar tehlikeli terör örgütlerinin lider ve komutanları yüzlerce kez İstanbul, Ankara, Hatay ve Kilis'te toplandı ve bu toplantılarla ilgili haber ve fotoğraflar Türk, Arap ve dünya medyasında yayınlandı.
Esas konu, 1998'de Öcalan'dan dolayı Şam ile savaşın eşiğine gelen Ankara 2012'de PKK'nın Suriye kolu PYD'nin lideri Salih Müslim'i Türkiye'de misafir etti ve “Esad'a karşı ayaklansın” diye teşvik etti.
Bu sırada Türkiye içinde ‘barış süreci' devam ediyor ve Öcalan bazı AKP'liler tarafından  ‘büyük lider' olarak tanımlanıyor ve ona karşı öyle davranılıyordu.
Ama işler yürümedi.
Barış Süreci bozuldu, Salih Müslim aranır oldu ve PYD en büyük düşman ilan edildi.
O da gitti ABD'ye yanaştı.
ABD yetmeyince Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya imdada yetişti.
Hepsi de NATO içinde Türkiye'nin müttefiği.
Ankara 1998'de Şam'a karşı yaptığını onlara yapmadı yapamıyor.
Üstelik bu ülkeler 600 kilometre sınır boyunca PYD ile birlikte Türkiye'ye komşu olmuş.
İş bununla da bitmiyor.
“Benim stratejik müttefikim PYD'dir” diyen Trump 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin sorumlusu Feto'yu ülkesinde barındırıyor ve Ankara'nın bu konuyla ilgili tüm uyarı ve isteklerini karşılıksız bırakıyor.
Stratejik müttefik bir ülkeye yakışır bir şekilde!
Peki yalnızca o mu?
Elbette hayır.
15 Temmuz öncesi ve sonrasında kaçan binlerce Fetö'cü başta Almanya olmak üzere birçok AB ülkesinde izzet ve ikram görüyor.
Ankara çaresiz.
Şam'a karşı sergilediği tavrı Batılı başkentlere karşı sergilemiyor, sergileyemiyor.
Durum böyle olunca adamlar bildiklerini okuyor.
Adamlar çelişkili tavır alan Türkiye'yi ciddiye almıyor.
İsrail'in yaptığı gibi.
Ankara; İsrail'e yönelik en ağır sözleri ediyor ama başta ekonomik ve ticari olmak üzere her türlü ilişkisini çaktırmadan sürdürüyor.
Netanyahu telefonla özür diledi diye Mavi Marmara davasından vazgeçildi.
ABD ve İsrail'in Kudüs kararından sonra Türkiye kıyameti kopardı ama ciddiye alan yok.
Birçok konuda olduğu gibi.
Neyse ki şimdi Türkiye'nin Putin gibi bir dostu var!
Yaklaşık 500 yıllık ‘Türk'ün düşmanı Rus ve komünist artığı' Putin!
Bir ara onu da kızdırmıştık ama bir özürle iş tatlıya bağlandı.
Şimdi Suriye'de müttefikimiz.
Bir ara Barzani'yi de baş tacı etmiştik ama referandum hevesine kapılınca balayı bitti.
Körfez'in bazı kral, emir ve şeyhleri gibi.
Onlarla da aramıza kara kedi girdi.
‘Stratejik derinlik' oldu ‘stratejik çukur'.
Düşmesi kolay çıkması zor.
Hele bundan sonra.