Gündem

Steven Cook: Türk ordusu Mısır'dan zayıf

Türkiye ve Mısır orduları uzmanı Steven Cook, “Türkiye’deki demokratikleşme sürecinde yer alan bazı faktörler Mısır’da yok” ded.

07 Mart 2011 02:00

T24 - Model tartışmalarını ciddi bulmadığını söyleyen Türkiye ve Mısır orduları uzmanı Steven Cook, “Türkiye’deki demokratikleşme sürecinde yer alan bazı faktörler Mısır’da yok” dedi.

Taraf gazetesinden Özgür Özçer'in "Türk ordusu Mısır'dan zayıf" başlığıyla yayımlanan (7 Mart 2011) yazısı şöyle: 


Türk ordusu Mısır'dan zayıf

Merkezi New York’ta bulunan Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşunun Ortadoğu uzmanı ve Yönetmeden Hükmeden Ordular: Türkiye- Mısır-Cezayir kitabının yazarı Steven Cook ile Türkiye modelinin taşıdığı anlam ve Türkiye deneyiminden Ortadoğu için çıkarılabilecek sonuçlar hakkında konuştuk.


Mısır’ı ziyaret eden ilk cumhurbaşkanının Batı veya diğer Arap ülkelerinden bir lider değil de Abdullah Gül olması anlamlı mı?

Elbette, Türk hükümetinin bölgede lider ve yapıcı rol oynama çabalarıyla da tutarlı. Türkiye’nin yakın çevresinde neler yaşandığına ilgi gösterdiği açık. Mısır da, yakın çevresinde siyasi çalkantı yaşayan önemli bir ülke. Türk hükümetinin Mısırlı yetkililere tavsiye sunabileceklerini hissettiğini düşünüyorum.


Türk modelinden sıkça bahsediliyor. Kitabınızda da vurgulamış olduğunuz gibi, bu model üzerinden iki ayrı ve birbirleriyle çelişkili örnek kastedilmiyor mu?

Çok doğru, Türk modelinin insanlara göre farklı bir anlamı var. İlk defa Türk modeli terimi ile karşılaştığımda, bunu, Türkiye’nin bir nevi Batılı destekçileri kullanıyordu. Örneğin 15 yıl ve daha öncesinde Türk ve yabancı gözlemcilerin Türkiye’de ordunun rolü hakkında kaleme aldıkları klasik yazılarında bunu görüyorsunuz. Buradaki Türk modelinde, askerin siyasette düzenleyici bir rol oynadığı tezahürünü görüyorsunuz. İkinci tezahüründe ise daha yeni ve AKP’nin iktidar olduğu bir modele rastlıyorsunuz. İslami kökleri olan bir partinin resmen laik bir siyasi sistemde yetki mercilerini elinde toplaması demokrasiye henüz geçişini tamamlamamış diğer Müslüman ülkeler için bir model oluşturuyor.


Demokratikleşme süreci bakımından hangisi daha geçerli bir örnek?

Birinci modelle ilgili esasında bir yanılgı olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir çelişki var: Türkiye demokrasiye ordu sayesinde değil, orduya rağmen geçti. Bu bazıları için radikal bir görüş zira onlar için Türkiye 1940’larda çok partili bir düzene geçince barışçıl bir şekilde iktidar devri yaşayınca demokrasi oldu. Bu doğru, Türkiye’de demokratik pratikler vardı ancak askerin gerek rolü gerekse siyasi kurumları düzenleme, anayasa yazma çabaları Türk demokrasinin kalitesine gölge düşürüyordu. Bu yüzden bana göre Türkiye’de gerçek bir demokrasiye geçiş dönemi Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum sağlamak için hazırladığı 2002-2003 yıllarındaki Anayasa değişiklik paketleriyle başladı.


Siyasi İslam uzmanı Mısır asıllı akademisyen Dr. Omar Ashour, Mısır ordusu Türk ordusundan daha az ideolojik ve daha pragmatik demişti. Sizce her iki ordu arasında benzerlikler ve farklılıklar neler?

Türk Silahlı Kuvvetleri, Mısır ordusundan çok daha kurumsallaşmış ve toplumun geri kalanından hiç şüphesiz çok daha soyutlanmış bir yapıda. Türk ordusunun daha ideolojik olduğu görüşüne katılıyorum. Mısır, Mübarek dönemi süresince neredeyse ideolojiden kaçınır hale geldi, Mısır ordusu ise adeta körü körüne pragmatikti. Bunu Mübarek’in düşüşünden sonraki çabalarında da görebilirsiniz. Bunun Mısır’da demokratik bir gelişim için iyi bir unsur olduğundan pek emin değilim, çünkü bu kadar pragmatik olursanız eğer, istediğinizi elde edene dek her safta oynayabilirsiniz. Oysa Türk ordusu büyük ölçüde ideolojik olduğu için kaybediyor.


Siyasi rolleri farklı diyebilir miyiz?

Aslında önemli bir fark da Türk ordusunun bir bakıma Mısır ordusundan daha zayıf olması. Zayıf derken, askerî gücü kastetmiyorum. Ancak Türk ordusunun öncellikli rollerinden biri Kemalist düzeni ve rejimi korumaksa, bunu yapmak için dört kere müdahale etmek zorunda kalıyorsanız, benim için bu bir zayıflık göstergesi. Çünkü bu, Kemalist siyasi düzeni, hiçbir zaman halkın büyük kesimi için anlam taşıyacak şekilde tesis edemedikleri anlamına geliyor. Hep siyasi düzenin toplumsal güçler tarafından bozulması kaygısı vardı. Dolayısıyla siyasi sistemi korumak için güç kullanmak durumunda kaldılar. Mısır’da bu olmadı. 1952’de darbe oldu ve subayların kurduğu siyasi sistem, rejimi koruma konusunda bundan birkaç hafta öncesine kadar nispeten başarılı oldu. Hâlâ rejimi yeniden tesis edebilirler, bu konuda çelişkili sinyaller var. Fakat burada dikkatimi çeken unsur, Mısır ordusunun, işleyen bir sistem kurmak ve kendi sistemlerini istedikleri gibi muhafaza etmek için çok daha fazla çaba göstermesi gereken Türklere nazaran daha büyük başarı sağlaması.


Mısır ordusu yeni dönem için siyasi meşruiyete sahip mi?

Bu söylenebilir, zira ülkeyi olası bir kaostan kurtardığı algısı var ve sonunda Mübarek rejimini sonlandıran kurum da ordu oldu. Ayrıca askerler uzun yıllardır gözden uzak durmaya özen gösteriyorlardı, bu yüzden son Mübarek döneminde alenen yapılan yolsuzluktan ve polis şiddetinden lekelenmedi. Ama bu meşruiyeti demokratik bir siyasi sistem oluşturmak için kullanıp kullanmayacağı zamanla belli olacak.


Türkiye, Arap dünyası için model olabilir tartışması konusunda ne düşünüyorsunuz? Bir model esas alınacaksa, bu Türkiye midir?

Aslında tüm bu model tartışmalarını çok ciddi bulmuyorum. Türkiye deneyimi birçok açıdan eğitici ama Mısır siyasi sistemi kendi şartlarına uygun bir gelişim gösterecek. Türkiye’deki bazı gelişmelerle benzerlikler olacaktır ama büyük farklılıkların olması muhtemel. Türkiye geçiş döneminde mevcut olan bazı faktörler Mısır’da yok. Örneğin Avrupa Birliği... Bu dış teşvik unsurunun yol açtığı beklenti Mısır’da yok. Veya Türkiye’de bazı uzlaşmalarla yapılanan demokratik diyebileceğimiz ya da sözde demokratik kurumların Mısır’dakilere oranla daha fazla manası olması. TBMM, gerçekten işlevsel ya da değil, yine de siyasi sistemde yetki mercilerinden bahsediyorsanız bir anlam teşkil ediyor. Mısır’da eksik, dolayısıyla hiçbir modelin tam olarak oturmayacağını düşünüyorum. Modeller ders çıkarabileceğiniz unsurlar, ancak bunun ötesinde Mısır, kendi tarihi, siyasi yapısı ve kültürü çerçevesinde bir gelişim gösterecek.


Türkiye’de İslamcı akımın demokratikleşme ile barışması büyük bir etki yarattı diyebilir miyiz?

Burada kesinlikle bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Türkiye kendi deneyimiyle bu noktada rol oynayabilir. AKP’nin işleyiş şekli ve resmen laik bir sisteme uyum sağlaması Ortadoğu’daki diğer İslamcı gruplar için çok iyi bir örnek olabilir. Ancak kabul edelim ki, tarihinde, amaçlarında veya dünya görüşünde olsun, AKP ile örneğin Müslüman Kardeşler arasında da büyük farklılıklar var. Bu yüzden İhvan, AKP’nin sunabileceği dersi öğrenmeyi seçmeyebilir. Ama bu tavsiyeleri sunmanın hem Türkiye hem parti için önemli olduğunu düşünüyorum.


Liderlerin oğullarının daha ziyade değişimden çok devamlılığın özneleri olduğunu söylüyorsunuz. Siyaset bilimci Prof. Benjamin Barber, Seyfülislam Kaddafi’nin reformcu olduğunu anlatmıştı, siz bu düşünceyi reddediyorsunuz galiba...

Seyfülislam ile bir kere karşılaştım. Reform konusunda ciddi olduğunu kesinlikle düşünmüyorum; bu söylemin, Kaddafi’ye Batı’da itibar kazandırma çabalarının bir parçası olduğu kanısındayım. Bence insanlar çirkin yanlarını görmezden geldiler. Her şeyi kaybetmekten korktukları anda oynadıkları oyunu çöpe attılar. Kardeşi Mutassım’a bakın... Bu insanlar soyguncu ve şimdi gerçek renklerini gösteriyorlar.


Peki son olarak, Libya ordusu geçiş sürecinde istikrar yaratıcı bir etken olabilir mi?

Gözlemlediğim kadarıyla Kaddafi’nin orduyu bilinçli olarak zayıflattığını söyleyebilirim. Onu devirme potansiyeli bulunduğu için ordunun ulusal bir bütünlüğe sahip olmasını engelledi. Bu yüzden muhafız alaylarına yatırım yaptı ve paralı askerlere para harcadı. Eğer ayaklanma başarılı olursa subaylar arasından bir lider çıkabilir ama bunu tahmin etmiyorum.



‘Esas model olan Türkiye-AB ilişkileri’

Kitabınızda “Türkiye’nin Arap ülkelerine model olmasından ziyade, asıl AB-Türkiye ilişkileri, demokrasiyi teşvik etmek isteyen ABD veya Fransa için model teşkil edebilir” diyorsunuz. Dolayısıyla burada demokratikleşme deneyimi örnek alınabilir mi? Bunu yazarken bile ABD, Mısır’a ne kadar para verirse versin, bunun AB üyeliği kadar çekme gücü olabileceğine inanmıyordum. Buradaki ana fikrim şu: AB’nin sunduğu teşvikler öyle güçlü bir dinamik yarattı ki, bu, geleneksel İslami akımın çıkarlarını değiştirdi. Böylece daha önce Batı’yı ve Batı’nın kültürünü taklit etmekle suçladıkları Türk elitine karşı olan grup, AKP çatısı altında Türkiye’nin AB üyeliğinin destekçisi haline geldi. Zira bu, aynı zamanda birçok siyasi soruna çözüm de sağlayacaktı. Bu teşvik ayrıca askerî yetkilileri, reformları baltalamak ve siyasi sisteme müdahale etmekten alıkoydu. Oysa Washington’un, Mübarek dönemi Mısır’ına sunabileceği bu tarz bir teşvikin olduğundan emin değilim.