Gündem

Star yazarı: Suriyelileri vatandaşlığa almayı bir daha düşünün, çok ciddi sorunlara yol açabilir!

Ardan Zentürk: Normalleşebiliriz, ama dostluğumuzu kazanmaları için yapmaları gereken çok iş var!..

04 Temmuz 2016 20:03

Star yazarı Ardan Zentürk, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Suriyeli kardeşlerimize vatandaşlık verebiliriz” sözlerini değerlendirdiği yazısında “Suriyelilere vatandaşlık konusunu bir daha düşünün, çok ciddi sosyal/ekonomik ve siyasal soruna yol açabilecek potansiyele sahip bir adım” dedi.

Ardan Zentürk’ün Star’da bugün (4 Temmuz 2016) yayımlanan “Normalleşmek” dost olmak değildir… başlıklı yazısı şöyle:

Düşmanları azaltıp, dostları artırmak”, kulakta güzel melodi bırakan bir cümle. Önce de yazdım, (Düşmanı biz mi yarattık ki, dost arıyoruz STAR, 6 Haziran 2016) eğer bu cümlenin altı iyi doldurulmaz, yalnız bir slogan cümlesi olarak kullanılırsa, AK Parti’nin iktidar yıllarının tamamının hesaplaşmasına dönüşür. 

Nitekim, Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Başbakan’ın Hatay’da söylediği bu sözden yola çıkarak, (Stratejik derinlik Suriye sınırında tarihe gömüldü, 3.Temmuz.2016) “Türkiye’nin makul aklının sonunda harekete geçtiğini” söylüyor.

Cümlenin tersten okunuşu, bugüne kadar maceracı, hatta radikal bir dış politika izlendiği ve bu politikanın memleketin başına büyük işler açtığıdır. “Beyaz Türk lobisi” bunu, yıllardır söylüyor, “kavramlaştırılmamış” ve slogan gibi tekrarlanan bir cümle nedeniyle “rahatlamış” olmalarını da doğal karşılıyorum.

Bu noktada itirazım var ve net söylüyorum: Türkiye’nin Ortadoğu merkezli kaos karşısında izlediği politika doğruydu, “makul akıl” ülkenin bekası açısından bütün yapılanları gerektiriyordu.

“Üst akıl” bir kavram değildir...

Belli ki, “Beyaz Türk lobisi” anlasın diye bazı tariflere ihtiyacımız var. Örneğin, Ertuğrul Özkök ve benzerleri, “üst akıl” tanımıyla dalga geçen yazılarında bunu, hala, bir “kavram” olarak değerlendiriyorlar. Değildir, bir metafor, benzetmedir, “finans oligarklarının yarattığı neo-emperyalizmi” tarif etmektedir. Erdoğan, muhafazakar zeminden gelen bir siyasetçi, kitlesine, “sol söylem” kullanmak istemeyebilir, normaldir, pekiyi, 68 kuşağı mensubu olduğunu, her fırsatta söyleyenler, bu benzetmenin gerçek adresini anlamaktan acizler mi? Hayır.

Konu, ülkeyi, “küresel güçlere” peşkeş çekmekle bağlantılı özentiye gelip tıkanmaktadır.

“Küresel güç” bir metafor değil, kavramdır. Bayrağı olmayan, dünya servetinin yüzde 55’ine el koymuş her ülkeden yüzde 1’lik nüfusun küresel otoritesini anlatır.  Bu otorite kağıt üstünde ABD’nin başkentinde merkezileşmiş görünmekle birlikte, “üst akıl” hedefleri için tüm ulusal parlamentolara, ulusal devlet yapılanmalarına, Merkez Bankaları ile “hariciyelere” ve medya kuruluşlarına sızmış elemanlarıyla küresel kimlik taşımaktadır.

Tipik örnek: Erdoğan-Putin yakınlaşması...

“Ulusal devletler”, bilgisayar ekranları üzerinde karşılığı olmayan trilyonlarca Dolar parayı döndürerek ulusların servetlerine el koyan ve günümüzde yaşadığımız vahşi ortamı yaratan “küresel güçler” karşısında uyanık olmak zorundadır. Tipik örnek yeni yaşandı: Erdoğan ve Putin, son 7 aylık krizin, doğrudan kendilerini hedef aldığını fark etti ve paradigma değişimine imza attılar.

Benzer durum, Netanyahu için de geçerlidir. Washington’daki “neo-con çetenin” tasfiyesinin kesinleştiği  süreçte, Ortadoğu’da varlığını güçlendirmek için Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı. Benzer durum, İsrail ile uzun süreli krizin yan etkilerini yaşamış Erdoğan için de söz konusudur, Netanyahu’nun panik atağını “asimetrik avantaj” için iyi kullandı.

“Ulusal devletler”, paranın, alt yapı yatırımları, bölgesel sürdürülebilir kalkınma, yatırım-istihdam hattında kullanılmasına karşı direnen finans oligarklarının “üst aklıyla” mücadele yöntemleri geliştiriyor. Yine bir örnek: Neo-emperyalizmin Alman parlamentosundaki adamı olduğunu anladığımız Cem Özdemir ve ekibinin soykırım iddialarını kullanarak baltalamaya çalıştıkları Türk-Alman ilişkisine ve bunların medyadaki uzantılarının berbat  yorumlarına karşı iki devletin sergilediği soğukkanlılık...

En az, Türkiye kadar “küresel güçlerin” hedefinde olduğunu izlediğimiz Fransa’nın yakında Türkiye ile yakınlaşma adımları atacağını, parlamentosundaki Cem Özdemir tarzı “küresel güç işbirlikçilerinin” benzer manevraları orada da sergileyeceğini göreceğiz...

Dostluğa inanmıyorum...

Devletler, günümüz koşullarının zorladığı manevraları gerçekleştirebilirler. “Normalleşme” iyi bir süreçtir. Ama, bunu, “dostlukla” tarif etmemiz mümkün değildir. Rusya ve İran, kanlı bir Ortadoğu diktatörünün müttefikleridir,  sivil katliamlarına destekleri sürmektedir. İsrail, Gazze ablukasıyla “ırkçı kimliğini” sergilemekte, Batı Şeria’ya yeni Yahudi yerleşim merkezleri kurma pervasızlığında ısrar etmektedir. ABD’nin, Suriye’de PKK’yı şımartmasının kanlı sonucunu birlikte yaşıyoruz.

Normalleşebiliriz, ama dostluğumuzu kazanmaları için yapmaları gereken çok iş var!..

DİP NOT_ “Suriyelilere vatandaşlık” konusunu bir daha düşünün, çok ciddi sosyal/ekonomik ve siyasal soruna yol açabilecek potansiyele sahip bir adım.