Star yazarı Selahaddin Çakrıgil, Büyükada'da gerçekleştirdikleri toplantı sırasında gözaltına alınan ve 4 aya yakın tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen insan hakları aktivistleri konusundan kendisine "Niçin susuyorsun?" diye sorulduğunu söyledi. Çakırgil, "Şahsen hiç bilmediğim ve araştırma imkânımın da olmadığı bir konuda, ne diyebilirdim. Dibi görünmeyen kuyunun suyu içilmez. Hele casusluk faaliyetlerinin ispatlanması daha bir zordur" dedi.
Çakırgil'in "Bir haberi tahkik etmeden ret veya kabul, nasıl olur?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Hucûrât Sûresi, 6. âyette, biz Müslümanlara, ‘Bir fâsıq size bir haber getirdiğinde onu tahkik etmeden kabul etmeyin..’ buyrulur..Yani, ‘Onu reddedin değil, tahkik etmeden kabullenmeyin..’
‘İnsan haklarıaktivistleri’ olarak nitelenen ve aralarında ikisi ‘alman vatandaşı’ olmak üzere 7-8 kişi, 4 ay kadar önce İstanbul- Büyükada’da bir toplantı halindeyken, ‘casusluk faaliyeti’ yaptıkları iddiasıyla tutuklandılar. Büyük gürültü koptu, Türkiye’ye yönelik olarak başta Almanya olmak üzere dış odaklardan tehditlere varan protestolar yükseldi.
Yakalandıklarında, önlerindeki masada, üzerinde bazı noktaları, bölgeleri işaretlenmiş, elle çizilmiş bir Türkiye haritası varmış.. Baskına uğrayanlar o haritanın ve o işaretlemelerin gelişigüzel çizildiğini söylemişler mahkemede.. Olabilir de, olmayabilir de..
Bu konuda niçin sustuğumu sordular.
Şahsen hiç bilmediğim ve araştırma imkânımın da olmadığı bir konuda, ne diyebilirdim.
Dibi görünmeyen kuyunun suyu içilmez.
Hele casusluk faaliyetlerinin ispatlanması daha bir zordur. En karanlık oyunlar, en mâsum görüntülerle sergilenir. Kimsenin alnında ajan veya casus olduğu yazılı değil..
Ama, ‘Beraet-i zimmet asıldır..’ Yani, aksine delil yoksa kişi suçsuz sayılır.
***
Bu dâvada savcılığın hazırladığı iddianâme güçlü değilmiş. Ama savcıların isteyince kimleri nasıl suçladıklarını, kimilerini de mâsum gösterdiklerini, 27 Mayıs 1960’dan beri tekrarlanan bütün askerî darbeler sonrasındaki yargılamalardan ya da Ergenekon - Balyozgibi dâvalardan bilmiyor muyuz?
Bu son dâvada, 4 ay kadar sonra yapılan ilk duruşmada sanıkların hepsi de serbest bırakıldı.
Şimdi, bu konuda yığınla yorumlar, suçlamalar yerli medyada, Türkiye’nin uygulamasına karşı..
Bu meselenin içinde o alman vatandaşı olmasaydı, Almanya Başbakanı Merkel o kadar köpürmeseydi, sanırım burada bu kadar yoğun ve yüksek sesli tartışmalar yapılmazdı.
Nitekim, Almanya’dan bir arkadaş, ‘Ben tam 8 ay suçsuz yere, Absciebehaft’da (sınırdışı gözaltı)tutuklu kaldım, mahkeme kararı olmaksızın.. Şimdi Almanya hukuk devleti mi?’diyordu.
Kaldı ki, mahkûmiyet ve beraat ler de her zaman doğruyu ve gerçeği yansıtmayabilir.
***
Eski alman başbakanı Gerhard Schroeder’in Tayyip Erdoğan’la dostluğu sâyesinde bu tahliyenin sağlandığı iddia edildi, alman medyasında.. Adalet Bakanı Abdulhamid Gültarafından kesinlikle yalanlansa da..
Bu bile özellikle de serbest bırakılan Alman'ın Almanya nezdinde çok önemli olduğunu gösterir. Nitekim Almanya’dan birçok arkadaş, o kişinin ajanlık faaliyetleri içinde ve STK’larını yönlendirmekle vazifeli olduğuna inandıklarını söylüyorlar.
***
Almanya tarafından hele de son bir yılda Türkiye’ye yönelik saldırgan entrikalara karşı, Türkiye de ‘Ben de senin adamlarının burada cirit atmasına izin vermeyeceğim’ mesajı vermek istemiş olabilir.
Çünkü devletleri siyasetlerinde ‘mukabele-i bil’misl /misilleme’, tabiî ve gerekli bir haktır. Nitekim Almanya ve Avusturya, Türkiye vatandaşlarını havaalanlarına köpeklerle aramaya başlayınca, Türkiye de, o ülkelerin vatandaşlarına aynen karşılık veriyor, bir haftadır..
Almanya’da, DİTİB’teki Diyanet personelinden ‘casus’ çıkarma çabalarına itiraz ediyor mu medyamız?
Böyleyken, bu konulara bu kadar bodoslamadan girip, hukuk havariliğine kalkışmak!!
***
Diplomasiyle ilgili Viyana Anlaşması gereği, diplomatların çantası, valizi, arabası vs. aranmaz.
Ama, B. Amerika’nın İstanbul Konsolosluğu’nda, bırakınız diplomat olmayı, mahallî personel ve maaş listesinde bile adı bulunmayan ve orada 30 yıldan fazla zamandır ‘kullanılan’ bir TC vatandaşı tutuklanınca.. Bu kişinin telefonu ve sim kartı bile diplomatik belge diye, hem de Washington’dan gelen yüksek dereceli bir heyet tarafından istendi ve verilmeyince de bir ültimatom bile verildi!
Ki, o kişinin hangi yazışma ve görüşmeleri yaptığına dair açıklanan bölümler bile dehşet verici..
***
Tamam, bir paranoya ya dönüştürüp herkesi ajan saymayalım ama herkes de temiz değil..