AKP’nin yüzde 50 oy aldığını ancak toplumun geriye kalan yüzde 50’sinin kendilerinden nefret ettiğini söyleyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sözlerini değerlendiren Star yazarı Ahmet Taşgetiren, Ben eminim, sayın Arınç’a “Ak Parti yüzde 50 civarında oy alıyor ama muhalefet yüzde 50’nin de sizden nefret ettiğini söylüyor, buna ne dersiniz?” şeklinde bir soru sorulsa, vereceği çok güçlü cevaplar vardır” dedi.
Taşgetiren, sözlerini “Mesela demesi beklenir ki: ‘Diyelim ki muhalefet, bize oy vermeyen yüzde 50’nin bizden nefret ettiğini düşünüyor, bu mantıkla CHP’den toplumun yüzde 75’inin, MHP’den yüzde 85’inin, HDP’den de yüzde 90’ının nefret ettiğini kabul etmemiz gerekmez mi? Bu mudur?” şeklinde sürdürdü.
Ahmet Taşgetiren, “Ak Parti’de parti yararı açısından içerde konuşulması gerekenlerin dışarda konuşulmasını, üstelik Arınç gibi özgül ağırlığı yüksek ‘Kurucu Abiler’in böyle davranmasını gerektiren saikler nedir, bilmiyorum. Kuşkusuz Ahmet Davudoğlu’nun, üstlendiği Başbakanlık, Genel Başkanlık gibi farklı odakların hedefi olacak yeni sorumluluklar sebebiyle üslup vs., açısından uyarılara, tavsiyelere ihtiyacı olacaktır. Misyonu taşıma noktasında bir farklılık yoksa, -ki Davudoğlu için bu sıfır ihtimal bile değildir- uyarı ve tavsiyelerin özel mutfaklarda yapılması sağlıklı olur. Daha yürünecek bir hayli yol vardır. Üç dönem vs gibi durumların, bu parti ile bir ‘misyon yolculuğu’na çıkanlar için sahiplenme noktasında inkıtaya yol açmaması gerekir” ifadelerini kullandı.
Ahmet Taşgetiren’in Star gazetesinin bugünkü (15 Şubat 2015) nüshasında yayımlanan, “Yüzde 50’yi ne yapmalı?” başlıklı yazısı şöyle:
‘Yüzde 50’yi ne yapmalı?’
Bülent Arınç’ın o sözleri. Hakan Fidan’la ilgili kısmı öne çıktığı için muhalefetin “oradan bir yarılma ihtimali çıkar beklentisine yönelik” ilgisi dışında yeterince değerlendirilemedi. Aradan zaman geçti ama ben değerlendirmeyi faydalı buluyorum. Önce uzun bir alıntı yapayım:
“Biz yüzde 50 oy alıyoruz. Fakat geriye kalan yüzde 50’de bir nefret söylemine dönüşüyor. Biz eskiden sokağa çıkardık taraftarımız bizi çok severdi. Karşıdaki muhalifler de saygı duyardı. Şimdi bir nefretle bakış seziyorum. Kemikleşme, kamplaşma var. Bu bizim yüzde 50 oyumuza engel olmaz. Ama Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir. Biz yumuşatmalıyız. Siyasette yumuşak dil çok önemlidir. Bağırarak, çağırarak, küçülterek onu güçsüz kılarak bir noktaya getirdiğiniz zaman misal doğru mudur bilmiyorum ama kediyi çok sıkıştırırsanız sonunda yüzünüzü cırmalar.
Davutoğlu çok iyi bir kimlikle çıktı. Yüzü gülen bir insan. Sözü yumuşak olan, tarihten gelip bugünü bilen bir insana ihtiyacımız varmış. Bu insanın siyasette şiddet dilini kullanmaması lazım. Şu anda kullanmıyor. ‘Ben de modaya uyayım da bir gürleyeyim’ derse kitleler üzerinde bir kutuplaşma beni korkutuyor. İnsanlara hükmeden, dayatan bir siyaset dilini kullanmamak lazım. Hele hele hakaret edici, küçültücü hiçbir davranışın içinde olmamalıyız.”
Bu, yabancısı olduğumuz bir tema değil. Bir kesim, Ak Parti’ye karşı muhalefeti bu söylemle yürütüyor.
Bunları Arınç’tan dinlemek, bu söylemin Ak Parti bünyesinde de, üstelik “kurucu abiler” ve Hükümet sözcüsü planında yansımalar yaptığını ortaya koyuyor. Bilmiyorum bunlar, parti ve Hükümet içinde de müzakere konusu olmuş mudur, ama sayın Arınç’ın partisine yönelik muhalefet çıkışlı değerlendirmelerin, üstelik bunların politik kıymet-i harbiyesini en iyi görecek bir insan olarak kamuoyu ile paylaşmasının ilginç bir durum oluşturduğunu ifade etmek lazım.
Ben de bunların özeleştiri anlamında içerde konuşulmasını yararlı görürüm. Bir partinin hem kendi ulaştığı oyun niteliğini, neden bu insanların kendi yanında durduğunu, hem de oy vermeyenlerin, hatta karşı olanların neden karşı olduğunu ve hele iktidar partisi iseniz bunların nasıl kazanılacağını, en azından nasıl icraattan memnun hale getirileceğini müzakere etmesi kadar tabii bir şey olamaz. Bu çerçevede, vitrindeki aktörlerinizin üslubu da, insani ilişkileri de değerlendirme konusu olabilir. Parti imajı, lider imajı, her şey her şey konuşulabilir.
Dışardan bir kanaat önderi olarak ben de, bütün partileri değerlendirdiğim gibi, Ak Parti’yi de, üstelik misyonuna önem veren, ülke için başarılı olmasını temenni eden bir insan olarak, tahlil edebilirim. Doğrusu ben de zaman zaman “Ak Parti’nin çok daha geniş killeleri kucaklayan bir dil üretmesini, kendisine yönelik çok önceden farklı saiklerle oluşturulan kategorik muhalefetleri kolay dönüştüremese bile, en azından “Ben karşıyım, asla oy vermem ama adamlar da çalışıyor” gibi bir noktaya getirmek için çaba göstermesini önemli bulurum.
Ben eminim, sayın Arınç’a “Ak Parti yüzde 50 civarında oy alıyor ama muhalefet yüzde 50’nin de sizden nefret ettiğini söylüyor, buna ne dersiniz?” şeklinde bir soru sorulsa, vereceği çok güçlü cevaplar vardır. Mesela demesi beklenir ki:
“Diyelim ki muhalefet, bize oy vermeyen yüzde 50’nin bizden nefret ettiğini düşünüyor, bu mantıkla CHP’den toplumun yüzde 75’inin, MHP’den yüzde 85’inin, HDP’den de yüzde 90’ının nefret ettiğini kabul etmemiz gerekmez mi? Bu mudur?”
Ak Parti’de parti yararı açısından içerde konuşulması gerekenlerin dışarda konuşulmasını, üstelik Arınç gibi özgül ağırlığı yüksek “Kurucu Abiler”in böyle davranmasını gerektiren saikler nedir, bilmiyorum. Kuşkusuz Ahmet Davudoğlu’nun, üstlendiği Başbakanlık, Genel Başkanlık gibi farklı odakların hedefi olacak yeni sorumluluklar sebebiyle üslup vs., açısından uyarılara, tavsiyelere ihtiyacı olacaktır. Misyonu taşıma noktasında bir farklılık yoksa, -ki Davudoğlu için bu sıfır ihtimal bile değildir- uyarı ve tavsiyelerin özel mutfaklarda yapılması sağlıklı olur. Daha yürünecek bir hayli yol vardır. Üç dönem vs gibi durumların, bu parti ile bir “misyon yolculuğu”na çıkanlar için sahiplenme noktasında inkıtaya yol açmaması gerekir.
Zaman zaman toplumdaki kaygıya işaret ediyorum ya... Yine onu hatırlatacağım.