Latif Erdoğan'ın ortaya attığı "Meral Akşener'in kaseti" iddiaları gündemdeki sıcaklığını korurken bir kaset iddiası da Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak'tan geldi.
Albayrak, polise yönelik operasyonlar kapsamında tutuklanan polis şefi Ramazan Akyürek'in yardımcısının Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e eski cemaat mensubu olduğu öne sürülen Kemalettin Ödemir'le ilgili bir kaseti izlettirmek istediğini, Görmez'in bunu reddettiğini iddia etti.
Albayrak'ın Star'da "Diyanet’in infazına böyle karar verildi..." başlığıyla yayımlanan (13 Mayıs 2015) yazısı şöyle:
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Başkanı günlerdir bombalanıyor. Seçim maratonunun koşulduğu şu günlerde özellikle barajdan çıkmak için çırpınan bir partinin öncülüğünü yaptığı bu saldırıların sandıkla-seçimle hiçbir ilgisi olamaz. Çünkü, Anayasal bir kurumu kapatmak gibi, pratiği olmayan salvolardan oy çıkmaz.
Aleviler Diyanet’i eleştiriyor ama ortadan kaldırmaktan değil, hizmet almaktan bahsediyor. Peki o zaman, bu meydan okumaların amacı ne?
Yani tam bir, “Düğün değil, bayram değil...” vakası...
Başbakan Davutoğlu’nun, “Diyanet’i kapat emri yurt dışından geldi” açıklaması da bu saldırıların seçimle ilgisi olmadığını gösteriyor ...
Öte yandan paralel medyanın da son dönemlerde Diyanet’i ve Başkan Mehmet Görmez’i yıpratmak için her fırsatı değerlendirdiğini, hiçbir malzeme bulamazsa alakasız haberlere Görmez ve Mercedes fotoğrafları iliştirerek algı operasyonunu kesintisiz sürdürdüğünü görüyoruz.
Velhasıl, yoğun seçim atmosferiyle hiç de mütenasip olmayan bu savaşın başka bir sebebi olmalı...
Kritik nokta Paralelin, Diyanet ilişkileri...
Paralel yapı, her devlet kurumunda olduğu gibi Diyanet’te de teşkilatını kurmuştu ve istediği her şeyi alabiliyordu.
Ama ayrışma döneminden itibaren aynı ‘yakınlığı’ görmemeleri canlarını sıkıyordu...
İşte, sert uyarılardan savaşa kadar uzanan süreci özetleyen bazı ilginç anekdotlar...
Paralel yapının önde gelen isimlerinden olup son dönemde bazı yanlışlıklara itiraz ettiği için dışlanan Prof. Dr. Kemalettin Özdemir, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e müracaat ederek, “Hocam bunaldım artık. Gittiğim her kapıyı yüzüme kapattırıyorlar” diye yakınır ve yurt dışında bir görev talep eder.
Görmez de, Suudi Arabistan’da Din Hizmetleri Müşavirliği’ne tayin edebileceklerini söyler.
Bu görüşme saat 18.00 civarında Başkan Mehmet Görmez’in makam odasında gerçekleşmiştir. Aynı gün saat 20.00’de, Kaynak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Özcan, Mehmet Görmez’i arar ve “Hocaefendi’nin çok önemli bir mesajını iletmek için acil görüşme” talep eder.
Çankaya’daki konuşma Pensilvanya’dan duyulmuş!..
Ertesi gün 09.00’da sayın Görmez’in makamında buluşurlar.
Mustafa Özcan’ın ilettiği mesaj şok edicidir.
Dün akşamki görüşme Pensilvanya’ya gitmiş, hatta cevabı bile gelmiştir...
“Kemalettin bey ile ilgili bir atama planlıyormuşsunuz. Konu hocamızın kulağına gitmiş. Bu adam çok sakıncalıdır, yol yakınken uyarmak istedi” der.
Mehmet Görmez, eski bir Diyanet mensubu olan haberciye, “Mustafacığım, Kemalettin benim doktora arkadaşımdır; yakından tanırım, bu vazifeye layıktır” der ama o ısrar eder... “Yok hocam... Onun kadınlarla ilişkisi var, o mübarek yerlerde Diyanet’i temsil edecek birisi değil...”
Görmez Hoca, Mustafa Özcan’ı lisan-ı münasiple uğurlar. Ama az sonra da İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek arar ve acilen görüşmeleri gerektiğini söyler. Aynı gün saat 16.00’ya randevu verilir.
Görüşmeye, Akyürek’in yardımcısı gelir ve “Dini İstismarla Mücadele Masası kuracakları” bilgisini verir.
Görmez Hoca buna bir anlam verememiş olacak ki istihbaratçı misafir, açıklamalarına devam eder. “Kemalettin Özdemir’in de içinde olduğu bazı tanınmış İslamî şahsiyetler kadınlarla düşüp kalkıyor...”
Görmez Hoca, “Bu dedikleriniz doğru bile olsa o kendileriyle ilgili bir keyfiyettir, dini istismarla ne ilgisi var? Ayrıca Kemalettin Özdemir’den de böyle şeyler sadır olmaz” der.
Ama elemanın pes etmeye niyeti yoktur. Yanında getirdiği laptopu açar ve “Bunları gördükten sonra karar verin isterseniz” der ama Görmez Hoca hemen “Burası Diyanet makamı, burada böyle ahlaksız şeyler seyredilmez. Görüşme bitmiştir” diyerek buna engel olur.
Görmez hâlâ işin vehametini göremez!..
Derken, 17/25 Aralık süreci de başlamıştır....
Diyanet İşleri Başkanı olmanın yüklediği vebalin de etkisiyle gidişattan çok rahatsız olan Görmez Hoca hâlâ sağduyu ümidi taşımakta, “Camiadan makul insanlara durum izah edilirse daha fazla tahribat olmadan bu ateş söndürülür” diye düşünmektedir.
Bazı ön görüşmelerden sonra Görmez Hoca, Ali Bardakoğlu, Hayrettin Karaman, eski Kültür Bakanı İsmail Kahraman, Prof. Dr. Suat Yıldırım ve Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan bir araya gelirler.
Karşılıklı mütealalardan sonra paralel yapı temsilcileri, “Durumu hocaefendiye ileteceklerini” belirterek ayrılırlar.
Birkaç gün sonra cevap, Görmez Hoca’ya iletilir: “Ameliyat başladı artık ilaç tedavisine geri dönülmez...”
Zaten sayın Görmez, sayısı yüzleri bulan beyanlarında, Müslümanların kalbine hançer gibi sokulan bu fitnenin camilere girmemesi için âdeta yalvarmış ama paralel yapıdan bu gayretlere mukabil en küçük adım görememişti.
Bu cevap sayın Görmez’in, tahribatı durdurma ümitlerini de büyük ölçüde bitirir.
Ve Diyanet’in infazına karar veriliyor...
Görmez Hoca suhulet tavsiye ededursun, onlar da, Fethullah Gülen’in meşhur bedduasına “Beddua deme” ısrarlarını sürdürüyor, Görmez Hoca’nın, “Köydeki imamın bile beddua olduğunu bildiği bir şeye ben nasıl beddua demem” şeklinde itirazına bozuluyorlardı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 25 Ocak 2014 tarihinde düzenlediği, “Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri” töreninde Cumhurbaşkanı (dönemin başbakanı) Erdoğan’ın konuşmasında yer alan, “Bu medeniyet yalancı peygamberleri, sahte velileri, içi boş, kalbi boş, zihni boş alim müsveddelerini reddetmiştir. Bunlar, ilmi güç ve şantaj için kullanıyor” ifadeleri Fethullah Gülen’i çok kızdırır.
Nitekim bir süre sonra Görmez Hoca’yı ziyaret eden Paralel Yapı Yönetim Kurulu Başkanı’nın oğlu, Fethullah Gülen’in, ateş yüklü mesajını bir vasıta ile iletir:
“Her şeyi unutabilirdim ama o kadar alim önünde bana hakaret edilirken sessiz kalmasını aslâ unutmayacağım...”
Diyanet Vakfı, Paralel’in ayağına bastı
Artık yapılacak bir şey kalmadığı kesin olarak anlaşılmış, Diyanet İşleri Başkanlığı da 25 Mart 2014 tarihinde yayınladığı deklarasyonla, “İslâmiyeti, dünyevi bir güç devşirme adına istismar eden” bu yapıya en net tavrını ilan etmiştir.
Zaten bundan sonrasını çok iyi biliyorsunuz...
Medyadan siyasete kadar uzanan yandaş tetikçiler harekete geçer ve “Diyanet İslam Ansiklopedisi’ndeki hatalar”dan, “Başkan Görmez’in bindiği milyonluk Mercedes”e, önlerine gelene sıvadıkları “Muta nikahı”na kadar, en zalim müfteri sınırlarına bile sığmayan iftiralar peş peşe gelmeye başlar...
Tabii Diyanet Vakfı’nın Latin Amerika’dan Rusya, Balkanlar ve Afrika’ya kadar farklı coğrafyalarda yürüttüğü ve paralel yapının anlayışına pek uymayan hizmetlerden duydukları rahatsızlık da bu kin ve öfkenin en önemli sebeplerinden biriydi.
***
Netice itibariyle durum bu noktaya gelmişse bu vahim ayrıntıları yaşayanlar neden hâlâ susmaktadır?
Hiçbir gerekçe, millî ve manevi değerlerimizin katledilmesi karşısında sessiz kalmanın verdiği vicdan azabından daha ağır olamaz.
Son günlerde yine şantaj malzemesi yapılan Kemalettin Özdemir Hoca, İslamî ahlâkın gereği olarak gerçeklerin ortaya çıkması için üzerine düşeni yapmalıdır.