"Komutan askerlere 'Kimin vücudu sıcaksa kafalarına sıkın' talimatı verdi. Gözlerimi kapatarak ölü numarası yaptım. Yanımda inleyen bir yaralı adam vardı, askerler kafasına birkaç el ateş etti"
"Çok acı çekiyordum. Neden ölmüyorum diye düşünürken, caniler eğlenip gülüyordu. Bir an içimden gelip 'Beni öldürün!' diye bağırmak geçti. Öldürecekleri diğer insanları getirmek üzere kamyona binip gittiler."
Bu sözler 17 yaşındayken Srebrenitsa Katliamı'ndan şans eseri sağ kurtulan Nedzad Avdic'e ait. Katliamdan yaralı kurtulmuş olsa da izlerini bir ömür boyu taşıyacak.
"İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da yaşanan en büyük katliam" olarak nitelendirilen Srebrenitsa'da hayatını kaybedenlerin toprağa verildiği Potoçari Anıt Mezarlığı'nı ve katliamın belgelerinin sergilendiği müzeyi görmek, Bosna-Hersek'teki medya kuruluşlarını ziyaret etmek üzere Adalet ve Uzlaşma Merkezi'nin daveti üzerine bu ülkedeyiz.
Film karesi gibi
Bu ziyaret sırasında katliamdan kurtulan çok az kişiden biri olan Nedzad. Yaklaşık 3 saat süren konuşmasında zaman zaman gözleri nemleniyor. Herhangi bir nefret ifadesi ise yok sözlerinde. O anlatıyor ve söylediği her şey film kareleri gibi hafızamıza kazınıyor.
Vücudunda dört kurşun yarasıyla kurtulmuş katliamdan Nedzad. Babası, amcası, eniştesi, halasının üç oğlu, birçok okul arkadaşı ve öğretmenleri ise onun kadar şanslı değil.
Yaraları iyileşmiş ama bu travmayla başa çıkması 20 yıldan fazla sürmüş Nedzad'ın.
Lahey'deki uluslararası mahkemede şahitlik yapmış ama mahkeme dışında gazetecilere konuşmamış. Annesi ve kız kardeşlerine bile yaşadığı dehşetin çok az bir bölümünü anlatabildiğini söylüyor.
"Katliamın sorumluları sustukça birilerinin konuşması ve gerçekleri anlatması gerekiyordu" diyor Nedzad ve 3 yıl önce başından geçenleri gazetecilere, insan hakları kuruluşlarına ve üniversitelere anlatmaya karar verdiğini söylüyor.
Katliamı anlatmaya başlamasında, hak ve adalet arayışı etkili olmuş.
"93'de Srebrenitsa'ya gelen Hollandalı askerlerle sohbet ederdik, belki bize yemek verirler diye ümit ederdik, nadiren yemek veren olurdu ama genelde aç dönerdik" diyor ve devam ediyor:
"Bazen beraber futbol oynuyorduk, hatta bana Ajax forması verdiler. Onları arkadaş gibi görüyorduk ama saldırılar başlayınca kaçtılar, 'Bizi yalnız bırakmayın!" diye arkalarından bağırdık ama nafile. BM askerleri bizi terk ettikten sonra ormanlara sığındık."
Annesi ve kardeşleri Potoçari'deki BM Kampı'na gitmiş, o ise babasıyla Tuzla'daki güvenli bölgeye gitmeye karar vermiş.
Tuzla ve Potoçari'deki BM karargahlarına gitmek için 11 Temmuz 1995'te Srebrenitsa'ya 15 km uzaklıktaki bir köyde binlerce insan bir araya gelmiş. O sırada Sırplar saldırınca Nedzad ve babası birbirlerini kaybetmiş.
Binlerce insan gibi Nedzad da 13 Temmuz'a kadar ormanda saklanmış ama Sırp askerlerinin megafonla ormandan çıkmayanları öldüreceklerini duyurması üzerine teslim olmuş.
Nedzad, susuzluktan birçok kişinin, idrarını içtiğini söylüyor.
14 Temmuz günü bir okul binasına götürülünceye kadar Kızılhaç'ın yardım etmesi için sayıma götürüleceklerine ve daha sonra Boşnak askerlerine teslim edileceklerine inandırılmışlar.
Nedzad, katliam gecesini ise şöyle anlatıyor:
"Ellerimizi arkadan bağlayıp tek sıra halinde dışarıya çıkardılar. Ayağıma bir şey yapıştı, insan kanıydı, sağda solda cesetler görünce de o zaman bizi öldüreceklerini anladım."
"Bizi okulun önünde öldürmeyeceklerdi, kamyonlara bindirip uzağa götürdüler. Kamyondakileri beşer gruplar halinde öldürüyorlardı. Ben de bir grupla kurşuna dizildim, ama kurşunlardan biri koluma, ikisi karın boşluğuma isabet etti. Yere düştüm, çok hızlı bir şekilde öldürüyorlardı. Bizden sonraki beş kişiyi de taradılar, o sırada kurşunlardan biri bacağıma geldi. Gözlerimi kapattım, ölmüş numarası yaptım."
"Ümidimi kaybetmişken cesetler arasında birinin hareket ettiğini gördüm. 'Yaşıyor musun?' dedim, 'Evet' diye cevap verdi. 'Beni çözmeye gel' dedi. Kımıldayamıyordum, çok çağırdı, yuvarlana yuvarlana yanına kadar gittim.
"Elimi gevşek bağlamışlar, iplerimi ağzıyla çözdü ama onun iplerini dört defa düğümlemişlerdi. O şanslıydı, kurşun kafasını sıyırmıştı, ayağa kalktı, kamyon gelmeden oradan uzaklaşmamızı söyledi. Elleri bağlı olduğu için bana yardım edemiyordu. Benim ellerim açık ama kolum ve bacağım yaralıydı, yürüyemiyordum. Sürüne sürüne 10 metre uzaklıktaki kanala saklandık. Ertesi gün kepçelerle cesetleri kamyonlara yüklediklerini gördük."
20 Temmuz günü bir Boşnak köyüne varana dek yürümüşler. Arkadaşı hayatta kalması için ona yiyecek ve su getirmiş.
2007'de Tuzla'da üniversiteyi bitirdikten sonra evlenip Srebrenitsa'ya yerleşmiş Nedzad. En büyüğü 7 yaşında 3 kızı var ve çocuklarının Srebrenitsa'da yetişmesini çok önemsiyor. Katliamla ilgili olarak onu en fazla zorlayan şey ise çocuklarının sorularına cevap vermek.
"Çocuklarımın Sırplardan nefret etmesini istemiyorum"
"Vücudumdaki kurşun izleriyle ilgili soruları cevaplamak benim için çok zor. Çok dikkatli cevap vermek zorundayım çünkü çocuklarımın nefret etmesini, kin duyarak büyümesini istemiyorum, Sırplardan nefret etsinler istemiyorum" diyor Nedzad ve ekliyor:
"Onları Sırplara karşı nefret etmeden büyütürsem, kazanmış olacağım, çünkü hayatta kalarak kazandım zaten."
Katliamın kurbanları için BM askerlerinin karargah olarak kullandığı eski akü fabrikası müze olarak kullanılıyorken, hemen karşısındaki alana çok büyük bir anıt mezar yapılmış. Anıtın girişindeki taşın üzerinde katlimada çocuk, genç, yaşlı 8372 Boşnak erkeğinin katledildiği kaydedilmiş.
6 bin kurbanın kemikleri toplu mezarlardan çıkartılarak buraya gömülmüş. 2 bini aşkın cenazeyi arama çalışmaları sürüyor.
Nedzad'ın amcasının kemikleri üç farklı toplu mezarda bulunmuş ama babası, eniştesi ve üç kuzeninin kemiklerini arama çabaları devam ediyor.
Mart 2016'da Lahey'deki Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi, Bosnalı Sırpların eski lideri Radovan Karaciç'i Srebrenitsa'da yaşananlardan sorumlu tuttu ama soykırımı reddetmek Bosna-Hersek'te suç değil. Mahkemede çok az insan yargılandı ve bu durum Boşnakların adalete güvenini zedeledi.
Tıpkı Nedzad gibi Boşnakların büyük bölümü Srebrenitza'da yaşananları unutamıyor. Çünkü katliamda herhangi bir yakınını kaybetmeyen Boşnak yok gibi. Katliamın sorumluları affedemeseler de bu durumla yaşamayı öğrenmek zorundalar.
"Barış için önce hak ve adalet gerek"
21 Kasım 1995'de imzalanan Dayton Anlaşması çatışmaları sona erdirmiş olsa da toplumsal bir barışın sağlandığını söylemek mümkün değil. Başkent Saraybosna'da Sırplar ve Boşnaklar bir arada yaşıyor ama her iki topluluk arasındaki ayrımı gözlemlemek mümkün. Kimse kimseye karışmıyor ama birlikte yaşamak konusunda insanlar tereddütlü.
Yeni bir çatışma riski var mı öngörmek kolay değil ancak gerçek adalet sağlanıncaya kadar kalıcı bir barış mümkün görünmüyor.
Nedzad ise Boşnakların ruh halini şu sözlerle dile getiriyor
"Normal insanlar savaşı çıkarmadı. siyasetçiler, yani üsttekiler bunu başlattı. Asıl sorun kirli oyunları olan siyaset. BM trajediyi önlemeye değil izlemeye gelmiş meğer. Gördüğümüz şehitlik hem Avrupa'nın hem Sırpların aynasıdır. Bir taraf bütün ailenizi öldürüp, sonra bunu reddederken, bunca olan bitenden sonra barış mümkün olabilir mi? Onların bize yaptığını ben onlara yapamam ama barış zor, barış için önce hak ve adaletin sağlanması gerekiyor."