Gündem

Sözcü yazarı: Mehmetçik 'lejyoner' mi oluyor?

"PKK'nın önce ABD'nin, ardından AB'nin terör listesinden çıkarılması olmasından korkuyorum"

15 Mayıs 2017 16:52

Sözcü yazarı Zeynep Gürcanlı,  Türkiye ile Katar arasında savunma ve güvenlik alanlarında imzalanan anlaşmalarla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Katar'da kuracağı üsle ilgili olarak "Mehmetçiğin Katar'da yapacağı görevi tek kelimeyle özetlemek gerekirse akla ilk olarak 'lejyonerlik' geliyor. Ben durumu özetleyen daha iyi bir tanım bulamadım" görüşü dile getirdi. 

Zeynep Gürcanlı'nın "Mehmetçik 'lejyoner' mi oluyor?" başlığıyla yayımlanan (15 Mayıs 2017) yazısı şöyle:

Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “kardeşim” dediği Katar Emiri'nin ülkesinde askeri üs kuruyor.

TSK'nın Katar üssüne ilişkin anlaşma imzalandı, TBMM onayına sunuldu. Anlaşmanın onaylanmasının ardından Mehmetçik Katar'da konuşlandırılacak. Ancak anlaşma metnine baktığınızda “belirsizlikler”, böylesine önemli bir anlaşmada hiç olmayacak unsurlar göze çarpıyor:

– SORU: NEDEN KATAR? YANIT: “FETÖ İLE İYİ MÜCADELE EDİYOR”‐ Anlaşmada, Mehmetçiğin neden Katar'a gönderileceğine ilişkin hiçbir unsur yer almıyor. TBMM Dışişleri Komisyonu'nda, CHP'li vekiller de bu soruyu soruyorlar Dışişleri Bakanlığı'ndan anlaşmayı anlatmak için gelen Büyükelçi Ümit Yardım'a... Yanıt ise son derece ilginç...
Büyükelçi Yardım, uzun uzun “Katar'ın 15 Temmuz darbesi sırasında nasıl Türkiye'nin yanında durduğunu, FETÖ ile mücadele konusunda ne kadar yardımcı olduğunu, Katar'da hiç FETÖ unsur bırakmadığını” filan anlatıyor.

Büyükelçinin açıklamalarından şu ortaya çıkıyor: Bundan sonra FETÖ ile iyi mücadele ediyor diye bazı ülkelere, Mehmetçik gönderilecek... O ülkeleri korumak, gerekirse de o ülkeler adına savaşmak üzere...

– “TÜM MASRAFLAR KATAR'A AİT”‐ Anlaşmada dikkat çeken bir başka unsur, Katar'a gidecek Mehmetçiğin görev yapacağı üssün inşasından orada görev yaparken ortaya çıkan masraflara kadar her şeyin Katar hükümeti tarafından karşılanacak olması...
İlk bakışta “Ne güzel işte, Türkiye'nin cebinden bir şey çıkmayacak” diye düşünenler olabilir. Onlara şu soruyu sormak lazım; “Masraflar karşılanıyor iyi de, Mehmetçik neden Katar'a gönderiliyor?” Elbette Katar'ın güvenliğine “katkı için”. Yani Katar, komşularıyla bir sorun yaşasa, Mehmetçik devreye sokulacak, Katarlılar Mehmetçik tarafından “korunup kollanacak”. Yani Katar'ın yaptığı masrafları, Mehmetçik “kanıyla” ödeyecek. Ama Türk maliyesinden “tek kuruş bile çıkmayacak...”

Lafı dolandırmaya gerek yok...
CHP Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu, lafı hiç dolandırmadan, Mehmetçiğin düşürüldüğü durumu da sorduğu sorularla özetledi bile...
“Türkiye Katar'da ne karşılığında askeri üs kuruyor? Bunun masrafını niye Katar karşılıyor? Kaç yıl orada olacağız? Katar'ın stratejik önemi nedir, hiçbir askeri gücü olmayan Katar'ın bize ne faydası olacaktır? Türk askeri para karşılığı Katar'ın jandarmalığını mı yapacak? Sünni blokun Şii eksenine karşı korunması görevini mi yapacak?”

– ASIL HEDEF “İRAN” MI?‐ Tüm bunları bir de İran Savunma Bakan Hüseyin Dekhan'ın, Suudi Arabistan'ın başını çektiği, Katar'ın içinde yer aldığı Sünni Arap bloğuna karşı “Mekke ve Medine hariç güvenli yer bırakmayız” tehdidiyle birlikte okuyun.
İran bu sözünü yerine getirmeye kalkıp, Katar'a da saldırsa ne olacak? Doğru düzgün ordusu olmayan Katar adına Mehmetçik mi İran'la çatışmaya sürülecek? Ardından Suudi ve Katar çıkarlarını korumak için Türkiye de İran'la çatışmaya mı girecek? Bu soruların da yanıtı yok.

– “MAHKEMELER” DEĞİL “HÜKÜMETLER” ANLAŞMAZLIK ÇÖZECEK‐ Durun, daha bitmedi... Anlaşmanın son derece vahim bir başka unsuru daha var. Anlaşmanın 16. maddesi aynen şöyle diyor: “Herhangi bir anlaşmazlık taraflar arasında müzakereler yoluyla çözümlenir ve çözüm için herhangi bir ulusal ya da uluslararası mahkeme ya da üçüncü tarafa götürülmez.”

Katar'ın bir çeşit “aşiret devleti” olduğunu, tek adamla ‐Emir‐ yönetildiğini, ülkede hukuk da bizzat “Emir'in emirleri” olduğunu biliyoruz da... Ya Türkiye Cumhuriyeti? Anlaşma, Katar'da Mehmetçiğin yaşayabileceği küçük ya da büyük her türlü olumsuzluk konusunda mahkemeleri devre dışı bırakıyor. Türkiye Cumhuriyeti bir “hukuk devleti” değil miydi? Yaptığınız ev kirası sözleşmelerinde bile “şu mahkeme yetkilidir” diye yazarken, Katar'a göndereceğimiz Mehmetçiğin yaşayabileceği sorunlar için ulusal ve uluslararası tüm mahkemelerin “devre dışı” bırakılmasının nedeni ne olabilir?

Tüm bu unsurları alt alta toplayın. Mehmetçiğin Katar'da yapacağı görevi tek kelimeyle özetlemek gerekirse akla ilk olarak “lejyonerlik” geliyor. Ben durumu özetleyen daha iyi bir tanım bulamadım. AKP hükümeti ya da Genelkurmay Başkanlığı, Katar'da Mehmetçiğin durumunu daha iyi ifade edebilecek bir tanıma sahipse, lütfen kamuoyuyla da bir zahmet paylaşsın...

SONRAKİ AŞAMA “PKK'YI TERÖR LİSTESİNDEN ÇIKARMAK” MI?

AKP hükümeti Suriye'deki PYD‐YPG konusunda o kadar çok hata yaptı ki!
İlk hata, Suriye'deki Esad rejimi konusundaki “üç saatte Şam'da namaz” yaklaşımıydı. AKP hükümeti, Suriye'deki rejimle adı konulmamış “savaş” durumuna geçerken, Esad'ın birkaç ay içinde düşürüleceğini, yerine de Türkiye'deki İslamcıların pek sevdiği İhvan‐Müslüman Kardeşler çizgisinde bir hükümet getirileceğini hesapladı. Esad'ın direnmesi, başka aktörlerin devreye girmesi, çatışmaların uzaması ihtimali hiç düşünülmedi. Dolayısıyla da, Suriye'nin kuzeyinde dağınık, tüm haklarından mahrum yaşayan Kürtlerin PKK terör örgütü kontrolüne girip, örgütlenebileceği hesaplanamadı.
Ardından “görmezden gelme” yaşandı. PKK terör örgütü Suriye'nin kuzeyine yerleşirken, AKP hükümeti de Türkiye'deki ne idüğü belirsiz “barış süreci”yle meşguldü. PKK'nın Suriye'deki zihni destekçilerini, örgütleyip “silahlı güç” haline getirmesi üzerine gidilmedi.
Üçüncü aşama “yalpalama” oldu. IŞİD'in ilerleyişine karşı direnen PKK'nın örgütlediği PYD‐YPG unsurları zaafa düştüklerinde ABD devreye girdi. O dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan bir gün önce “Kobani düştü düşüyor” derken, ertesi gün “Kobani düşmesin” diye Iraklı peşmergelerin Türkiye topraklarını kullanarak Suriye'ye girmesine, PYD‐YPG'yi IŞİD'in elinden kurtarmasına izin verdi.
Dördüncü aşama, Türkiye'deki “barış sürecinin” AKP'nin oylarını düşürdüğünü gören hükümetin, üzerine “milliyetçilik” gömleğini geçirmesi oldu. Önce görmezden gelinen ardından “yardımına koşulan” PYD‐YPG'ye karşı bu sefer topyekün savaş ilan edildi. O kadar ki, bir terör örgütü Türkiye'yle bir tutularak, “ya onlar, ya Türkiye” gibi bir söylem belirlendi.
Ancak dört yılda yaşanan bu kadar yalpalama sonucunda iş işten geçmişti; YPG‐PYD ‐AKP hükümetinin de bizzat desteğiyle (MİT/TSK korumasında, tam da bir 29 Ekim günü Türkiye topraklarından geçirilen Iraklı peşmergeleri hatırlayın)‐ Suriye'de hatırı sayılır bir toprak parçasının kontrolünü ele geçirdi. Üstelik, kendisine ABD gibi Rusya/İran gibi müttefikler edindi.
Şimdi sıra “çete” kıvamındaki PYD‐YPG'nin “ordu” haline getirilmesine geldi. Bu iş de, bizzat ABD Başkanı Trump'ın talimatıyla PYD‐YPG'ye ağır silah sağlanarak gerçekleştirilmeye başlanıyor.
Tüm bunları alt alta koyunca Ankara'daki AKP hükümetinin Trump yönetimine karşı yeri göğü yıkmasını beklerdiniz değil mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump ile görüşmek üzere Washington'a gidiyor.
Bir sonraki adımın PKK'nın da önce ABD'nin, ardından AB'nin terör listesinden çıkarılması olmasından korkuyorum...