T24 - 'Anadilde eğitim'in tartışıldığı bu günlerde Kürt kökenli çocuklar okullarda çektikleri büyük sıkıntıları anlattılar: Sınıfta ben Kürtçe konuşuyordum, onlar Türkçe. Öğretmenin dilini anlamıyordum, başım ağrıyordu... Derste parmak kaldırmaya çekiniyordum, çünkü kendimi Türkçe ifade edemiyordum... Ben okulda iki şeyle mücadele ettim. Hem Türkçeyi az biliyordum, hem dersleri öğrenmem gerekiyordu. Ama çok çalıştım...”
Dolapdere'nin sokaklarında çocukları dinleyen Radikal gazetesinin haberi: Kürtçe oyun sesleri geliyor. Biraz önce çıktıkları okulda Türkçe konuşan öğretmeni 'anlamadan' dinlemişler. Türkçeleri az, okulda yaşadıklarını Kürtçe anlatıyorlar: Soruyu bilsem de parmak kaldıramıyorum.
Bir göç mahallesi
Onlar ‘İki Dil Bir Bavul’ filminde olduğu gibi Şanlıurfa, Şırnak ya da Diyarbakır’da bir köy okulunun öğrencileri değil. İstanbul Dolapdere’deki Bilgi Üniversitesi’nin kampüsünün hemen yanındaki Hacıahmet Mahallesi’nin çocukları. Burası Okmeydanı’na kadar uzanan büyük bir mahalle. 1990’lı yıllardaki Güneydoğu’daki ‘köy yakma’ olaylarından sonra başlayan zorunlu göçle kurulmuş.
Nüfusun çoğunluğunu da Mardin, Batman, Siirt ve Diyarbakır’dan gelen Kürt aileler oluşturuyor.
Zorunlu göçten sonra oluşan diğer mahallelerde olduğu gibi burada da yoksulluk göze çarpıyor. Mahalleye girdiğinizde ilk olarak sizi sokaklarda koşturan onlarca çocuk ve kapı önlerinde oturan kadınlar karşılıyor. Evler iç içe, insanlar da... Burada yaşayanlar neredeyse akraba gibi olmuşlar...
Bakkalda, pazarda, kendi aralarında konuşulan ‘mahalle dili’ Kürtçe..
Çocuklar bile oyunlarında birbirlerine ‘Demyate ye’ diye Kürtçe sesleniyorlar, yani ‘Sıra sende’ diyorlar... Ailelerin çoğu kiracı. Babalar genellikle mahallede bulunan konfeksiyon atölyelyerinde çalışıyor. Bir ailedeki üye sayısı ortalama altı.. Kimi aileler sekiz - dokuz kişilik... Mahallede park yok. O yüzden çocuklar hep sokakta. Okula gittiklerinde ise hep ‘arada’lar... Onlar Kürtçe konuşuyor, öğretmen ve diğer arkadaşları Türkçe...
Anadilde eğitim tartışmaları aileleri umutlandırmış. “Öyle olsa çocuklarımız daha başarılı olur, iki dünya arasında kopukluk zorluyor ve acı çekiyorlar” diyorlar. Vetha Akyüz, yedi çocuklu bir anne, “Çocuklar evde sokakta Kürtçe konuşuyor. Okulda bambaşka bir dille karşılaşıyor. Bu yüzden sorun yaşıyorlar. Bazen çocuk dersi anlamadığı için öğretmen azarlıyor. Kafaları karışıyor. Hem dersle mücade ediyor, hem Türkçe öğrenmeye çalışıyor” derken, bir başka kadın söze giriyor:
“Biz çocuğumuzla evimizde kendi dilimizi konuşuyoruz. Dersleri kendi dillerinde alsalar başarılı olurlar. TRT Şeş kuruldu, ülke bölünmedi. Anadilde eğitimde de bölünmez...”
Hiç bilmeyenler var
Anadilde eğitim sorununun asıl mağdurları çocuklar. Okul dağılıp sokak aralarına daldıklarında dersleri ve belki de ‘Türkçe’yi unutarak kendi dillerine dönüyorlar... Kendi anlatımlarına göre teneffüste bile Kürtçe konuşuyorlar... Onlarla ‘anadilde eğitim’ sorununu ve yaşadıkları sıkıntıları konuşmak istiyoruz. Çoğu Türkçeyi bilmiyor. Yaşı büyük olanlar bozuk bir Türkçeyle kendilerini ifade edebilirken, ilkokul bir ve ikinci sınıftakiler arasında hiç Türkçe bilmeyenler var. Türkçe konuşmaya başladığımızda ‘sıkıntı’ çektiklerini, soruları tam anlayamadıklarını görünce, Kürtçeyle devam etmeye karar veriyoruz. Buna seviniyorlar. ‘Anadilde eğitim’ onlara ‘teknik bir terim’ gibi geliyor. Onlar için önemli olan dersi anlayabilmek.
Söz şimdi onların. Bu söyleşi üçüncü ve dördüncü sınıfta okuyan iki çocukla Türkçe, diğer üç çocukla Kürtçe konuşularak yapıldı...
‘Tuvalete gidecektim, öğretmene söyleyemedim...
(S.Y. İlköğretim 2. sınıf): Öğretmenin konuştuğu dili bilmediğim için başlangıçta çok zorlandım hala da zorlanıyorum. Sınıfta çok heyecanlanıyorum. Kendimi ifade edemediğim için derste parmak da kaldıramıyordum. Sorunun cevabını biliyordum ama nasıl söyleyeceğimi bilmediğim için parmak kaldıramıyordum. Ben Kürtçe konuşuyordum, onlar Türkçe... Kafam karışıyordu, başım ağrıyordu (Bu cümleyi Türkçe söylüyor). Öğretmenimiz de Kürtçe bilseydi derdimi anlatabilirdim. Beni karşılayan öğretmen benim dilimi bilseydi daha mutlu olurdum; çünkü kendimi daha rahat ifade edebilirdim.
(Ş. A. İlköğretim 3): Okula başladığımda çok az Türkçe biliyordum. Öğretmenim Türk’tü, panolarda Türkçe yazılar yazılıydı. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Bu durum bana çok garip geliyordu. Başlangıçta çok zorluk yaşadım, yapamayacağımı düşündüm. Ama zaman ilerledikçe başaracağımı anladım. Çok kitap okudum. Sınıf başkanı oldum. Ben okulda aslında iki şeyle mücadele ediyordum. Hem Türkçe bilmiyordum hem de dersleri öğrenmem gerekiyordu. Fakat derslerime çok özen göstererek başardım.
(S. Ö. İlköğretim 4): Okula ilk gittiğim günlerde hep ağlıyordum. Bilmediğim kelimeler bana çok zor geliyordu. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Bir gün, tuvalete gitmem gerekiyordu ama nasıl söyleyeceğimi bilmediğim için öğretmene söyleyemedim. Yanımdaki arkadaşa söyledim gizlice, o benim yerime öğretmene söyledi.
(Ş. A: İlköğretim 2): Okula ilk gittiğim günlerde çok zorlandım. Hala da bazı şeyleri anlayamıyorum. Öğretmen de Kürtçe konuşsaydı bence daha iyi oldurdu. Ben dersleri daha hızlı anlar ve daha başarılı olurdum.
(N. F İlköğretim 1): Ben okula geçen hafta başladım. Çok az Türkçe biliyorum. Bildiğim kelimeleri de sınıfta unutuyorum. Öğretmen anlatıyor ama ben anlamıyorum. Öğretmen de Kürtçe bilseydi canım sıkılmazdı; kendimi yalnız hissetmezdim. Tenefüse çıkınca Kürtçe konuşuyorum. Canım sıkılmasın diye sınıfta da Kürtçe konuşuyorum ama öğretmen bazen kızıyor. Annemi özlüyorum...