Ya-Sa Neslihan adlı bir Türk gemisi ve mürettebatı, Somalili korsanların silahlarının gölgesinde her an ölümle burun buruna tam 70 gün kurtarılmayı bekledi Somali sularında dehşet dolu 70 gün - VİDEOSomali dünyanın en tehlikeli suları olmaya devam ediyor. Korsanların cirit attığı sularda bugün Türk savaş gemisi Giresun da halen nöbette. Ancak o göreve gitmeden önce tüm dünyanın uzun süre seyirci kaldığı Somali Korsanları, Ya-Sa Neslihan adlı bir Türk gemisi ve mürettebatını da 70 gün esir almışlardı. Silahların gölgesinde geçen terör günlerini geminin kaptanı İbrahim Örnekoğlu Yeni Asır'a anlattı...
-Çok geçmiş olsun. Öncelikle olaylar sırasında siz esirken kaybettiğiniz
babanız için de başsağlığı diliyorum. Hala ufacık bir sandalla gelip
gemiye nasıl çıktıklarını anlayamıyorum. Birdenbire mi geldiler? O sulara gelmeden çok önce gerekli tüm tedbirleri almıştık. Bab-ül
Mendeb Boğazı'na gelmeden önce alarm durumuna geçtik. Ve gece seyrinde
karartma uyguladık. Ama adamlar güpegündüz gemiyi bastılar.
Bölgedeki ABD Komutanlığı, bir güvenlik koridoru belirlemiş ve gemilere buradan gitmelerini tavsiye etmişti. Ama bu sadece bir tavsiyeydi. Herhangi bir garantisi yoktu. Zaten olmadığını da gördük. Çünkü biz gemiler için tespit edilmiş bu güvenlik koridorunda seyrediyorduk...
-Olası bir saldırıyı engelleyebilmek için ne gibi tedbirler aldınız?
Bab-ül Mendeb (Bab ul Mandab) Boğazı'na yaklaşırken gerekli güvenlik tedbirlerini almış ve gemiyi alarm düzenine geçirmiştim. Aden Körfezi'ne yaklaşıldığı andan itibaren de en üst düzeyde teyakkuz halindeydik. Boğaz, tam karartma uygulanarak gece geçildi. Kimlik tanımlamalarının yapıldığı AIS cihazının verdiği kimlik bilgileri bile sadece geminin ismini verecek şekilde kısıtlanmıştı. Başa, kıça, vasata gözcüler konulmuştu. Gemi Marshall Adaları'na kayıtlı olduğu halde (Müslüman kardeşlerimiz belki saldırmazlar düşüncesiyle) Türk bayrağı toka edilmişti. Ama telsizden gelen sesler de aynen radar görüntüleri gibi karman çormandı... İmdat sesleri, mesajlar birbirine karışıyordu...
Yemen'e 30- 35 mil mesafedeydik.
-Baskın sırasında etrafta başka gemi var mıydı?
Tam karşıdan iki gemi geliyordu, bir milden daha az mesafede ve aynı yönde giden bir dökme yük gemisi de bizimle neredeyse aynı hizadaydı. Alarmla birlikte herkesi köprüüstüne çağırdım. SSAS güvenlik alarmı aynı anda şirket merkezine, Denizcilik Müsteşarlığı'na ve gerekli her yere alarm vermeye başladı. Korsanlarınki, kıçında iki fiber bot çeken 20 metre boylarında bir tekneydi. Botlar boş görünüyordu ama bir anda güvertede hareketlenme başladı. Adamlar süratle küçük teknelere doluyorlardı. Hiç vakit kaybetmeden alarma bastım.
-Telsizle yardım istemediniz mi?
İstemez miyiz? İlk savaş gemisinden cevap 10 dakika sonra geldi. Bu arada uydu bağlantısından Dubai'yi aradım. Uydu açıktı ancak Dubai'dekinin soruları şaka gibiydi. Adam sanki magazin röportajı yapıyormuş gibi. "Kaç kişiler, kaç tekne varne kadar uzaktalar. Şimdi neredeler" gibi abuk sabuk sorular sorup duruyordu. Sonunda "Uçak kaldırıyorum" dedi. Ama ne bu uçak geldi, ne de benzer bir yardım...
-Gemi çok yüksek değil mi? Nasıl çıkabildiler? YA-SA Neslihan dolu olduğu için freeboard'ı 6 metreye düşmüştü. Bu yüksekliğe ulaşabiliyorlar. Korsan botu sayısı üçe çıkmıştı ve inanılmaz bir şekilde gemiyi sancak tarafından ateş altına aldılar...
-Su sıkmadınız mı? Botlardan açılan ateş o kadar yoğundu ki, güvertede hortumların başındaki personel su sıkmak şöyle dursun, canını kurtarabilmek için sığındığı yerden burnunun ucunu bile çıkaramıyordu. Geminin yaşam mahalli delik deşik oldu. Bir roketatar mermisi kaptan kamarasının hizasında patladı. Patlamanın şiddetiyle köprüüstünde kim varsa kendini yere attı....
-Merdiveni filan itmek mümkün değil mi?
Nasıl iteceksin? İki bot merdivenin olduğu yeri çapraz ateş altında tutuyor. Kafanı bile çıkaramazsın. Saat 14:00'de gemiye çıktılar.
Sancak- iskele taraflarından kaptan köşküne hiç durmadan ateş ederek geldiler. Ayakta tek bir Allah'ın kulu kaldı. Kilitli zincirleri parçalamaları ve içeriye girmeleri çok sürmedi. Yattığımız yerde korku içinde bekliyorduk. "Kaptan kim?" diye sordular. Üzerlerimize doğrultulmuş silahlar her an ölüm kusmaya hazır. "Benim" dedim. En ufak yanlış anlamada delik deşik edecekler. Kıpırdamaktan, yanlış anlaşılmaktan korkuyorsun. Beş korsandan soruyu soran tepeme kadar geldi ve silahın ucuyla dürterek ayağa kaldırdı. Sonra "Encin stopstopdiye bağırdı. Çarkçıbaşı ile göz göze geldik. Kumanda yukarda kaptan köprüsündeydi. Uzandım stop düğmesine basıp
motoru susturdum.
-Sonra ne oldu? Hepimizi tek tek kafamıza silah dayayarak dışarıya kırlangıca yani köprüüstünün açık alanına topladılar. Dışarıya çıkartıp yere çöktürüyor,
sonra da bağırarak silahlarının ucuyla tehdit ediyorlardı. Zaten kimsenin kıpırdayacak hali kalmamıştı...
Gemi hareket ettikten sonra reis yine yanıma geldi ve "Raas Ceseyr" dedi. Yine bir süre ne dediğini anlamaya çalıştık ve sonunda söylenilen yerin bir burun olduğu haritadan işaretlenerek ortaya çıktı. Kumanda otopilota bırakıldıktan sonra kırlangıçtaki tayfaları yanlarına iki korsan verilerek tek tek kamaralarına yolladılar
-Ne yapıyorlarmış?
Korsan yağması başlamış. Hem de ne yağma. Adamları kamaralarına götürüyor, neleri varsa alıyorlardı. Para, cep telefonu, kamera, laptop filan değil resmen adamların terliğinden donuna kadar her şeyine el koydular. Kaptan köşküne ilk çıkan beş kişiden sonra sayıları durmadan artmaya başladı. İlk etapta 13 kişiydiler, bu sayı daha sonraları daha da arttı. Geminin her noktasına konuşlandılar... İki buçuk gün daha yol aldık. Bu arada zaman zaman durup birilerini indirip başka birilerini aldılar. Telsizle devamlı konuşuyorlar, radarla gelen gideni takip ediyorlardı. Bu arada gemiye kumanya geldi, geminin müzik seti gitti.
-Kaçırılma sırasında yaralanma olayı olmaması çok güzel. Daha sonra neler yaşadınız? İlk başlarda kimsenin burnunun kanamaması gerçekten mucize. Çünkü ciddi ateş altındaydık. Hem personeli hem korsanları idare etmek için inanılmaz gayret sarf etmek zorunda kaldım. Çarkçıbaşı ve ikinci kaptan çok önemli görev yaptılar. İkinci kaptanımız mülayim, namazında niyazında bir insandı. Onun namaz kılması korsanları etkiledi. Ona güvendiler.
-Size güvenmediler mi?
Bir süre sonra güvendiler ama ilk başlarda hep şüphe içindeydiler. Bize "Siz niye namaz kılmıyorsunuz?" diye sorduklarında. Ben de "Siz niye kılmıyorsunuz?" diye sordum. Bir daha yinelemediler. Bir de aşçımızla araları iyiydi. Gemide bir tek ikinci ile aşçının serbestisi vardı.
-Tercüman filan iyice organize bir iş... Hem de nasıl organize. Her durakladığımız yerde 3-5 gemi vardı. Adamların bütün gemilerden haberi olduğunu biz kaçırıldıktan sonra gördüm. Korsanlardan biri saatine bakarak yanımızdan geçen geminin ismini diğerine söyledi. Dakikası dakikasına biliyorlar yani. Açık söyleyeyim alarm merkezinden bile şüpheleniyorum.
-Savaş gemileri bir şey yapmıyorlar mı?
Korsanlar daha sonra samimi olunca anlattılar. Amerikalılar yakaladıklarını silahlarını alıp serbest bırakıyorlarmış. Üstüne yanlarına kumanya da verip... Bir garip düzen var.
-Pazarlık ne zaman başladı? Ailelerinizle konuşabildiniz mi?
Demirledikten dört gün sonra başladı. Ama ben işi çok uzayacağını gördüm. İlk başlarda inanılmaz paralar istediler. Çok milyon dolarlar. Kimsenin ödeyemeyeceği. O zaman biraz ürktüm açıkçası. 70 günde dört kez ailelerimizle görüşebildik. Üçer dakika izin verdiler. Çok sıkıntılı günlerdi. Babamı kaybetmişim...
-Korsanlarla diyalog kurabildiniz mi?
İlk bir ay pek yaklaştırmadılar. Sonra yavaş yavaş inandılar. Hatta aralarında ters, kötü, alkolik tipler de vardı. Onlara karşı da bizi korudular. Kahve içmemize izin verildiğinde onlara da yapıp götürdüm. Çok etkilendiler. Bir daha bana yaptırmamaya çalıştılar. Çok pisler. Gerçekten kırlangıç iğrenç haldeydi yıkayıp temizledim. Kendi aralarında konuşmuş olmalılar kirletmemeye dikkat ettiler. Hatta temizlediler bile...
-Anlaşma nasıl oldu? Fiyatta anlaşıldı ama sonrası büyük sıkıntı yarattı. Çünkü araya yılbaşı tatili girince para transferi gecikti. Bu da adamları irite etti. Bize karşı tekrar kötüleştiler. Adam korsan bir anda tersine dönüveriyor. Öyle ki "Hepinizi öldüreceğiz" demeye başladılar...
-İki milyon dolar diye biliyoruz. Parayı nasıl aldılar?
Sabaha karşı uçak aradı "Geliyorum" diye. Uçak gelip parayı denize atacak, korsanlar alıp gemiye getirecekler. Sonra da sayıp bizi bırakacaklar... Uçağın altına bir mekanizma yapılmış. Onu işaret fişeği ile denize attı. Duman kandilli, paraşütlü mekanizma. Motordakiler de aldılar. Parayı ben saydım. Sonra aralarında paylaşmaya başladılar. Resmen filmlerdeki gibi. Muhasebecileri var. Herkesin hesabını yapıp parasını eline sayıyor. Parayı alan da "az" diye kavga çıkartıyor. Bunları öyle bir sürü baldırı çıplak gibi görmemek gerekir. Ciddi bir organizasyon. Tercümanı, lojistik destekçisi, muhasebecisiAsıl patron var. Finansör. Paranın yarısını o alıyor. Kaçıranlar yüzde 30, muhafızlar da yüzde 20 alıyor Ama düzen itimat üzerine kurulu. Kavga edip bağrışsalar da sonunda öpüşüp sulh oluyorlar.
-Gemiyi ne zaman terk ettiler? Para sabah geldi. Gitmeleri akşamı buldu. 3-5 saat güneye indik. Bir kısmı daha sonra indi. Gemi tamamen boşalınca ful karartmayla sahilden iyice açıp 15 günde Singapur'a gittik. Aslında Sri Lanka'ya da gidebilirdik ama böylesi daha iyi dedik.