Soma faciasının unutulmaması için düzenlenen “Soma ve Siyasi Sorumluluk Paneli”nde 301 madencinin ölümüne yol açan ihmaller konuşuldu. Panele konuşmacı olaral katılan 7 yıllık madenci Serdal Turan facianın ardından yaşadıklarını “1700 metre, 1800 metre aşağıya indiğimde manzara korkunçtu. Yerde sürünenler, yürümeye çalışanlar, ölenler. Temiz hava borusunu kırıp hava almaya çalışanlar vardı. Nabzı atan ama gözleri dönen insanlar gördüm. Ölümlerin en çok yaşandığı panoya girdim, bu ölüm panosundan 120 kişi çıkarıldı” sözleriyle aktardı.
Panele katılan bir diğer madenci Orhan Turan, kömür çıkarmak için dinamit kullanıldığını, yangının da bu nedenle çıktığını iddia ederek “Yaşadığımız kader değil tam bir katliam” dedi. CHP Milletvekili Aksünger, faciada kaç madencinin öldüğü tartışmasıyla ilgili “301 madenci yetmiyor mu” diye tepki gösterdi. Gazeteci-yazar Mehveş Evin, “Soma’da kimsenin bir şeylerin değişeceğine inanmadığını” söyledi.
Özgür Siyaset Derneği’nin düzenlediği “Soma ve Siyasi Sorumluluk Paneli”nde faciaya yol açan ihmaller zinciri, siyasilerin bu faciadaki sorumlulukları tartışıldı ve faciayı yaşayanlar ve tanık olanlar o anları anlattı. Dedeman Otel’de moderatörlüğünü gazeteci Özlem Gürses’in yaptığı panele CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, Özgür Siyaset Derneği Başkanı Dr. Mehmet Özkaya, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fuat Bayram, gazeteci-yazar, Mehveş Evin, Maden Mühendisi ve İş güvenliği Uzmanı Mehmet Uygur ile madenciler, Orhan Turan ve Serdal Turan katıldı.
301 kişinin ölmesi yetmiyor mu?
Facianın yaşandığı ilk günden itibaren Soma’da olan CHP’li Aksünger, madende kaç kişinin öldüğüyle ilgili tartışmanın konuyu saptırdığını belirterek şunları söyledi: “301 insan öldü. Şu tartışmanın o günlerde yapılması bu işin biraz daha aslında tartışma mecrasını başka yere taşıma sevdasına hizmet etti. 301 kişiden daha fazla adam öldü. Yani 301 yetmiyor mu yani sonuçta. Bu problemin temeli, iktidar şunu tartıştırmaya götürdü şu işi, evet biz 301 ya da 302 ile kapatacağız. Ya bu alçakça söylem neredeyse onların dedikleri mi doğru milletin dedikleri mi doğru, daha fazla insan mı öldüye getirilmeye çalışıldı konu. Bunlar doğru şeyler değil, buradan tartışmak işi çok sığ bir ortama taşıyor. 301 insan ölmüş. Mecrayı oradan tartışmak bu konuyu çok yavanlaştırıyor. Koyun sayar gibi insanları saymaya çalışan alçak bir adam var, 301’le değil 302’yle kapatacağız diyor veya şöyle yapacağız diyor. İktidar kendini legalize etmeye çalışıyor. Kanunen sorumlu olan devletin kendisi. İş güvenliği uzmanı var ama maaşını işverenden alıyor. Bu adamlar 1 milyon ton çıkarılmayacak yerden 3.5 milyon tonun üzerinden oyun oynamışlar. Madene girdim bazı yerlerden yürünerek geçilmiyor, sürünerek geçiliyor. Buradan geçtikten sonra suyun içinde çalışıyorlar. Bunların açılmayacağını daha önceki 3.5 sene önceki raporlarda belirtilmiş. Ama o iş güvenliği uzmanları bağımsız bir denetçiyle içeriye girmemişler, rapor içeride hazırlanmış ve birilerine sızdırılmış.”
‘İnsanlarda acıyla öfkeyle karışık şüphe var’
Panelistlerden Gazeteci-Yazar Mehveş Evin de, kazadan 24 saat sonra Soma’ya gitmişve 5 gün kalmış. Evin, şöyle konuştu: “Konuştuğum herkes ama herkes, madenci yakınlarından orada çalışanlara, bu sayının daha fazla olduğunu söyledi. Orada kalan ve çıkarılanlar değil, ilk gece, işte o soğuk hava depolarına götürme faslı öyle bir karmaşa yaşandı ki. O kadar çok yalana maruz kalıyoruz ki, bu kaç kişinin öldüğünü zaten biliyorlardı günlerce önce. 301 sayısı cumartesi günü açıklandı halbuki 3 gün önceden biliniyordu zaten. Haliyle insanlarda acıyla öfkeyle karışık bir şüphe var. Ne bir soruşturma, ne bir savcı, orası bir suç mahalli ve bakan gelmiş orayı kapatmış yöneticilerle beraber. Üçüncü günde biz kazanın neden olduğunu bilmiyorduk. Herkes yaşam odasına kilitlenmişti. Yani oraya gelene kadar her şey o kadar baştan savma, o kadar ilkel, o kadar insanlık dışı bir haldeydi ki biz onu kavrayamadık.
Bakan Taner Yıldız’la ilgili sorgulama olmadı
Siyasi sorumluluk kısmıyla ilgili ancak alternatif medyada AKP ile Soma A.Ş. arasındaki ilişkiyi işaret eden yazılara ve bilgilere rastlayabilirsiniz. Bakan Taner Yıldız her şeyin sorumlusu. Onunla ilgili tek bir sorgulamayı gördünüz mü? Hayır. Madenlerde devletle, hükümetle ilişkiler ne, bunları biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Evet bilginin üstü çok örtülüyor. Büyük ihtimalle de o ilk günlerde madeni kapatana kadar zaten idare zaten yok etmiştir. Adam aptal değil, böyle korkunç bir cinayetle suçlanacağını o da tahmin ediyordu. Aynı şekilde bakanlık da. Şirket yetkililerden biz 4’üncü gün kaç kişinin öldüğünü öğrenmeye çalışırken ‘Elimizde liste var ama bakanlık izin vermiyor açıklamamıza’ dediler. Her şeyin bilgi akışını, algı yönetimini Bakan Taner Yıldız bizzat kontrol etti, bu kadar net. Bu kazadan sonra sorumluların bulunacağına hiçbirisi inanmıyor hiçbir şeyin değişeceğine. Kimseye güvenmiyorlar. Bu iş böyle gider diye düşünüyorlar."
Katil kömürü çıkartmaya yetki verenlerdir
Panelistlerden Maden Mühendisi ve İş güvenliği Uzmanı Mehmet Uygur, sorumluların devlet kademesindeki yetkililer olduğunu vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:
“Kaza olduğu gün karbonmonoksitten toplu ölüm var dedik. Bize dediler ki ‘Bunu nereden biliyorsunuz?’. Biz de dedik ki, üçüncü köprüden takviye çöktü, 6 işçi düştü, hiçbir bakan yetkili gidip uğraşmadı. Ama bir Enerji ve Tabii Kayaklar Bakanı birden bire kopturup gidiyorsa bunun arkasında bir şey var demiştik. Dediğimiz çıktı o akşam. Biz 20.15 gibi 712 kişinin lambahaneden lamba aldığı bilgisine ulaştık. Çoğu yerde konuşuluyor, dezenformasyon var, çalışanların sayısı nasıl bilinemedi diye. Aslında hepsi biliniyordu, çoklu ölüm olduğu da biliniyordu. Toplumun, kamuoyunu bunlarla avuttular. İkinci üçüncü günden sonra yaşam odalarıyla avuttular. Madencilik böyle bir şey değil, madencilik tüzüğüyle dünyanın her yerinde yaşanan bir olay. Kaza değil, ihmal değil cinayet var orada. Bu cinayetin sahibi de devletin en üstündeki kişilerdir. Çünkü saha devletin madenleri, Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından ruhsatlanmış. Denilmiş ki biz 125 dolara mal olan kömürü 25 dolara mal ediyoruz denilmiş. Buna herkes gözünü yummuş ise, sesini çıkarmamış ise, üç maymunu oynuyor ise, bu cinayetin asıl sahibi, katili bu işe imza atan, bu kömürü çıkartmaya yetki verenlerdir.”
Özgür Siyaset Derneği’nin Başkanı Dr. Mehmet Özkaya da “Açıkça görünen o ki, ucu bir şekilde devlete uzanan hiçbir olay kolay kolay aydınlanamıyor. 2007’deki Hrant Dink cinayeti, 2009’daki Muhsin Yazıcıoğlu kazası, 2011’deki Uudere katliamı ve şimdi de Soma faciası. Siyasi iradenin hiçbir şekilde sorumluluğunu kabul etmediği bu olaylar soğuk adliye koridorlarında zaman aşımına terk ediliyor” diye konuştu.
Ölenlerin maskelerini alıp hayatta kaldım
Madende çıkan kömürün nakliyesini sağlamakla görevli olan Orhan Turan yaşadıklarını şöyle anlattı:
Madendeki o korkulu 3 saati ise şöyle anlatıyor: “Kader diyorlar, bu kader değil bu katliam. Yangın trafodan başlamadı. Madende dinamit patlatılıyordu, dinamitle çıkarılıyor Soma’da kömür. Olayın olduğu yerde kömür lav haline gelmiş. Dinamiti patlatınca çökme oluyor ve bu sırada açığa gaz çıkınca yangın başlıyor. 7 senedir madende çalışıyorum. Yangının başladığı yer çalıştığım yerden 80 metre ilerideydi. Küçük bir şey olarak gördükleri için vardiya üretim amiri çıkmamıza izin vermedi. Madenin 1080’inci metresindeydim. Beni bırakmayan amirim öldü. Kullandığım maske, iki dakikada ısınıyordu ve nefes alamadığım için çıkarıyordum. Atletimi ıslatıp ağzıma kapatıyordum. Yanımda, çalıştığım panelde 80 kişi öldü. Ölenlerin maskelerini alıp hayatta kalmaya çalıştım. Kurtarma ekibinden başçavuş beni bulmuş. Nabzım atmıyormuş, şah damarımı kontrol etmişler çok az nabız alınca çıkarmışlar. Çocuğum gözümün önünden hiç gitmiyordu o yaşadıklarım sırasında. 3 saat sonra gözlerimi hastanede açtım ve karşımda ilk önce babamı gördüm. Ne sevinci ne üzüntüyü yaşayabildik. Psikolojimiz bozuk, sadece bir kez geldiler, ondan sonra kimse gelmedi. Şimdiye kadar 500 lira ödediler bize. Soma A.Ş., 2 bin 700 lira maaş verdiğini söylemiş ama bize 1600 lira maaş verildi” dedi.
‘İnsanlar hava almak için üst üste ölmüşlerdi
Serdal Turan da 7 yıl önce başlamış madende çalışmaya. 3 çocuk babası. Madende tahlisiyeci, su ve hava tahliyesinden sorumlu. Kurtarma eğitimi almamış fakat olay günü arkadaşlarını kurtarmaya gidenlerden. O da şöyle anlatıyor yaşadıklarını:
“Orhan Turan’la aynı gün işe başladık. Elin ayağın tutuyorsa, sağlık raporunu al gel çalış dediler. Kurtarma eğitimi almadım. Maske eğitimini de 10 dakika aldık. Tahlisiyeciyim ben, 1700 metre, 1800 metre aşağıya indiğimde manzara korkunçtu. Yerde sürünenler, yürümeye çalışanlar, ölenler. Temiz hava borusunu kırıp hava almaya çalışanlar vardı. Nabzı atan ama gözleri dönen insanlar gördüm. Ölümlerin en çok yaşandığı panoya girdim, bu ölüm panosundan 120 kişi çıkarıldı. Temiz hava borusundan hava almak için üst üste ölmüşler. 3 gün önce işe başlayan 35 kişi öldü. Çalıştığımız yerler çok dar, koşullar çok zorlu. Bazı yerlere sürünerek giriyoruz. Rahat çalışma ortamı yok. Denetlemeye gelenler grandtuvalet gelip kirlenmeden dönüyorlardı. Yer altında öldü diye rapor tutulmuyor. Yolda ya da hastanede öldü deniliyor madenciler için. Şirket tazminat ödesin diye. Baret takıp çizme giyen onlarca kişi yakınını aramaya girdi madene. Denetimsizlik vardı. Sendikada muhalefete izin vermiyorlardı, seçilecek olan kişinin adını zarfta veriyorlardı. Karşı çıkaramıyorduk. Şikayete gidince şirkete haber veriyorlardı. Hükümete yakın adamlar sendikanın başındaydı.