Gündem

Soma ve Profesör Adler’in 'optimumu'

Soma katliamı, herkes gibi beni de duman etti, yaralarımı depreştirdi

16 Mayıs 2014 16:12

Serdar Dinçer

Sabık Maden Mühendisi

 

Soma katliamı, herkes gibi beni de duman etti, yaralarımı depreştirdi. Diplomasını alıp da duvara astığım ve asla yapmamaya yemin ettiğim ilk mesleğimi de.

Yetmişli yılların başında Berlin Teknik Üniversitesi’ndeki Maden Mühendisliği öğrenimim sırasında bizim “erkek” bölümün (bizim fakültede herhalde meslek gereği hiç kız öğrenci yoktu) başında oturan Profesör Adler (Kartal), adına uyan bir tipti. Yetmişinin üzerindeki bu kartal burunlu adam aynı zamanda Ruhrkohle AG (Ruhr Kömür İşletmeleri Anonim Şirketi)‘nin de yönetim kurulu üyesi idi ve onun sayesinde bizim bir yılı bulan zorunlu stajımız için maden ocaklarında yer bulmamız hiç sorun olmuyordu. Hepimizin evine her gün bedavaya alman sermayesinin gazetesi Handelsblatt da geliyordu.

Profesör Adler gümbür gümbür konuşan, sözünü esirgemeyen bir herifti ve bu yüzden de hepimizin sempatisini kazanmayı bilmişti. Örneğin bir öğleden sonra dersinde 20 kadar öğrenci idik ve Adler yine kafasının da “iyi“ olduğu gümbür gümbür bir ders verirken sıkça kullandığı bir cümleyi sarf etti: “Jungs, was zählt, ist der Profit!“ (Gençler, tek geçerli olan kârdır!“)

Yanımda oturan iri kıyım Rheinhardt bu sözün üzerine beni dürttü, yana kaykıldı ve sınıfı sarsacak şekilde yüksek sesle gaz bıraktı. Bütün sınıf gülüşmelere boğulurken, Adler hiç istifini bozmadı ve “Gesundheit!“ (“Çok yaşa!“) dedi ve kahkaha duvarı patladı. Sonra da dersine devam etti.

Profesör Adler bir başka dersinde maden güvenliğini de işlerken aynı cümleyi sarf etmiş ve ardından madende işgüvenliğinin bir profit (kâr) hesabı olduğunu, işgüvenliğinin sınırının biz mühendislerin hesaplarındaki “optimum“ noktasına bağlı olduğunu anlattı. Bu hesaba göre bir işçi için yapılacak güvenlik masraflarını, maliyetini belirleyen faktör, o işçinin ölümü veya sakatlığı halinde onun için ödenecek olan tazminat, rehabilitasyon vb. gibi masraflarla belirleniyordu. Adler, güvenlik maliyeti muhtemel tazminat vb. maliyetini aşarsa, güvenliğe "çok fazla“ para yatırılmış olacağını, “çok az“ güvenlik maliyeti durumunda da artacak kazalarla tazminat yükünün ağır basacağını, bunun da profiti olumsuz etkileyeceğini bize anlatıyor ve “Aman ha, optimumu iyi hesaplayın!“ diyordu. Profesör Adler mühendisliği bize işte böyle öğretti.

Daha sonra bu öğrenim çerçevesindeki bir çalışma için Ruhr bölgesindeki Bochum Maden Güvenlik Arşivi’nde haftalarca kaldım ve 20. Yüzyıl başında özellikle Almanya‘nın Ruhr ve Polonya’nın Katoviçe bölgeleri kömür madenlerindeki grizu ve yangın kazaları üzerine bir çalışma yazdım. Bu yangınlarda yeraltındaki ısının bin dereceyi aştığını ve buradaki işçilerin etraflarındaki tüm metal aksanla birlikte yanıp, eriyip yok olduklarını, yangının söndürülememesi halinde yangının tüm yatağı, yatırılmış sermayeyi mahvetmemesi için yanan galerinin önüne hava geçirmez duvarlar örüldüğünü ve gerisindeki gövdelerin de orada kaldığını okudum. Kömür madencisinin karşısına çıkabilecek yazgıda, Adler’lerin ördüreceği bir duvarın ardında ebedi kül ve duman olmak da vardı.

Televizyon karşısında Soma’daki kardeşlerimizin yazgısını beklerken hep bunları da düşünüyordum. Yangının söndürüldüğü haberini duyunca çok sevinmiştim, ancak sonradan bunun da yalan olduğu açığa çıktı.

Sahi Türkiye’mizdeki “optimum” ne? Hele kaçak çalıştırılanlarda nasıl hesaplanacak? Bir ihtimal duvar ardında bir avuç kül ve duman olacak ve o madende “hiç çalışmamış“ görünecek çocukların “optimumu“ kaça? Soma şirketi kömürü eski fiyatının dörtte-beşte birine üretiyor ve yine de kâr yapıyormuş. Bu “optimum“ sayesinde mi? “Optimum“u düşük tutmak için mi, durmadan analara “doğurun, doğurun, yetmez, daha çok doğurun!“ çağrıları yapıyorlar?

AKP’nin 10 yıllık iktidarında Eylül 2013 sonuna dek Türkiye’mizde tam 10.850 insan iş kazasında ölmüş. Her gün ortalama 3 işçi ölüyor, 5 işçi sakat kalıyormuş (Mehmet Tıraş, Süper Posta, 14.5.14). 14 Mayıs 2014 tarihli Tagesspiegel gazetesi Çin’de üretilen her milyon ton kömür için 1 işçi ölürken, bu sayının Türkiye’de 7 olduğunu yazıyor. Yani bizim “optimum“uz Çin’dekinin 1/7’si kadar mı? Onun için mi Türkiye’nin ilâhları “Şanghay!“ deyip duruyorlar?

Bu “milli“ ve “göksel“ düşüşün sınırı, dibi nerde? Bugün lokmam bana zehir, iğreniyorum, üzülüyorum, utanıyorum.