21 Temmuz 2016 22:38
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB)'nin Silopi ve Cizre'de sokağa çıkma yasağı süresince ve yasak kalktıktan sonra geri dönüşlerde kadın ve çocukların yaşamış olduğu psiko-sosyal süreçlere yönelik rapor hazırladı.
Çatışmalı süreçlerde kadın ve çocukların etkilenme düzeyi farklı olduğunun belirtildiği rapor, kadınların ve çocukların etkilenme düzeyi ile hak ihlallerini içeriyor.
GABB’ın raporunda, Silopi’ye ilişkin şu değerlendirmeler yapıldı:
-Gidilen evlerde kurşun ya da patlayıcı maddelerden hasar görmeyen tek bir evin olmadığı gözlemlenmiştir. En ağır hasar olarak evlerin tamamen yakılarak kullanılamayacak durumda olduğu, en düşük hasar ise bütün camlarının ve kapılarının kırılmış olduğu, duvarlarda kurşun izlerinin olduğu gözlemlenmiştir.
-Evlerde kalan kadınların daha çok 50 yaş üstü kadınlar olduğu, genç kadınlar ve gelinlerin yasak konulmadan uzaktaki akrabaların evlerine gönderildiği tespit edilmiştir.
-Kadınlar, bir yandan evlerini terk etmeyi istemezken, diğer yandan genç kadınları, çoğu zaman kız çocuklarını da buna dahil ederek çatışma ve yasağın olduğu bölgelerden uzaklaştırdıkları aktarımlardan öğrenilmiştir. Bu duruma neden olarak da 90’lı yıllar ve yakın zamanda Şengal, Kobane olaylarında kadınların DAİŞ çeteleri tarafından maruz kaldıkları taciz ve tecavüzün bir benzerini yaşamaktan korktukları için böyle bir yöntem geliştirdikleri gözlemlenmiştir.
-Kadınların ahır ve bodrumlarda erkeklerle beraber kalmaları bundan kaynaklı özgün ihtiyaçlarını onların yanında gidermek durumunda olmaları kendilerinde post-travmatik (kaygı, utanma, çekinme vb.) durumlar yarattığı gözlemlenmiştir.
-Yasak esnasında bodrumlarda kalan kadınlar, JÖH ve PÖH’lü güçlerin yaptıkları anonslarla bulundukları yerden çıktıklarını ve buradan hepsinin spor salonuna bu güçlerin kontrolünde götürüldükleri yapılan aktarımlar üzerinden öğrenilmiştir. Bu güçler tarafından hakarete maruz kaldıklarını belirten kadınların, bu korku ve kaygıyı üzerlerinden atamadıkları gözlemlenmiştir.
- Yine yapılan görüşmelerde kadınların bodrumlarda kaldıkları esnada yoğun top atışı ve çatışmaların ortasında olmalarına rağmen korku ve kaygının çok farkında olmadıkları, ancak yasak sonrasında bu duyguların (lant vb. zırhlı araçların sesi, her sokak başında oluşları, geceleri evlerin içine ışık tutmaları gibi yaklaşımlar ) çok net bir şekilde açığa çıktığı ve bundan kaynaklı yoğun stres ve korku yaşadıkları tespit edilmiştir.
- Kadınlarla yapılan görüşmelerde, kadınların yaşadıkları süreçleri aktarırken konuşma aralarında sık sık “Her şey de anlatılmaz ki” ifadelerini kullandıkları gözlemlenmiş ve kadınların aktarımlarda bulundukları esnada yoğun kaygı ve korku yaşadıkları tespit edilmiştir.
- Aynı zamanda JÖH ve PÖH güçleri tarafından evlerin duvarlarına yazılan özellikle kadın bedenini hedef alan aşağılayıcı cümlelerin yazılması, yine evlerde eşyalara verdikleri hasarların (halıların yakılması, koltukların bıçaklanması, tabakların kırılması, halıların üzerine tuvaletlerini yapmaları vb. durumlar) kadınlarda bu korku ve kaygının düzelmesi ya da bu duyguların iyileşmesi durumunu zorlaştırdığı gözlemlenmiştir.
- Yoğun çatışma süreci, sokağa çıkma yasağı ve sonrası süreçlerin aktarımları kadınlar tarafından yapılırken, bu kadınların kendilerine dönük bir iyileştirme çabasından ziyade çocukları ve ailenin diğer fertlerine yönelik iyileştirme çabalarının olduğu gözlemlenmiştir.
- Kadınların yaşadıkları sıkıntıları aktarırken sürekli ağladıkları ve titredikleri gözlemlenmiştir.
- Devletin kolluk gücüne bağlı JÖH ve PÖH güçleri tarafından evlerinden zorla çıkarıldıklarını aktaran kadınların, gittikleri akrabalarının evlerinde de yine farklı huzursuzluklar yaşadıkları; aynı zamanda erzak problemi yaşamaları nedeniyle gittikleri ailelere karşı bir mahcubiyet duygusu oluştuğu ve bundan kaynaklı yasak kalkmadan risk alarak evlerine döndükleri tespit edilmiştir.
- Sağlık sorunları yaşayan kadınların bu süre içerisinde durumlarının ağırlaştığı, tedavilerin zorlaştığı gözlemlenmiştir.
- Bu süre içerisinde çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için duygusal bir çöküntü yaşadıklarını bundan kaynaklı suçluluk duygusu hissettikleri tespit edilmiştir.
-Yasak süresince bodrumlarda kalan çocukların yaş ortalaması 0-12 yaş grubu olduğu gözlemlenmiştir.
- Bu çocukların birincil ihtiyaçlarının karşılanamamış olduğu, bundan kaynaklı çocuklarda bünye zayıflaması ve soğuk hava nedeniyle, sürekli soğuk algınlığı, zatürre vb hastalıkların baş gösterdiği, iyileşme sürecinin kesintiye uğradığı gözlemlenmiştir.
- Yasaktan sonra doktora götürülen çocuklarda vücudun su ihtiyacının karşılanmamasından kaynaklı vücutta su kaybının olduğu yapılan aktarımlardan tespit edilmiştir.
- Yasak sonrası gözlem yapılan mahallelerde dışarıda oynayan çocuk sayısının az olduğu, çocukların daha çok evlerinin bahçelerinde oynadığı gözlemlenmiştir.
- Yine sokakta sürekli seyir halinde olan güvenlik güçlerine ait zırhlı araçların olması çocuklarda korku ve paniğe yol açtığı, bundan kaynaklı çocukların bu araçları gördüğü gibi evlerine kaçtıkları gözlemlenmiştir.
-Geceleri zırhlı araçların yine seyir halinde sokaklarda olmaları ve gelen telsiz sesleri, evlerin içine tutulan ışıklandırmalar, çocukların sürekli uykularının bölünmesine, annelerine sarılarak uyumalarına ve ağlamalarına, yoğun korku yaşamalarına neden olduğu tespit edilmiştir.
- Bu mahallelerde olan 3 okulun tamamen yanarak kül olduğu, kalan bazı okulların karakola dönüştürüldüğü tespit edilmiştir. Bunun çocukların okula dönük algılarında tamamen olumsuz bir etki bıraktığı ve bu olumsuz etkinin daha çok çocukların okula gitmek istememeleri üzerinden olduğu gözlemlenmiştir.
- Aynı şekilde ailelerin de, çocuklarının okulu yandığı için çocuklarını uzakta olan okullara güvenlik kaygısı taşıdıklarından kaynaklı göndermek istemedikleri tespit edilmiştir.
- Yine farklı bir okula gitmek durumunda kalan çocukların yeni bir okula adapte olamadıkları yapılan aktarımlar ve edinilen gözlemlerden tespit edilmiştir.
-Kadınların aktarımlarından, başka okullara gitmek zorunda kalan çocukların tek başına okula gitmek istemedikleri, sürekli annelerinin ya da evden birilerinin onlara refakat etmelerini istedikleri, çocuklarda okula ve okumaya dönük bir fobi oluştuğu gözlemlenmiştir.
- Güvenlik güçlerine dair kadın ve çocuklarda oluşan baskın algının ise korkutan, öldüren, şiddet uygulayan kişiler olduğu yapılan aktarımlar ve gözlemlerden tespit edilmiştir.
Raporda Cizre’de yapılan incelemelere ilişkin yapılan gözlem ve tespit kısmı ise şöyle:
-Resmi olarak yasağın kaldırılmasına rağmen fiili olarak güvenlik güçleri tarafından uygulanan yasak politikalarının, insanların yaşamlarını düzenleyip devam etmeleri önünde engel oluşturduğu anlaşılmaktadır.
-Kadınlar, evde ve evden ayrıldıktan sonraki süreçte bir yandan ev içi düzeni ve işleyişi sağlama yükümlülüğü hissetme, diğer taraftan aile bireylerini bir arada tutmaya çalışarak güvenliklerini sağlama misyonu arasında kendine odaklanamama ve kendi duygu ve ihtiyaçlarını erteleme durumu gözlenmiştir
-Toplumsal yaşam içerisinde güvenlik ve korunma ihtiyaçlarının karşılandığı mekanların talan edilmesi ile insanların güven duygusuna zarar verildiği gözlenmiştir. Ayrıca ev içinde de yürütülen saldırı ve işgal faaliyetleri sonucu kadınlar da evlerine dair kirlenmişlik duygusu oluştuğu ve bu sebepten dolayı kalan eşyalarını da kendilerinin yaktığı ifade edilmiştir
-Mahalle içerisinde zırhlı araçlar tarafından yapılan tehdit anonsları ile evlerini terk etmek zorunda bırakılan ailelerin aslında “ya evinizde kalarak ölürsünüz, ya da evinizi terk ederek açlık, yoksulluk veya çatışma arasında kalarak ölürsünüz” şeklinde bir politika yürütüldüğü yapılan görüşmelerde anlaşılmaktadır.
-Silahlı çatışmanın yanında mahalle aralarında yapılan anonslarda cinsiyetçi küfür ve hakaretlerin edilmesi, evlerinden çıkmaları için “terörist olarak kabul ederiz ve vururuz, çıkmazsanız!” sözleriyle tehdit edilmeleri, ancak evden çıkıp yasağın kalkmasıyla evlerine döndüklerinde harabe ile karşılaşmış olmaları insanların, anlamaya ve yorumlamaya dair bilişsel süreçlerine de zarar vermiştir.
-Gidilen evlerde kurşun yada patlayıcı maddelerden hasar görmeyen tek bir evin olmadığı gözlemlenmiştir. En ağır hasar olarak evlerin tamamen yakılarak kullanılamayacak durumda olduğu, en düşük hasar ise bütün camlarının ve kapılarının kırılmış olduğu, duvarlarda ve bazı eşyalarda kurşun izlerinin bulunduğu, ayrıca yine birçok eşyalarına da hasar verildiği görülmüştür.
-Güvenlik güçleri tarafından çıkarılmak durumunda kalan kadınlar gittikleri akrabalarının evlerinde de yine farklı huzursuzluklar yaşadıkları; aynı zamanda erzak problemi yaşamaları nedeniyle gittikleri ailelere karşı bir mahcubiyet duygusu oluştuğu ve bundan kaynaklı yasak kalkmadan risk alarak evlerine döndükleri tespit edilmiştir.
-Yapılan görüşmelerde kadınların ve çocukların çatışma sürecinde yaşamda kalma çabalarından kaynaklı psikolojik tepkilerini çok anlamlandıramadıklarını, ancak yasak sonrası bu duyguların( lant vb zırhlı araçların sesi, her sokak başında oluşu, geceleri evlerin içine ışık tutmaları gibi yaklaşımlar) çok net bir şekilde farkındalık oluşturduğunu ve bundan kaynaklı yoğun stres yaşadıkları tespit edilmiştir.
-Aynı zamanda güvenlik güçleri tarafından evlerin duvarlarına yazılan aşağılayıcı cümleler, yine evlerde eşyalara verdikleri hasarlar ( halıların yakılması, koltukların bıçaklanması, tabakların kırılması vb durumlar) kadınlarda bu korku ve kaygının düzelmesi ya da bu duyguların iyileşmesi durumunu zorlaştırmakta olduğu gözlemlenmiştir. Her yerde bu izlerin bulunması kadınların aynı travmayı defalarca yaşamasına sebebiyet vereceği bilinmelidir.
-Yoğun çatışma süreci, sokağa çıkma yasağı ve sonrası süreçlerin aktarımları kadınlar tarafından yapılırken, bu kadınların kendilerine dönük bir iyileştirme çabasından ziyade çocukları ve ailenin diğer fertlerine yönelik iyileştirme çabalarının olduğu gözlemlenmiştir.
-Sağlık sorunları yaşayan kadınların bu süre içerisinde durumlarının ağırlaştığı, tedavilerin zorlaştığı gözlemlenmiştir.
-Kadınların yaşadıkları sıkıntıları aktarırken sürekli ağladıkları ve titredikleri gözlemlenmiştir. Bu süre içerisinde çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için duygusal bir çöküntü yaşadıklarını bundan kaynaklı suçluluk duygusu hissettikleri tespit edilmiştir.
-Çocuklarının, ailelerinin, bütün yakın çevrelerinin ve kendilerinin yaşamda kalma endişesi ve sürecin muğlaklığından ötürü bilinmeze dair olan ifadelerden dolayı kaygılı oldukları gözlenmiştir
-“…çocuğumda yüksek ateş ve öksürük başladığında yanımda tek bir şurup vardı. Ama bu şurup çocuğumun şikâyetlerini giderecek bir şurup değildi. Sadece ilaçtır iyi gelir inancıyla çocuğuma içirdim, ama zehirlenebilirdi de...” ifadesinden de anlaşılacağı gibi sağlık hizmetine ulaşamayan kadınlar ellerindeki alternatifler ile hem sağlıkçı hem de ihtiyaç halinde ebe misyonu üstlendikleri görülmüştür
-Çocuklarda birincil ihtiyaçlarının karşılanamamış olmasından kaynaklı bünye zayıflaması ve mevsim koşulları nedeniyle sürekli soğuk algınlığı, zatürre vb hastalıkların baş gösterdiği ve iyileşme sürecinin kesintiye uğradığı gözlemlenmiştir.
-Yasak sonrası gözlem yapılan mahallelerde, dışarıda oynayan çocuk sayısının az olduğu, çocukların daha çok evlerinin bahçelerinde oynadığı gözlemlenmiştir.
-Sokakta sürekli seyir halinde olan güvenlik güçlerine ait zırhlı araçların olması çocuklarda korku ve paniğe yol açtığı bundan kaynaklı çocukların, bu araçları gördüğü gibi evlerine kaçtıkları gözlemlenmiştir.
-Geceleri zırhlı araçların seyir halinde sokaklarda olmaları ve gelen telsiz sesleri, evlerin içine tutulan ışıklandırmalar; çocukların sürekli uykularının bölünmesine, annelerine sarılarak uyumalarına ve ağlamalarına, yoğun korku yaşamalarına neden olduğu tespit edilmiştir.
-Çatışma yaşanan mahallelerde olan bazı okulların karakola dönüştürüldüğü, bundan kaynaklı çocukların okula gitmek istemedikleri tespit edilmiştir.
-Çocukların gittiği okullar yandığından, ailelerin çocuklarını uzakta olan okullara güvenlik kaygısı taşıdıkları için göndermek istemedikleri tespit edilmiştir.
-Okullara gitmek zorunda kalan çocukların tek başına okula gitmek istemedikleri, sürekli annelerinin ya da evden birilerinin onlara refakat etmelerini istedikleri, çocuklarda okula ve okumaya dönük bir fobi oluştuğu, kadınların aktarımlarıyla da gözlemlenmiştir.
-Güvenlik güçlerinin kadınlar ve çocuklarının kolektif hafızasında “katleden, küfreden, saldıran” olarak yer edinmesinden sebebiyle günlük yaşamda her an onlarla karşılaşma ihtimali kadın ve çocuklarda yüksek bir risk olarak algılanmakta, mevcut kaygı ve travma durumunu canlı tutarak artırmaktadır.
© Tüm hakları saklıdır.