Gündem

Siyasal iktidarı güden temel duygu; işkillenmek

Süleyman Soylu, İçişler Bakanı olarak işinin işkillenmek olduğunu söylerken o kadar samimiydi ki, kendisini işkillendiren her şeyle mücadele kararlılığını bu şekilde meşrulaştırdığına inandığı anlaşılıyordu

16 Nisan 2020 16:18

Avukat Ali Galip Yıldız

İşkillenmek; yazarlardan, gazetecilerden, akademisyenlerden, avukatlardan, siyasetçilerden, belediyelerden, Batı'dan, her türlü farklı düşünceden ve bunun ifade edilmesinden, toplantı ve yürüyüşlerden, siyasal iktidarı eleştirmekten vb. ​

Bu bir insani duygu, bir kuşku hatta korku olabilir ve buna göre düşünce ve eylem gerçekleştirmek de mazur görülebilir ama işkillendiğiniz için her şeyi yapabilir, hukuku yok sayabilir misiniz?​

Süleyman Soylu, İçişler Bakanı olarak işinin işkillenmek olduğunu söylerken o kadar samimiydi ki, kendisini işkillendiren her şeyle mücadele kararlılığını bu şekilde meşrulaştırdığına inandığı anlaşılıyordu. Kendisini işkillendiren duruma müdahale için nasıl bir yöntem uygulaması, ne tür araçlar kullanması ve bunların ne ölçüde meşru sayılabileceğinin bir önemi olamazdı. İşkillenmişse, kendince ne yapılması gerekiyorsa mutlaka yapılmalıydı.​

Böylece, bu siyasal iktidarı güden temel duygunun "işkillenme" olduğunu kabul etmek pek yanlış olmaz.​

Nitekim, Erdoğan'ın, başbakanlığında ve cumhurbaşkanı olduktan sonra işkillendiği her durumu yüksek sesle açığa vurduğuna, o durumu, kendisine nasıl görünüyorsa öyle tanımladığına ve ilgililere bu durumla ilgili olarak neler yapmaları gerektiğini hiçbir tereddüt duymadan tebliğ ettiğine, o ilgililerin de bunu "emir" telakki ederek hareket ettiğine çok tanık olduk. Birkaç örnek vermek gerekirse:​

MİT TIR'larını haberleştirenler haindir, elimizden kurtulamazlar, dedi, hedef gösterdiği gazeteciler darmaduman edildi, Cumhuriyet Gazetesi yazar, yönetici ve avukatları "FETÖcülük" ten yargılandı, uzun süre tutuklu kaldılar.​

Büyükada'da açık toplantı yapan insan hakları savunucuları için "Onlar adeta 15 Temmuz'un devamı niteliğinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdir, buradan bir yargı süreci başlayabilir" dedi ardından tutuklamalar, davalar sökün etti​.

Selahattin Demirtaş için "o bir haindir" dedi, bu nitelemesi nedeniyle bir sürü dava açıldı, tahliye ve beraat kararları hatta AİHM kararlarına rağmen kimse serbest bırakmaya cesaret edemiyor.​

HDP'nin, 14,15,16 yaşındaki bu çocukları, öğretmenlerimizi, uzman askerlerimizi, çavuşlarımızı kaçırdığını söyledi açıkça, hemen ardından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır il ve ilçe yöneticileri hakkında soruşturma başlattı. ​

Hele Gezi olayları için yaptığı nitelemeler ve başta Osman Kavala olmak üzere birçok sivil toplum gönüllüsünü yönelttiği suçlar nedeniyle açılan davalar hala devam ediyor; beraatine karar verilenler dahi serbest bırakılmıyor, yeni suçlamalarla karşılaşıyorlar.​

Süleyman Soylu ve benzerlerinin işkillenmeleri nedeniyle seçim kazanmış belediye başkanları görevden alındı yerlerine kayyımlar atandı, siyasal partiler suç mahalli olarak nitelendi.​

Yüzlerce, binlerce örnek sayılabilir daha. Nedeni, asla çağdaş anlamda, delile ve olgulara dayalı kuşkular değil sadece işkillenme.

Bu iktidar sadece içerden değil, dışarıdan özellikle de Batı'dan çok işkillendi; meydan okumalar, bizi kıskanıyorlar nidaları, diplomatik gaflar nedeniyle epey itibar kaybedildi.​

Güney'den işkillenmenin sonucu da bitmek bilmeyen "savaş hali" olarak tezahür etti, nasıl biteceği ve daha neler kaybettireceği ise meçhul.​

Böylece, Cumhurbaşkanı ve kendi oluşturduğu siyasal kadroların işkillenmelerinin güdümünde, milyonlarca insan "düşman" kategorisine alındı.​

Ben de, kendimi bu kategorinin içinde görerek yaşıyorum.