Gündem

'Siviller, askerlerin dilini anlamıyor'

Genelkurmay'la arası en iyi gazeteci olarak bilinen Mehmet Ali Kışlalı, 'Askerlerin ne dediğini siviller genelde anlamıyor' dedi

02 Ocak 2009 02:00

Genelkurmay'la arası en iyi gazeteci olarak bilinen Mehmet Ali Kışlalı, Türkiye’nin demokratik ve laik rejimini muhafaza konusunda rol üstlenmiş iki kurum olan askerlerle sivillerin, birbirinin dilinden anlamadığını söyledi. 
Genelde, her kademede askerlerin üsluplarının farklı ve sivillere göre çok kapalı olduğunu belirten yazar Kışlalı, "Yıllardır tanıdığınız, gazeteci-asker olarak sağlam ve dürüst ilişkiler kurduğunuz komutanlar bile, anlaması kolay olmayan üslupla konuşurlar" dedi.

'Biz ancak bu kadar açık konuşuruz'

Kendilerini bulundukları makamlara tayin etmiş hükümet mensuplarıyla, başbakanlarla konuşmaya geldiğinde, sorunun daha da güçleştiğini dile getiren Kışlalı, Genelkurmay Başkanı'nın, TSK adına kuvvet komutanlarının bile konuşup, kendi kuvvetleriyle ilgili olmayan değerlendirme yapmasına genelde izin vermediğini, ama Genelkurmay Başkanı'nın da  başbakanlarla, gerçek durumu yansıtmak için, genelde onun anlayacağı dille konuşmadığını kaydetti. 

Askerlerin, ”Biz ancak bu kadar açık konuşuruz” dediğini vurgulayan yazar Kışlalı, Radikal'de (2 Ocak 2009) yayımlanan 'Askerin yetmeyen üslubu' başlıklı yazısında, konuyla ilgili yaşadığı bazı olayları örnek gösterdi. Kışlalı, şunları anlattı:

İstifa etmediler, muhtıra verildi

"Bu konuda, unutamadığım, bu köşede daha önce de ifade ettiğim, önemli bir meslek deneyimim oldu. 12 Mart Muhtırası sonrası, yayımladığım Yankı dergisinde Milli Güvenlik Kurulu üyesi bir komutanın şu sözlerine yer vermiştim, ”Hükümete, MGK üyelerine söyledik. Ülkeyi idare edemez hale gelmişlerdi. İstifa etmeleri gerekirdi. Etmediler. Muhtıra bunun üzerine verildi,”
Bu sözlere, zamanın Başbakan’ı Demirel’in sağ kolu; Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil itiraz etmişti.
Bana “Kaynakların seni yanıltıyor. Bize MGK’da kimse istifa etmemizi söylemedi” demişti.
Kaynağım MGK üyesi Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu idi. Yalanlamayı kendisine naklettiğimde aldığım yanıtı hiç unutmadım. Çünkü bu yanıt, asker ve sivillerin, ülke yönetiminde yaşamsal önemi olan bir kurum içinde, farklı anlamlar verdikleri diller konuştuklarını gösteriyordu.
Eyiceoğlu, ”Biz, bizi oraya tayin edenlere, ‘Ülkeyi yönetemiyorsunuz. İstifa etmeniz gerekir’ diyemezdik. ‘Ülke kargaşa içinde. Orduevlerinde bu durumdan başka şey konuşulmuyor. Gerekeni yapmanız lazım’ dedik. Onların bu sözlerin anlamını kavramaları ve istifa etmeleri gerekirdi” demişti.

12 Eylül de öyle geldi

Cumhurbaşkanı Korutürk görev süresini tamamlayıp ayrıldıktan sonra, haftalarca TBMM’de yeni cumhurbaşkanı seçilememiş, görevi Çağlayangil’in sürdürmesini Demirel avantaj kabul etmişti. Askerin tedirgin olduğunun işaretleri gelince, Çağlayangil’e sormuş, o da askerden, 1971’deki aynı üslupla ‘her şey yolunda’ anlamı çıkardığı yanıtlar almıştı. 12 Eylül böyle geldi.

Erdoğan mesajı aldı ama, Gül'ü durduramadı

Asker üslubunu siyasetçilerin anlayamadıklarını gösteren örnekleri çoğaltabilirim. Bunlardan, kanımca yaşadığımız dönemin oldukça gergin geçmesine sebep olan sonuncusu, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olmuştur. TSK, başkomutanı olarak özümseyeceği, büyük meclis çoğunluğuna dayanan AKP iktidarından, geniş toplum kesimlerini de kucaklayacak bir cumhurbaşkanı seçmesini beklemiştir. Bu konudaki adayda ‘olmazsa olmaz’ sayacağı vasıfları açıklamıştır.
Eşi türbanlı birinin Çankaya’ya çıkmasının yaratacağı ciddi sorunlar ise sadece kimi emekli komutan tarafından, açıkça gündeme getirilmiştir.
Başbakan bu konuda, ülkenin içinde bulunduğu genel durumu da dikkate alarak, anlayış gösterme gereğini hissetmiş, muhalefetle görüşeceğini söylemiş, ama Gül’ün hesap kabul etmeyen siyasi ihtirası karşısında duramamıştır.

Bu noktada, TSK‘nın, sadece AKP’nin ‘Müslüman Cumhurbaşkanı’ diye diretmesi neticesi yapılacak bir seçimin yaratacağı sorunları, en geçerli yöntemle ve en üst düzeyde Erdoğan’a anlatması beklenmiştir. Ama TSK, Genelkurmay Başkanı öncülüğünde, bu işlevi yerine getirecek mekanizmayı çalıştıramamış, mesajı verecek gerekli üslubu kullanamamıştır. Bundan dolayı da, Yaşar Paşa görevinin son yılında çok eleştirilmiştir.
TBMM çoğunluğunca özümsenebilecek, ülkede daha geniş toplum kesitlerini kucaklayabilecek bir cumhurbaşkanının seçimi böylece engellenmiştir.
Kimin cumhurbaşkanı olduğu tartışmalı olan Gül, kendisine “Askerlerle ilişkiniz nasıl?” diye sorulduğunda, “Yasalarda yazıldığı gibi” diyerek, ancak bir kesimin ‘Eşi türbanlı, Müslüman Cumhurbaşkanı’ olarak kalmıştır.