Mehmet Altan*
Büyük bir felaketle sona erecek gibi gözüken bu korkunç dönem ertesinde, Türkiye yaralarını sararken siyasal sistemini ‘sivil darbeye’ karşı da muhakkak ki çok daha güçlendirecek yeni demokratik mekanizmalar da geliştirecek.
Anayasayı, hukuksal yapıyı, yalap şap da olsa görüntü demokrasiyi ve hukuk devletini hep askerler şişlerdi, bu kez ilk defa siyasal iktidar şişledi ve bunu zaman içinde kalıcı bir düzene dönüştüreceği gafleti içinde de battıkça batmakta…
Generalleri yanına çekerek Milli Güvenlik Kurulu’nda hukuk dışı kararlar alan, generallerin suçlarının yargılanmasını önlemek için yasalar hazırlayan ‘sivil’ bir siyasetçi grubu, mahkeme kararlarını uygulamayı ret ederek ve hukuku muhaliflerine karşı bir silah gibi kullanarak anayasayı açıkça çiğniyor.
Bu suçu da devletin silahlı güçlerini kullanarak işliyor.
Meşruiyetini hukuksal zeminde kaybetmesine rağmen iktidarını devletin silahlı gücüne dayanarak sürdürüyor.
Bu gücü kullanarak yargı önüne çıkarılmasını engelliyor.
***
17-25 Aralık’ta yolsuzluk ve rüşvetin inkârı mümkün olmayan bir şekilde ortaya çıkması, ‘Siyasal İslam Cumhuriyeti’ oluşturma gayretini acul bir darbeye dönüştürdü.
Darbe, devletin hukuksal zeminini çökertmek ve hukukun ‘suç’ saydığı fiilleri, hukukun o suçları yargılamasına zorla mani olarak işlemektir.
Şu anda ‘sivil siyasetçi bir grup’ bu darbeyi gerçekleştiriyor.
***
‘Başbakan’ Ahmet Davutoğlu, sanki 17-25 Aralık sürecinde mahkemeden zorbalıkla kaçmaya kalkmanın bir parçası değilmiş gibi, AKP Ankara İl Kongresi’nde ürküten bir pişkinlikle, “kim şu veya bu gerekçeyle milli hazinemize, kaynaklarımıza yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, harama bulaşırsa, kardeşimiz de olsa onun kolunu koparmaya kararlıyız” diyordu…
Hâlbuki kendisinin taze başdanışmanı bile, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarından sonra iktidarın ‘hukukun normatif sınırlarının dışına çıktığını’ itiraf etmekte…
Gerçek bir hukuk devletinde bu bir suç itirafı ve ihbarıdır.
‘Hukukun normatif sınırları dışına’ çıktığınızda gideceğiniz yer ‘saray’ değil mahkemedeki ‘sanık sandalyesi’dir.
Şimdilerde muhalif gazetecilerin oturtulduğu o sandalye asıl sahibini bekliyor.
O sandalyeye asıl oraya oturması gerekenler oturmadıkça da bu darbe bitmeyecek.
***
Artık, 17-25 şeyhülislamlarından ‘yolsuzluk’ ile ‘hırsızlık’ arasında farklar üzerinde fetva alma noktasına geldiler…
‘Yolsuzuz ama hırsız değiliz’…
Bu çaresiz durumu zorbalıkla ve rejimi tümden değiştirme gayretiyle örtme çabasındalar…
Nitekim Tayyip Erdoğan’ın siyasi danışmanlığını da yürüten Binali Yıldırım, Erdoğan’ın 5 Ocak’taki Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini ve bunun iki aylık periyotlar halinde süreceğini de açıkladıktan sonra gerçeklikle hiçbir alakası olmayan şeyleri rahatlıkla ve alay eder gibi söyleyebiliyor:
“Anayasa’daki cumhurbaşkanlığı sistemi, aslında fiilen bir yarı başkanlık sistemidir. Fransa gibi yarı başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerden tek farkı, cumhurbaşkanının parlamentoyu fesih yetkisidir. Bizde direkt olarak fesih yetkisi yok, 45 günde hükümet kurulamazsa bu fesih gündeme geliyor. Şu andaki fiili durum yarı başkanlık sistemidir. Fesih yetkisi dışındaki yetkiler yarı başkanlık sistemindeki gibidir.”
12 Eylül Anayasası bir cumhurbaşkanının hem başbakan, hem her şey olmaya kalkacağını, böyle bir rejim kaymasında da nasıl önlemler alınacağını ıskalamış…
AKP’nin gerçekleri, darbeci generallerin hayallerini bile aşmış.
***
Zorbalıkla bir yandan yolsuzluk ve rüşvetin üzerini örtme, diğer yandan tek adam iradesine dayalı hukuk dışı siyasal İslam soslu bir ucube dayatma mümkün mü?
Deniyorlar…
Geçen gün ağızlarına yüzlerine bulaştırdıkları 14 Aralık operasyonunu yapmak için sinsice Cuma akşamı Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlayarak bir yargı paketini yürürlüğe soktular.
Ocak ayında ise İç Güvenlik Paketi Meclis’e geliyor. Valiler eliyle yürütülecek tam bir olağanüstü hal yasası…
Öte yandan ‘Balyoz ve Ergenekon’ ile halvet olup bütün muhalifleri ‘paralel darbeci ilan etme’ komikliği yanında, askeri yargıyı ortadan kaldırmak yerine ‘çift başlı’ yargıyı tahkim etme atakları yapıyorlar… TSK mensuplarının, MİT mensupları gibi sivil mahkemelerde yargılanma taleplerinin özel izne bağlanmasını sağlayacak bir yasa da diğerleri gibi devreye giriyor.
Bunca rezalet tabii bir yandan da AB’den kopup, Rusya’ya yanaşmayı dayatıyor…
Dün Ahmedi Nejat’ın paralarını aklamak, bugün de uluslararası hukuk sistemine kafa atmak istediği için halkının perişanlığına neden olan Putin’e arka çıkmak.Bakalım bunlar Türkiye’ye, Türkiye halkına nasıl dönecek… Onu da göreceğiz.
***
Gelecek için ciddi bir hazırlık yapma mecburiyeti var…
Ne olacağını hiçbirimizin tam bilmediği ama geldiğini aklı başında herkesin sezdiği büyük bir felaketle sona erecek gibi gözüken bu korkunç dönem ertesinde, Türkiye yaralarını sararken siyasal sistemini, devletin silahlı gücünü kullanan siyasetçilerin gerçekleştirdiği ‘sivil darbeye’ karşı da muhakkak ki çok daha güçlendirecek yeni demokratik mekanizmalar geliştirecek…
Güncel kaotik çıkmazı yaşarken, bir yandan da Türkiye yarınını ciddiyetle tartışmaya başlamalı…
Bu ülke de hukuku ve huzuru hak ediyor çünkü.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır