Pınar Öğünç
(Radikal, 2 Mart 2012)
Yakup Köse’yi bilir misiniz? Biliyorsanız da hikâyesini duyalı kaç sene olmuştur?
1996’ydı, Antalya İmam Hatip Lisesi’nde orta bire giden 14 yaşında bir çocuktu. Taş çatlasa 35 kilo. Avrasya Feribotu’nun kaçırıldığı zamanlarda, Çeçenistan’la ilgili bir mitinge katıldı. Kayıtlara geçen o el işaretini düşünmeden, etraftakilere bakarak yaptığını söyleyecekti. Bir akşamüzeri ailece yemek yerken evleri basıldı. Yıllar geçip bunu anlatırken “Dünya çapında bir teröriste baskın yapılıyor gibiydi” diye tarif edecekti.
Aile fertleri odalara kilitlendi ve gerekli delil bulundu. Aramada ‘ele geçirilen’ dergi de o mitingde yaptığı el işaretiyle birbirini tamamlıyordu. Gözleri bağlanarak Terörle Mücadele Şubesi’ne götürülen 14 yaşındaki bu çocuk, anayasal düzeni cebren yıkmaya teşebbüste bulunmuştu, yasadışı İBDA-C üyesiydi. O dergiyi bir bayiden, merak ettiği için aldığını söyleyecek, baskı altında verdiği ifadesini sonra reddedecekti.
14 yaşındaydı; DGM’de yetişkin gibi yargılandı. Üç-beş dakika süren duruşmalara Miki Fareli tişörtlerle çıkan bu çocuk için idam cezası isteniyordu. Uyum Yasası sayesinde 10 yıl sonra tahliye oldu fakat cezasının tamamında yetişkinler bölümünde, adli suçlularla yattı. Çocuk olmasından kaynaklanan hukuki hakları yok sayıldı. 28 Şubat’ın mağdurlarından konuşuyoruz ya, senelerce yalnız bırakılan Yakup Köse’nin çektiğini az kişi çekti.
Sistemin düşmanları
Şimdi 31 yaşında, iki kız babası olan Köse’nin derdi 2004’teki tahliyesiyle bitmedi. Yargıtay’da süren iki davası sonuçlandığında tekrar cezaevine girebilir. Diğer yandan, yakın zamanda adil yargılanma ilkesine ve çocuk haklarına aykırı bu sürecin hesabını sormak için suç duyurusunda bulundu.
Şu ara bir de askerlik yapması gerekiyor. HAS Parti’nin Yakup Köse’nin bedelli askerlik parasını ödeyebilmek için düzenlediği kampanya vesilesiyle kendisine ulaşmaya çalışırken ‘Sistem kendi düşmanını yetiştiriyor’ başlığıyla hikâyesini bir mail atarak hatırlattı Köse. Tam da bunlardan konuşmak istiyordum.
14’ünde idamla yargılanmış bir çocuk, Terörle Mücadele Kanunu mağduru olan 10’lu yaşlardaki Kürt çocukları için ne düşünür? İki yıldır cezaevinde neyle suçlandığını öğrenmek için bekleyen tutuklu öğrencilerin haberlerini okuduğunda ne hisseder?
“Tam da TMK mağduru çocukları düşünerek yazmıştım o cümleyi. Bu gerekiyordu, öyle hissettim. Bu şekilde yargılanıp böyle bir zulme uğramasaydım belki şu an sistemi seviyor olabilirdim. Ama benim sistemle problemim var” diyor Köse. Tutuklu çocuklarla ilgili haberleri okudukça hallerinden iyi anladığını söylüyor:
“Mesela poşu davası (Cihan Kırmızıgül) saçmasapan bir davaydı. Senin gibileri gördüğünde tarih senin için tekerrür ediyor; o acıları tekrar yaşıyorsun. Bu tarz olayların olmasını istemiyoruz. Adalet herkes için olsun. Nedim Şener için de olsun, Yakup Köse için de olsun. Ötekileştirme olmasın, birileri savaşırken bazıları arada kalmasın.”
‘Vicdani retçi olamazdım’
Varlıklı bir aileyken davası yüzünden babasının işlerinin bozulduğunu anlatıyor. Antalya’da, turizm işinde birinin ‘aşırı dinci terör örgütü üyesi oğlu’ istihbaratı yayılınca hayat planlandığı gibi gitmiyor.
Velhasıl bedelli askerliğin karşılığı kendisinde yok. Fakat “İnşallah iyi gidiyordur” dediği kampanya üzerine de o konuşsun istemiyor.
Bu da ayrı ve zorlu bir süreç, zaten çekeceğini çekmiş. Ama vicdani reddi hiç düşünüp düşünmediğini merak ediyorum. Enver Aydemir, Muhammed Serdar Delice gibi dini gerekçeleri olan retçiler var.
“Vicdani retçi olmam uygun değil. Birincisi, Yargıtay’da süren iki davam var zaten. İkincisi de ailem milliyetçidir. Bu mevzuda onlarla ters düşmek istemiyorum açıkçası” diyor.
Söz ettiğim e-postayı “Yeni Yakup Köse’ler olmasın” diye bitirmiş. Olmuyor mu? Her dönemin Yakup’u ayrı.