20 Haziran 2012 19:34
Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, terör sorununun gündemden düşmesi için PKK'nın tüm istismarına rağmen Kürt vatandaşlarımızın hayat standardını yükseltecek tüm hizmet ve özgürlük adımlarının devam ettirilmesi gerektiğini söyledi. KCK operasyonlarının bölge halkını rahatlattığını belirten Özkan, Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal'ın tutuklanmasının şehirde yaşayanlar tarafından şaşkınlıkla karşılandığını belirtti
Özkan, Yenişafak gazetesinden Burcu Bulut'un sorularını yanıtladı. İşte o söyleşi:
Kimisi 'Kürt sorunu yoktur' diyor, kimisi 'Kürt sorunu değil terör sorunu vardır' diyor kimisi de 'Kürt sorunu ayrı terör sorunu ayrı şeylerdir, dolayısıyla çözüm yolları da farklıdır' diyor. Sizce hangisi? Bölgeyi iyi bilen bir bürokrat olarak sizin ölçülerinize göre Kürt sorunu nedir?
Asıl sorulması gereken soru, bugün için bize miras kalan sorunların nasıl adlandırılması gerektiği değil, çözümleri konusunda toplumsal mutabakatın nasıl sağlanacağıdır. Konuya sadece Kürt sorunu olarak bakmanın esas olarak bizim kültürümüzde yeri yok. Soruna insanlarımızın müreffeh bir şekilde yaşamaları, sosyal yaşam standartlarının yükseltilmesi ve kültürel olarak kendilerini istedikleri şekilde ifade etmeleri şeklinde yaklaşmak gerekir. Devletimiz son derece iyi niyetli ve samimi adımlar atmaktadır. Maalesef hukuksuzluktan beslenenler bu müspet faaliyetleri engellemek için bütün yolları kullanmaktadır.
Sizce terörü önlemenin yolu nedir?
Terörle mücadele içinde farklı parametreleri barındıran çok boyutlu bir süreç. Bunun askeri, sosyal, ekonomik, kültürel, psikolojik, ulusal ve uluslararası boyutları var. Terörle mücadele, teröristle mücadeleyi de kapsayan ve toplumun her kesiminin bir seferberlik ruhuyla katkıda bulunmasını gerektiren uzun soluklu bir stratejidir. Bu süreçte sorumluluğu sadece güvenlik güçlerine ya da hükümete tahvil etmek yanlışına düşmemeliyiz. Çünkü terör örgütü, yanlışlıklar üzerinden kin ve nefret devşirerek toplumsal dokumuzu oluşturan ana damarları kesmeyi, başlangıçta bölgesel ve kırsal olan bir sorunu kentlere de taşıyarak istismara açık alanları kullanmayı, farklı hassasiyetlere sahip toplumsal kesimleri karşı karşıya getirip topyekûn bir korku ve ayrışma yaratmayı hedeflemektedir.
Korku ve ayrışmanın önünü kesmek için ne yapılabilir?
Ülkemiz demokrasi ile temel hak ve özgürlükler alanında son yıllarda çok önemli mesafeler aldı. Ekonomik alanda da öyle. Unutmayalım ki terör en çok bölgedeki yoksul ve eğitimsiz insanlarımızı istismar ediyor. Buralara yapılan yatırımların önünü kesmek için yoğun çaba sarf ediyor. Terörü sadece askeri tedbirler ve emniyet tedbirleri ile çözebilmek mümkün değil! Hatta imkânsız! Güvenlik kuvvetlerimizin çalışmaları şüphesiz her türlü takdiri hak etmektedir. Ancak terör bataklığını kurutmadan sadece sivrisinekle meşgul olmak hem bizi yorar hem de zaman kaybettirir. Bu sebeple konuyu bir bütün olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Devlet ile bölge halkı arasındaki ilişkinin kopuk olduğu söyleniyor. Bu anlamda Şırnak'taki durum nasıl?
Şimdiye kadar hiç olmadığı kadar iyi. Şırnak'ta diğer illerimizden gelen kamu perso-nelinin; doktorundan öğretmenine, hemşiresinden polisine, askerine kadar Kürt vatandaşlarımızın arasına karışarak düğününde, cenazesinde, taziyesinde ve hayatın her alanında beraber olmaları ve kenetlenmeleri pek çok şeyi değiştirdi. Karanlık odaklar bu kenetlenmeden ve kardeşlik ruhundan fevkalade rahatsızlık duymaktadırlar. Bu da onların gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.
'Terörün bu kadar tırmanması OHAL döneminde yapılan hatalar sonucudur' demek doğru olur mu?
Elbette geçmişte yapılan bazı hatalar insanlarımız üzerinde olumsuzluklara sebebiyet verdi. Örgüt bu durumu istismar etti ve bu istismar hâlâ devam etmektedir. İnsanın olduğu her yerde hata vardır. Önemli olan hukuk devletinde yapılan hataların sistematik ve kurumsal olmamasıdır. Maalesef yapılan bu hatalar illegalitenin ekmeğine yağ sürdü. Bizim şimdiki görevimiz kimi yanlış uygulamalardan kaynaklanan ve hafızaların karanlık labirentlerinde tutulan kırgınlıkları gidermek. Başka bir ifadeyle devlet ile bölge halkı arasında güvene dayalı bir anlayış tesis etmek.
Bölge halkının güveninin kazanmak için neler yaptınız?
5233 Sayılı Kanun kapsamında, terörden zarar gören vatandaşlarımıza şimdiye kadar yaklaşık 274 milyon TL'lik ödeme yaptık. Sadece 2012 yılının ilk 5 ayı itibarıyla 154.880 kişiye yaklaşık 35 milyon TL'lik sosyal yardımda bulunduk. 2011 yılı itibariyle nüfusumuzun yarısından fazlası yeşil kart uygulamasından yararlandı. Kimi yetersizlikler dolayısıyla kendini mağdur hisseden ve bu nedenle devlete olan inancı zayıflayan vatandaşlarımıza şefkat elini uzattık ve eskiden gösterilmeyen ilgiyi gösterdik. Yapay bir sorun olmaktan öteye geçmeyen ayrımcılık algısına izin vermedik. Amacımız, devlet ile yurttaş arasındaki vatandaşlık bağını ve aidiyet duygusunu güçlendirmek, birlikte yaşama iradesini hâkim kılmaktır.
Bugün gerçekleşen terörle mücadele ile OHAL dönemi arasında bir kıyaslama yapsanız arada nasıl bir fark var?
O yıllarda terörle mücadelenin başlangıçta salt bir güvenlik sorunu olduğunu düşünenler olmadı değil! Ancak kısa sürede terör sorununun aslında içinde birçok farklı parametreyi barındırdığı kanaatine varıldı. Terörle yapılan mücadele zaman için adeta evrim geçirdi. Tabii bunda, terör örgütünün yıllar içinde hem eylem hem söylem hem de stratejik açıdan geçirdiği değişimin de etkisi oldu.
Terör örgütü nasıl bir evrim geçirdi?
Başlangıçtaki temel faaliyet alanı kırsal bölgeler olan örgütün, kentlere gerçekleşen göç olgusunu istismar edebileceğini fark ederek eylemlerini şehir merkezlerine de taşıdığı kamuoyunun malumudur. Bu bakımdan bugün için koşullar tamamen farklılaşmıştır elbette ki mücadele yöntemi de.
Peki mücadele yöntemi nasıl bir değişime uğradı?
Güvenlik birimleri zaman içinde terör örgütün hem hedef kitlesini iyi tanıdı hem de tecrübe kazandı. Siyasi irade de bunun paralelinde aşağıdan gelen kimi toplumsal beklentilere duyarsız kalmadı. Farklı nedenlerle örgüte sempati besleyen insanların da zamanın aşındırdığı kimi hasletlerimizden ayrı düşünülmemesi gerektiği; istismarla kafası karışanların er geç doğru yolu bulacağı kanaatindeyim.
Çözüm noktasında AK Parti ve CHP arasında gerçekleşen terör zirvesinde gündeme getirilen komisyondan beklenen yarar elde edilebilir mi?
Parlamentodaki değişik siyasi partilerin terörle mücadele stratejisinde fikir alışverişinde bulunmaları önemli ve anlamlıdır. Bu konuda iş birliğine gidilmesi, strateji belirlenmesi hayati önem taşımaktadır. Bu yaklaşım, terörle mücadeleyi etkinleştirdiği gibi, sorunların bertaraf edilmesine katkı sağlar. Bizim işimizi de kolaylaştırır. 30 yıldır devam eden terörle mücadele sürecine, kronik hale gelmiş bir sorunun çözümüne üst düzeyde ve en geniş katılımla katkı sunulması, çözüme destek çıkılması açısından önemlidir.
2011 yılındaki KCK tutuklamalarından sonra vatandaşın rahatladığı ve devlete olan güvenin arttığı belirtiliyor. Gerçekten bölgede bir rahatlama oldu mu?
Şöyle düşünmek lazım. Birileri eline silah alıp dağa çıkmış sonra devlet otoritesine başkaldırdığı gibi tazyikle insanları sindirmek için her türlü yolu denemekten çekinmemişse bu tür yapılanmalara karşı hukuki önlemlerin alınması kaçınılmazdır. Adli makamların bu husustaki işlemlerinin isabet dereceleri ile ilgili elimde bir ölçüm aleti yok ama biliyorum ki hiç kimse durup dururken içeri alınmaz! Malumunuz Şırnak Belediye Başkanı da şu an tutuklu. Diğer yandan KCK operasyonları bölge halkını rahatlattı. Kürt kardeşlerimizden gelen tepkiler de bu yönde! Ancak Belediye Başkanı Ramazan Uysal ile ilgili aynı şeyleri söyleyemem. Uysal'ın durumu, Şırnak kamuoyunda şaşkınlıkla karşılandı. Tabiî ki hukuk; algıya göre değil, delillere göre işlemektedir.
Örgüte katılımın son günlerde arttığı söyleniyor...
Örgüte katılımların arttığına ilişkin elimizde hiçbir veri yok. Aksine örgütteki gayri insani ve antidemokratik uygulamaları gördükten sonra güvenlik güçlerimize teslim olan gençlerimizin sayısı her geçen gün artmaktadır. Son iki yıllık zamanı esas alacak olursak yaklaşık 162 kişi güvenlik güçlerimize kendiliğinden teslim oldu. Öte yandan bir kriter olması bakımından ifade etmek gerekirse örgüte katılım konusunda ailelerin yaptıkları kayıp müracaatları önem arz etmektedir. Bu çerçevede son iki yıldaki kayıp müracaatı 36'dır. Tabi bu sayıda küçük sapmalar olabilir. Ama yine de bizim açımızdan objektif bir kriterdir bu. Örgüte katılımların engellenmesi için biraz önce de ifade ettiğim gibi bütün arkadaşlarımız özveriyle çalışmaktadır.
Uludere olayının milat olduğu ve bölge halkında kırgınlıklar yarattığı, bunun da kırılmalara yol açacağı yönünde iddialar var. Katılıyor musunuz?
Kanaatimce, Uludere olayından en fazla Sayın Başbakan müteessir oldu. İlk günden itibaren bu müessif olayda hayatını kaybedenlerin ailelerinin maddi ve manevi yönden mağduriyetlerinin giderilmesi için 'Ne yapılması gerekiyorsa yapın' diye bize talimat verdi. İnsanların; bir değerlendirme hatası sonucunda ölmesinden duyulan tepki anlaşılabilir bir şey. Fakat birilerinin gidip insanların acılarını istismar ederek, belli kişilere belli cümleler ezberleterek ilgisiz kişi ve kurumlara yönelik ithamkâr söylemler yayması provokasyondan başka bir şey değildir! Daha önceleri Uludere'nin kırsalında kadın, yaşlı, bebek demeden PKK tarafından katledilen 172 kişi için neden sustular? Yine aynı bölgede yaralanan 332, kaçırılan 274 Uludereli için aynı istismar çevrelerinin sessiz kalması dikkat çekici değil mi? Şunu belirtmeliyim ki halkımız sağduyuludur. Bu dolduruşlara gelmez
'PKK, Uludere olayını kullandı' diyorsunuz yani...
Kesinlikle. İllegal yapılar, Uludere olayını orta ve uzun vadede içerde ve dışarıda hükümetin aleyhinde kullanmak için kararlı bir faaliyet içindeler. Bölgeye ailece yaptığımız ziyaretlerde mağdur ailelerin 'devleti ve milleti karşı karşıya getirmek isteyenler var' şeklindeki feveranları hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır. Mağdur aileler; illegal veya legal kişi ve kuruluşların kendi durumlarını istismar etmelerinden gün gittikçe daha fazla rahatsız olmaktadırlar. Mağdur vatandaşlarımızın yüreklerindeki acının azaltılması, kafalarındaki soru işaretlerinin giderilmesi için herkes üstüne düşeni etkili bir şekilde yapmalıdır.
ABD Dışişleri Bakanı Clinton, 'Biliyoruz ki iş sadece teröristleri savaş alanında yok etmekle bitmiyor. Terör örgütlerinin ideoloji ve cazibesini azaltmamız gerekiyor. Özellikle gençler için, kadınlar için de önemli şartlar sağlamak lazım' demişti. Gerçekten de PKK'yı ideoloji ve cazibe merkezi olarak gören bir kesim var mı?
Sanırım kimse dağı ve dağdaki hayatın insan için cazibe merkezi olduğunu söyleyemez. Muhtelif etnik gruplara sahip olan birçok dünya ülkesinde ayrımcılığın en kesif olduğu dönemlerde bile farklılıklar terörist olmak için yeterli ve geçerli bir neden olmadı. Oysa bize gelince, onlarca yıldır uluslararası büyük güçlerin adeta cerrahi ihtisas coğrafyasına dönüşen Ortadoğu'daki farklı etnik gruplara ait muayyen sorunlar ihtiyaç duyulduğunda yeni bir kostüm giydirilerek sahneye çıkarıldı. Terör sorununun önemli bir damarının buradan beslendiğini belirtmekte yarar var. Özellikle dezavantajlı 7-15 yaş arasındaki çocuklarda öteki algısını yaratmak için ideolojik propagandalarla mütemadiyen "siz öte-kisiniz, dilinizi konuşamıyorsunuz, kültürünüzü yaşayamıyorsunuz" denilerek kendi çapında başarılı sayılabilecek yönlendirmeler yapıldı. Zaman içinde öteki algısına inandırılmış Kürt kardeşlerimize hangi hizmet götürülürse götürülsün, oluşturulmuş mağduriyet hissinden dolayı hizmet eliyle elde edebilecek olumlu sonuçlara ulaşılmakta sorun yaşandı. Bu hissiyatın oluşmaması için tedbir almak lazım. Sadece dağa gitmeyi engellemeye yönelik değil, insanın tabiatında var olan ve hayatı anlamlı kılan özgürlükler kamu otoriteleri tarafından sağlanmalıdır.
© Tüm hakları saklıdır.