Gündem

Sınır Tanımayan Doktorlar'dan Dr. Gianfranco De Maio: İşkence gören, onurunu yitirdiğini hisseder

"İşkence, kişinin başka insanlarla dengeli ilişkiler kurma beceresine karşı saldırıdır"

04 Temmuz 2018 12:26

İtalya'da, işkence gören insanları tedavi eden merkezde çalışan doktor Sınır Tanımayan Doktorlar'dan Gianfranco De Maio, işkencenin insan üzerinde bıraktığı travmatik etkileri ve tedavi yöntemlerini anlattı. Dr. Gianfranco, "İşkence ve kötü muamele, kişinin başka insanlarla dengeli ve anlamlı ilişkiler kurma beceresine karşı saldırıdır. İnsanların başkalarına duyduğu güven zedelenir ve bundan dolayı, işkence görmüş kişiler insanlık onurunu yitirdiklerini hissederler" dedi.

Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) bünyesinde 17 yıldır görev yapan Doktor Gianfranco De Maio, 2015’ten beri Sınır Tanımayan Doktorlar’ın işkence görmüş insanlara Roma’da hizmet veren rehabilitasyon merkezinde yürütülen tıbbi faaliyetlerden sorumlu. Amacının, “İşkencenin açtığı görünür ve görünmez yaraları tedavi etmek” olduğunu söyleyen Gianfranco De Maio, İtalya’daki merkezin çalışma şeklini, işkencenin insan üzerinde bıraktığı travmatik etkileri ve tedavi yöntemlerini BirGün’den Mustafa Mert Bildircin'e anlattı. 

De Maio'nun söyleşisi şöyle: 

» MSF işkence ve kötü muamele görmüş insanlar için neden özel merkezler açıyor? Bu insanların normal bir hastanede tedavi görmeleri mümkün değil mi?

Bazı insanlar göç ederken geçtikleri ülkelerde veya göç ettikleri ülkede kötü muamele görüyor, bazıları da kendi ülkelerinde zulüm, işkence ve istismara maruz kalıyor. İşkenceyi yaşamış insanlarla yıllar süren çalışmalarımızda gördük ki bu sadece fiziksel bir sağlık sorunu değil. İşkence, fiziksel sağlık üzerinde de sonuçları olan sosyolojik ve antropolojik bir mesele. İşkencenin açtığı yaraların bir kısmı görünüyor, bir kısmı ise görünmez yaralar. Yaklaşımımız, insanların başkalarıyla yeniden sosyal ilişki kurmasına yardım etmek üzerine kurulu. İşkence ve kötü muamele, kişinin başka insanlarla dengeli ve anlamlı ilişkiler kurma beceresine karşı saldırıdır. İnsanların başkalarına duyduğu güven zedelenir ve bundan dolayı, işkence görmüş kişiler insanlık onurunu yitirdiklerini hissederler.

Bu nedenlerle farklı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Tedavide gerçekten disiplinlerarası bir yaklaşıma ihtiyaç var. Tıbbi müdahale tek başına yeterli değil, psikolog müdahalesi yeterli değil. Burada sosyal ve hukuki sorunlar da ele alınmalı. Biz rehabilitasyon merkezlerinde bunu sunabiliyoruz ve bence başarılı da oluyoruz.

» MSF’nin disiplinler arası yaklaşımını açıklayabilir misiniz?

Merkezlerimizde beş kişilik ekipler halinde çalışıyoruz. Her ekip bir doktor, bir kültürel aracı, bir sosyal çalışmacı, bir fizyoterapist ve bir psikologdan oluşuyor. Bunların her biri hastayla önce tek başına konuşuyor, ardından beşi bir araya gelerek hastanın ihtiyaçlarını hep birlikte değerlendiriyor ve uygun bir tedavi programı düşünüyorlar. Mesela doktor, sosyal çalışmacının fikrine göre kendi düşündüğü tedavi programını değiştirebilir. Fizyoterapi, hukuki danışma, tıbbi tedavi vb. bireysel seanslara başlanmadan önce, hastanın tedaviye dair görüşünü, istek ve beklentilerini soruyoruz. Amacımız işkence görmüş kişinin bağımsızlığını yeniden kazanması.

» Hastalara nasıl ulaşıyorsunuz?

Örneğin Roma’da, İtalya’ya yeni gelen mülteci ve göçmenlerle çalışan kamu kurumlarıyla temasımız var, onlar hastaları MSF’ye yönlendiriyor. Bazı yerlerde, mesela Meksika’da, özel kuruluşlarla ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile çalışıyoruz. Artık bu çalışmalarımızdan pek çok insanın haberi olduğu için hastalarımızın kendileri de bize geliyor.
 

» İşkencenin, fiziksel etkisinin ötesinde ne anlama geldiğini açıkladınız. İşkence yaşamış kişilerin kendilerinin işkencenin ne olduğuna dair duygu ve düşünceleri ile ilgili neler anlatabilirsiniz?

Bu ilk başta çok çarpıcı geliyor insana, çünkü hastalar işkenceyi çok soğuk ve uzak bir şekilde, sanki kendilerinden değil de başka birinden söz eder gibi anlatıyorlar. Bir savunma mekanizması bu. Yaşadıklarınızı atlatmak istiyorsunuz, dolayısıyla onunla aranıza mesafe koyuyor, kendinizi ondan uzaklaştırıyorsunuz. Konu cinsel şiddet olabilir, ama siz onu, sizi ilgilendirmeyen bir şeymişçesine ele alıyorsunuz. Ama bu sadece ilk adım. Hasta açılmaya başladıktan sonra bazen yaşadıklarını çok etkileyici bir şekilde anlatabiliyor. Bazen adeta transa giriyor, sanki geçmiş tam şu anda yaşanıyormuş gibi davranıyor ve “İşte geldiler, yine peşime düştüler, durdur onları” gibi şeyler söylüyorlar.

» Böyle kritik bir durumda doktor veya terapist nasıl davranıyor?

Bazen terapistin de hastaya katılması ve gerçekten işkenceciler oradaymış gibi davranması gerekebilir, terapist, “Derhal durun” diyebilir. Hastaya işkenceci sahiden oradaymış gibi gelir. Bazı seanslarda üç sandalyemiz olur. Biri hasta için, biri terapist için, biri de orada olmayan işkenceci içindir, böylece işkencecinin amacını anlamaya çalışırız. İşkenceden sonra hayatta kalan kişinin acısını hafifletmenin yollarından biri, işkencecinin neden böyle yaptığını, onun mantığını kavramaya çalışmaktır. “Neden beni soydular, onurumu kırdılar? Neden çıplak ayaklarımın tabanını kırbaçladılar? Neden parmaklarıma, genital organıma elektrot bağladılar?” Bunlar, yaşanan şeyin rasyonelleştirilmesine, anlamlandırılmasına yöneliktir. Amaç, hayatta kalanın, yaşadığı işkence ve istismarın kendi suçu, kendi hatası olmadığını görmesidir. Hayatta kalanların pek çoğu bunun kendi suçları olduğunu, yaptıkları bir şey yüzünden bunu “hak etmiş” olduğunu sanır. Çünkü işkencecinin verdiği mesaj budur: “Sen hainsin, sen şu siyasi partiyi tutuyorsun, dolayısıyla bu kötü muameleyi görmeyi hak ediyorsun, bu senin suçun.” Bu ruh halinden kurtulmak için, orada olmayan işkenceciyle yüzleşmeniz gerekir.

» Tedavi süreçlerinde karşılaştığınız ilginç örnekler var mı?

Bir hastamız, yaşadığı kabul merkezinde sürekli aldığı kötü kokudan rahatsızlık duyduğunu söylüyordu. Bu bazılarına anlamsız gelebilir, oysa aldığı koku, onun Libya’da işkence gördüğü yerin kokusuyla aynı kokuydu. O koku ona, gördüğü şiddeti ve zulmü tekrar hatırlatıyordu. Bu bizim çözebileceğimiz bir konuydu, ilgili kişilerle görüşüp o kokuyu yok etmelerini istedik. İnsanlar ruh sağlığı bakımından muazzam bir baskı altındalar. Biz onların, üzerlerindeki baskıyı yavaş yavaş çözmesine, parça parça akıp gitmesine izin verme imkanını sunuyoruz. Kabul merkezindeki koku gibi küçük bir şeyi halletmek bile hastanın başkalarına yeniden güven duyabilmesine yardımcı oluyor. İntihar düşüncesinden, kâbuslardan, saldırganlık ve çaresizlik hissinden uzaklaşıyorlar. Kendi güçlerine, kendi yapabilecekleri şeylere yeniden inanmaya başlıyor ve güvenlerini geri kazanıyorlar.

Kimi zaman, hastayı taburcu etmeden önce, sürecin sona ermesi onuruna bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin, pek çok kişi gibi uzun ve zorlu bir mültecilik yolculuğu geçiren bir hastamıza ekipçe, renkli bir bavul almıştık. Bu onun hayatında artık yeni bir dönemin başladığını ifade ediyordu. Yeniden bağımsız olduğu, yeni ve olumlu sosyal ilişkiler kurabildiği bir dönemdeydi artık. Hastamız bu jestin anlamını gayet açık bir şekilde kavradı ve çok duygulandı. Çektiği acıyı tanıdığımızı, böylece artık bu noktadan ayrılıp yoluna devam edeceğini anlayarak iki saat boyunca ağladı.