Milliyet gazetesi Abbas Güçlü, tıp ve hukuk gibi bölümlerde devlet üniversiteleriyle vakıf üniversiteleri arasındaki puan farkına dikkat çekerek, “Üniversite sınavında 500’üncü olmuş bir öğrenci ile 35 bininci olmuş bir öğrenci arasındaki fark, tıp 6 yıllık eğitimi süresince asla kapanmamaktadır. Bunu, burslu ve paralı okuyan öğrenciler arasındaki başarı farkında ve ihtisas sınavlarında (TUS) kolayca görmek mümkündür” dedi.
Abbas Güçlü, yazısında “Sorun şu ki bütün öğrenciler mezun olduklarında ilaveten hiçbir yeterlilik sınavına girmeden, doğrudan hasta tedavisi yapma hakkına sahip olmaktadırlar. Sınıf geçme notunun 100 üzerinden 60 olduğu bir sistemde, bilmesi gereken asgari bilginin yüzde 60’ını bilen öğrenciden hekim olur mu?..” ifadesine yer verdi.
Abbas Güçlü’nün Milliyet gazetesinin bugünkü (6 Ağustos 2014) nüshasında yayımlanan, “Eğitimde paranın gücü ve cevap aranan sorular” başlıklı yazısı şöyle:
‘Eğitimde paranın gücü
ve cevap aranan sorular’
Başlığı görüp de paranın gücü nerede yok ki eğitimde de olmasın diyenleriniz çıkabilir. Çok haklılar. Olmasına da karşı değiliz. Ama eğitim, yargı, hekimlik gibi bazı alanlar var ki öncelik parada olmamalı. Fırsat eşitliği ayaklar altına alınmamalı. Ama bu, kesinlikle paralı eğitime karşıyız anlamına da gelmemeli. Tam aksine, özel öğretim kurumlarının sayısı çok daha fazla artırılmalı ki devletin sırtındaki yük azalsın. Ayrıca, paralı eğitim kurumlarına da, her ne kadar içlerinde öyle olanlar bulunsa da, denize nazır, diploma hazır mantığıyla bakılmamalıdır. Çok iyi biliyoruz ki hem ülkemizin hem de dünyanın en iyi öğretim kurumlarından pek çoğu paralı olanlardır.
İşte bu noktada asıl irdelenmesi gereken konu, paralı eğitim ya da paranın eğitimdeki gücü değil, elde edilen sonuçtur. Eğer paranın gücü, daha fazla öğrenciye öğrenim olanağı sağlıyorsa bunu alkışlamak gerekir. Ama eğer, kalite erozyonu yaratıyorsa bunu sorgulamak da hepimizin görevi olmalıdır...
Avantaj mı, yoksa?..
Vakıf üniversiteleri ile devlet üniversiteleri arasındaki puan farklılıkları milyonlarca genci isyan ettiriyor.
Örneğin birkaç puan daha alsa İstanbul’daki parasız devlet tıp fakültelerinden birine girebilecek bir öğrencinin, kendisinden 100 puan daha düşük bir puanı olan arkadaşının, vakıf tıp fakültelerinden birine girdiğini duyduğu andaki ruh halini düşünün!..
Bu durum, öğrencileri olduğu kadar anne babaları da kahrediyor. Keşke paramız olsaydı da çocuklarımıza biz de bu olanağı sunabilseydik ezikliği yaşatıyor...
Allah’tan vakıf üniversitelerinin cömertçe sundukları burslar var da bu tansiyon bir ölçüde azalıyor. Yoksa adaletsizlik çok daha üst noktalara gelebilirdi...
Parası olan istediği yerde okuyamaz mı, elbette okuyabilir.
Vakıf üniversitelerinin sayısı daha fazla artırılamaz mı, elbette artırılmalıdır.
Üniversite kontenjanları çok daha fazla yükseltilse iyi olmaz mı, elbette daha iyi olabilir.
Daha fazla öğrenim kurumu açmanın ve daha fazla gencin, daha fazla eğitim almasının ne zararı olabilir ki? Ama bu noktada önemli olan, kamuyu ilgilendiren alanlarda örneğin tıp, hukuk, eğitim, mühendislik gibi alanlarda, bu görevi ifa edecek olanların, vakıf, devlet gözetmeksizin tüm üniversite mezunlarının, yeterlilik sınavına alınmaları gerekir. Hem de her 5 yılda bir yenilenmesi koşuluyla.
İşte o zaman hem yaşam kalitemiz yükselir hem de yargı, eğitim, mühendislik, siyaset, çok daha az tartışmalı hale gelir...
Çözüm ne?
İşte size bu konuda gelen iki çarpıcı mail:
“Uzun yıllar, hem devlet hem de vakıf üniversitesine bağlı tıp fakültelerinde öğretim üyeliği yapmış olan bir kişi olarak, bu konudaki fikrimi iletmek istiyorum.
İyi bir tıp eğitimi için, çok çalışkan bir öğrenci olmanın yanında yeterli sayıda öğretim üyesi ve yeterli sayıda ve çeşitlilikte hastası olan bir eğitim ve araştırma hastanesi de gerekir. Ama ne yazık ki öğrencilerin çoğunun parayla okuduğu vakıf üniversitelerinin bir bölümü bu özelliklerden yoksundur.
Üniversite sınavında 500’üncü olmuş bir öğrenci ile 35 bininci olmuş bir öğrenci arasındaki fark, tıp 6 yıllık eğitimi süresince asla kapanmamaktadır. Bunu, burslu ve paralı okuyan öğrenciler arasındaki başarı farkında ve ihtisas sınavlarında (TUS) kolayca görmek mümkündür.
Sorun şu ki bütün öğrenciler mezun olduklarında ilaveten hiçbir yeterlilik sınavına girmeden, doğrudan hasta tedavisi yapma hakkına sahip olmaktadırlar. Sınıf geçme notunun 100 üzerinden 60 olduğu bir sistemde, bilmesi gereken asgari bilginin yüzde 60’ını bilen öğrenciden hekim olur mu?..”
Cevap aranan sorular...
“Yazınızı ilgi ve şaşkınlıkla okudum. Aklıma takılan birkaç konuyu size sormak isterim:
1- Üniversite sınavları zekâ testi midir?
2- İlk yıl sınavı kazanamayıp ertesi yıl devletin tıp ve mühendisliklerini kazananların aklı ve zekâsı bir yılda artmış mıdır?
3- Türkiye’de ilk ve orta eğitim adaletli midir?
4- Bu yıl, oğlum yüzde 50 burslu mühendislik kazandı. İddia ediyorum çok iyi bir mühendis olacak.
5- Vakıf üniversitelerindeki yüzde 50 bursluluk her ne kadar mali külfet yaratsa da bana göre fırsat eşitliğine köstek değil katkı sağlamaktadır, ne dersiniz?”
Özetin özeti: Çok önemli bir konu ve tartışmaya devam...