ABD'nin Pittsburgh kentindeki bir Sinagog'a düzenlenen saldırıda 11 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından ülke basınında giderek yaygınlaşan nefret söylemi ve yabancı düşmanlığını körükleyen gelişmeler tartışılıyor.
New York Times gazetesinin 'ABD'yi zehirleyen nefret' başlıklı başyazısında, "Bu ülke nereye gidiyor? Artık kendi evimizde, okullarımızda, en kutsal saydığımız yerlerde bile güvende olamayacak mıyız?' soruları soruluyor.
Sinagog saldırısının, eski başkanlar Barack Obama ve Bill Clinton dahil çok sayıda Demokrat Partiliyi ve Başkan Donald Trump karşıtını hedef alan bombalı paket olaylarının hemen ardından geldiği hatırlatılıyor.
New York Times yazısında iki olayın birbirinden bağımsız olmasına karşın, saldırıları düzenleyenlerin benzer şekilde sosyal medyadaki nefret söyleminden beslendiği, internet üzerinden benzer öfkeleri paylaşan kişilerle temasa geçtiği vurgulanıyor.
'Peki ne yapılabilir?' sorusunun sorulduğu yazıda, "Elbette sağduyulu bireysel silahlanma yasaları, Yaşam Ağacı Sinagogu'na düzenlenen saldırının benzerlerinin bu kadar kişiyi öldürmesinin önüne geçebilir, AR-15 tipi otomatik tüfeklerin satışı yasaklanabilir. Ancak bu nefretin donanım kısmı. Yazılım kısmı ile, yani hızla yayılan nefret söylemi ile, mücadele etmek daha zor" deniyor.
ABD'nin nefret söyleminin karşısında duracak iyi niyetli, sağduyulu açıklamalara ihtiyacı olduğunu söyleyen New York Times, "ABD bu tür sağduyulu açıklamalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Özellikle de ülkenin liderlerinden bu tür konuşmalara ihtiyaç var" diyor.
Trump'ın son saldırılar sonrasındaki tutumu ele alınan yazıda, "Başkan Trump'ın hem bombalı paket eylemlerini hem de Sinagog saldırısını kınaması cesaret verici. Ancak hemen arkasından seçim kampanyası için yola devam edip destekçilerine hitap ederken rakiplerini ve kendisini eleştirenleri aşağılamaya devam etmesi de bir o kadar hayal kırıklığı yaratıyor" yorumu yapılıyor.
New York Times başyazısı "Amerika'nın karanlık çatlakları arasında yaşayan aklını kaçırmış insanlar her zaman vardı. Toplum bu insanları ne kadar kınarsa kınasın zehirli fikirler üretmeye de devam edecekler. Ancak bu ürkütücü zamanlarda iyi insanlardan daha fazla iyi konuşmalar duymamız gerekiyor. Ancak bu şekilde Amerikalılara ülkeyi bir arada tutan değerleri anımsatabiliriz" çağrısıyla noktalanıyor.
Washington Post: Pittsburgh sinagog saldırısından Trump ne kadar sorumlu?
Washington Post yazarı Julia Ioffe ise 11 Yahudinin hayatını kaybettiği sinagog saldırısı ile ABD Başkanı Trump'ın açıklamaları arasında bir bağ olup olmadığını sorguluyor.
"Siyasi retorik önemlidir ve Başkan'ın Yahudiler konusunda söylediği bir dizi talihsiz söz var" denen yazıda, siyasi liderlerin sorumluluktan kaçmak gibi bir lüksünün olduğu ifade ediliyor:
"Demagog politikacılar, siyasette suçluluk payının oldukça dolambaçlı olduğunu iyi bilirler. Belgelenmiş ve devlet tarafından yürürlüğe konmuş katliamlar olmadığı sürece net bir talimatları yoktur. Buna ihtiyaçları da yoktur. Onlar gündemi belirlerler ve günün sonunda başka birileri bu pis işleri onlar adına yapar. Demagogların ise parmaklarını bile yerinden oynatmaya ihtiyacı kalmaz.
"2014'te Kırım'ın Rusya tarafından ilhakı sonrasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de öylesine zehirli bir atmosfer oluşturmuştu ki, 2015'te muhalif gazeteci Boris Nemtsov Kremlin duvarlarının dibinde öldürüldüğünde herkes bunu aşırı kutuplaşmanın bir sonucu olarak yorumlamayı tercih etmişti. Sanki bu kutuplaşma Putin'in yarattığı bir şey değil de, dönem dönem yaşanan bir hava olayıydı.
"Ama mesaj yerine iletilmişti: Muhalefet etmek tehlikeli bir işti. Belki Putin Nemtsov'un suikasti emrini vermemişti. Ama Rusya'nın önde gelen isimleri, gelişmelerden çok da rahatsız olmadığını açıkça görebiliyordu."
CNN: İnkâr edemeyeceğimiz iç terör tehdidi
CNN televizyon kanalının Ulusal Güvenlik Analisti Peter Bergen ise kaleme aldığı makalede "Demokrat Parti'nin önde gelen isimlerine ve bir Yahudi olan George Soros'a gönderilen bombalı paketler yeterli hatırlatmayı yapmadıysa, Pittsburgh'daki sinagoga düzenlenen saldırı, Yahudi düşmanlığı ve iç terör tehdidinin ne denli ölümcül olduğunu gösterdi" yorumunu yapıyor.
Bergen yazısında, "11 Eylül bombalamalarından bu yana Amerikalılar 'terörizm' kavramına 'cihatçı terör' gözlüğünden bakmaya alıştılar… Ancak Pittsburgh saldırısıyla birlikte 11 Eylül'den bu yana ABD'de aşırı sağcıların düzenledikleri terör saldırılarında ölenlerin sayısı 86'ya yükselmiş oldu. Aynı dönemde cihatçı teröristlerin saldırılarında 104 kişi hayatını kaybetti" diyor.
ABD'nin 'iç terörü' federal bir suç olarak sınıflandırmaya başlaması gerektiğini belirten Bergen, bunun önemli bir mesaj olacağını ifade ediyor ve "Siyasi şiddetin tüm türlerinin kabul edilemez olduğunun gösterilmesi gerek" ifadelerini kullanıyor.