“Türkiye’ye hep beraber kaçak gelmiştik. Sonra eşim de beni ve üç çocuğumu bırakıp Avusturya’ya kaçtı. Ben de Avrupa’ya gitmek için gün sayıyorum.” 36 yaşında, üç çocuk annesi Azize, doğup büyüdüğü Suriye’yi ardında bıraktıktan sonra Türkiye’den de gitmek istediğini böyle anlatıyor.
43 yaşındaki Mahmud Bey de Suriye’de elektronik mühendisiyken şimdi Ankara’da öğretmenlik yapıyor. “Türkiye’ye sığındım ama mülteci hakkını elde etmem için Avrupa’ya gitmeyi çok istiyorum. Her yolu deneyeceğim” diyor. Avrupa’da kendi mesleğini yapabileceğini, daha iyi koşullarda yaşayabileceğini düşünüyor. Azize Hanım ve Mahmud Bey, Türkiye’de Avrupa rüyası gören binlerce sığınmacıdan sadece ikisi. Avrupa Birliği ve Türkiye, Suriye’den gelen göç dalgasını kontrol etmek için formül geliştirmeye çalışsa da Türkiye'den sonra Avrupa’ya gitmek isteyen sığınmacı sayısı her geçen gün artıyor.
Örnek Mahallesi, Ankara’da yaşayan 80 bin mültecinin yüzde 80'inin kaldığı kocaman bir mahalle. Şehir merkezine 20 dakikalık uzaklıktaki bu mahalle, küçük bir Suriye havasında. Sağlık ocağındaki, okuldaki, marketlerdeki tabelalarda Arapça yazılar var. Sanki Suriye’den Türkiye’ye kaçarken ülkelerini de beraberlerinde getirmişler gibi. Suriyelilere güzel bir yaşam alanı açılmış gibi görünse de onlar, hayatlarından memnun değil.
11 dernek ve vakıf, bir çatı altında toplanıp Ankara Yardım ve Dayanışma Platformu’nu oluşturmuş, Örnek Mahallesi’ndeki Suriyelilere düzenli yardım ediyorlar. Platformun koordinatörlüğünü de yine bir Suriyeli sığınmacı Asım Halil yapıyor. “İnsan, yaşadığı duruma göre hayaller kurar” diyen Halil, Örnek Mahallesi’nin kentsel dönüşüm çalışmaları nedeniyle boşaltılmışken, zamanla sığınmacıların yerleştirildiği büyük bir alana dönüştüğünü anlatıyor. Mahalledeki tüm Suriyelilerle yakından ilgilenen Asım Halil, sığınmacıların Türkiye’den neden memnun olmadığını da “Suriye’den çıkarken, kafalarda sadece –canımızı kurtaralım-düşüncesi vardı. Türkiye’ye geldiler. Zamanla eğitim, sağlık olanaklarına kavuştular ama bir türlü mülteci hakkını elde edemediler. Türkiye’ye yerleşemedikleri için de kafalarında Avrupa rüyası büyüdükçe büyüdü. Çünkü Avrupa’da daha fazla refah içinde yaşayacaklarını düşünüyorlar. Ve bunun için de her şeyi göze alıyorlar” sözleriyle anlatıyor.
“Bir kere çıktık yola…”
Ankara’ya gelen her Suriyeli sığınmacının bir ‘Yabancı Tanıtma Belgesi’ var. Bu belgeyle sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanıyorlar ama örneğin ilaç alamıyorlar. İstanbul’daki sığınmacılara ilaç da verildiğini söylüyor Asım Halil ama sığınmacılar için durumun her yerde aynı olmadığını ekliyor. Asım Halil, sığınmacıların temel beklentisini de “İnsanlar sabit bir gelir istiyor. Geleceği görmekten yanalar. O yüzden ulaştıkları her yardıma geçici gözüyle bakıyorlar ve Avrupa’da her şeyin daha iyi olacağını düşünüyorlar” diye anlatıyor.
İmar Bey’le Örnek Mahallesi’ndeki Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu’nda tanışıyoruz. Suriye’de yaptığı avukatlık mesleğini Türkiye’de sürdürememek onu çok üzüyor. Şimdi öğretmenlik yapıyor. Hedefini de açık açık “Avrupa’ya gideceğim” diye söylüyor. Ona göre Avrupa’da mülteci hakkını kazananlar hem kendi mesleklerini yapma şansına kavuşuyor hem de ciddi devlet yardımı alıyor. Ailesinden 5 kişinin Avrupa’ya kaçak yollardan ulaşmayı başardığını söyleyen İmar Bey, “Bir kere Suriye’den çıktık, Avrupa’ya ulaşmak için de her yolu deneyeceğiz” diyor. Türkiye’de mülteci hakkı kazanmanın neredeyse imkânsız olduğunu ve bu yüzden Türkiye’ye bir türlü yerleşemediğinden yakınan İmar Bey, “Bu okulda Türk ve Suriyeli öğrenciler bir arada. Oysa Suriyelilerin kendi okullarına ihtiyaçları var. Birleşmiş Milletler, bizim gibi fahri öğretmenlere ayda 600 lira maaş veriyor ama biz bu maaşların geçici olduğunu düşünüyoruz” diyor.
“İyi ki Avusturya’ya kaçtı”
3 çocuklu Azize Hanım’ın evine Asım Bey ve Türk Kızılay’ı sorumlularından Nedim Çalapkulu ile misafir oluyoruz. 3 çocuğu ile birlikte iki odalı bir gecekonduda yaşayan Azize Hanım’ın her şeyi var gibi görünüyor ama mutlu değil. “Çünkü ben Suriye’de Sağlık Bakanlığı’nda memurdum. Ama burada çalışma iznim yok. Eşim de Avusturya’ya kaçtı. Beni arıyor ara sıra ve orada oturma izni alınca bizi de götüreceğini söylüyor. Ölüm tehlikesi atlattı kaçmak için ama kaçtı. İyi ki de kaçtı. Biz de gitmek istiyoruz” diyen Azize Hanım bize Suriye kahvesi ikram ettikten sonra hayatında eksik olan şeyi de “Bizim en büyük sıkıntımız büyük bir belirsizlikte yaşamamız. Bu belirsizlik insanı zaten öldürüyor. Türkiye’de ucuz işgücü olarak görüldüğümüzü de herkes biliyor” sözleriyle anlatıyor.
Bu sırada evin en küçük çocuğu, 4-5 yaşlarındaki Reyhan geliyor. Bize “Nasılsınız, iyi misiniz” diye soruyor. Suriyeli elektronik mühendisi ama Ankara'da öğretmenlik yapan Mahmud Bey ise “Türkiye’ye misafirperverlik için teşekkür borçluyuz. Bizi yanlış anlamayın ama biz daha iyi, daha sağlam hayat koşulları istiyoruz. Bunun için de ölümü bile göze alıyoruz” diyor.
“Sığınmacılara yaşam alanı açmak şart”
İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır, Türkiye’nin her yerine dağılmış 2,5 milyondan fazla Suriyeliyle ilgili araştırma yapan, çözüm önerileri üreten bir isim. Çorabatır, Deutsche Welle’nin “Sığınmacılar neden Türkiye’den memnun değil. Neden Avrupa’ya gitmekte ısrarlılar. Onları Türkiye’de tutmak mümkün değil mi” sorularını yanıtlarken, sığınmacıların statüsünden kaynaklanan sorunlara dikkat çekti. Çorabatır, Türkiye’nin bu insanlara önce misafir dediğini sonra da –geçiçi koruma statüsü- verdiğini anlatırken, “Bu insanların çalışma hakları yok. Gelecekleri yok. Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nden yola çıkarak Avrupa dışından gelenlere mülteci hakkı veremiyor. Ve bugün Türkiye’de Suriyeliler aslında sığınma başvurusu bile yapamıyor” dedi.
Türkiye'nin her yerinde kalan Suriyelilerle birebir görüşmeler yaptığını anlatan Çorabatır, “Bu insanlar Suriye’nin kendileri için öldüğünü söylüyor. Onlar için tek ışık; Avrupa. Kaçak geçişler de Suriyelilerin Avrupa rüyasını körükledi. Bunu engellemenin tek yolu sığınmacılara Türkiye’de bir statü ve çalışma hakkı verilmesi. Avrupa da, daha çok insana destek sağlarsa, daha az insan en azından tehlikeye atılır. Avrupa ve Türkiye’nin bu konuları daha açık konuşması ve karara bağlaması, Türkiye’de sığınmacılara yaşam alanı açılması şart” değerlendirmesi yaptı.
Türk Kızılay’ından Nedim Çalapkulu da hemen her gün sığınmacılarla görüşüyor onlara yardım ulaştırıyor. Çalapkulu “Kendilerini evlerinde gibi hissettirmeye çalışıyoruz. İşe girip çalışanlarla, çalışamayanlarla tek tek görüşüyoruz. Türk halkının yardımlarını onlara zamanında ulaştırıyoruz. Biz, onları Türkiye’de misafir etmekten memnunuz. Umarız, onlar da istedikleri gibi bir hayat yaşarlar. Avrupa’da ya da Türkiye’de” diyor.