Türkiye’nin ilk imzacılarından olduğu İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik her türlü şiddetin engellenmesine yönelik önemli başlıklar içeriyor.
Buna rağmen, mahkemelerce zaten bugüne kadar nadiren uygulanan, neredeyse hiç uygulanmayan sözleşmenin yok sayılması için büyük bir kampanya yürütülüyor.
Kampanyalar sadece bununla sınırlı değil. Ailenin Korunması Hakkında Kanun’un değiştirilmesi, kaldırılması için de belli bir kesimin büyük ısrarı var.
Bu kampanyalar sürerken, bir yandan da hemen her gün bir kadının öldürüldüğü, saldırıya uğradığı haberleri geliyor.
Şiddet uygulayanlara yönelik uzaklaştırma kararlarının caydırıcı olmadığı, hemen her olayda ortaya çıkıyor.
Ayrıca kadına yönelik şiddet olaylarında, mağdurun yaşadıklarından kaynaklı oluşan psikolojik etkiler de hesaba katılmıyor. Bu durum, sadece “basit yaralama” suçundan dava açılmasına, şiddet görenin sıradan bir kavganın tarafı gibi algılanmasına yol açıyor.
Yaralama ve hakaret
Son örnek Ankara’dan… Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, geçtiğimiz günlerde başkentteki önemli bir yayınevinin sahibi hakkında dava açtı.
İddianamede, yayıncı Serdar K.’nin, bir süredir yanında çalışan kadını darp ettiği, “O…, seks k…” sözleriyle hakaret ettiği belirtildi.
İddianamede, Adli Tıp Kurumu Raporu’na göre, kadının, basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde yaralandığı ifade edildi. Bu nedenle K.’nin, “basit yaralama ve hakaret” suçlarından cezalandırılması talep edildi.
Olay sonrasında gittiği hastaneden verilen raporda ise kadının gözünde kanama olduğu, sağ dış kulakta kanamalı alanının bulunduğu, boyun arka kısmında, sırtında, koltuk altlarında ekimozların görüldüğü, sol kolunun arkasında ise diş izlerinin tespit edildiği vurgulandı.
Şiddet uygulanan kadın, Serdar K. ile aralarında tartışma yaşandığını, daha sonra kendisine saldırdığını anlattı.
Serdar K. ise suçlamaları reddetti.
Hacettepe Üniversitesi tarafından verilen raporda, kadında travmanın fiziki bulguları kadar ruhsal bulgularının da etkili olduğu ve ruhsal değerlendirme ile alınacak raporun ardından yaralamanın basit tıbbi müdahale ile giderilip giderilemeyeceği hususunun da değerlendirilebileceği yer aldı. Ancak bu rapora onay veren Adli Tıp Kurumu raporunda olayın psikolojik etkilerine yönelik bir bulguya yer verilmedi.
Bu yönüyle, olay şiddet eylemlerinin sadece belli bir kesimde görüldüğüne yönelik iddiaları da çürütür nitelikte. Failin görüşlerinden, mesleğinden bağımsız olarak, hesap vermeyeceğini düşündüğü an şiddet ortaya çıkabiliyor. Mağdurlar bazen hesap soruyor bazen ise susmayı tercih ediyor. Şiddeti önlemek için oluşturulan mekanizmaları yıkma çabaları sürerken, şiddet, hız kesmeden yüzünü göstermeye devam ediyor.