Gündem

Sevgili Oya Baydar, benim derdim budur

Milliyet gazetesi yazarı Ece Temelkuran Oya Baydar'ın T24'te 22.12.2009'da yayımlanan yazısına cevaben bir yazı kaleme aldı.

25 Aralık 2009 02:00

T24 - Gazeteci-yazar Ece Temelkuran, Oya Baydar'ın T24'te yayımlanan yazısına cevaben bir yazı kaleme aldı.

Oya Baydar'ın 22.12.2009'da T24'te yayınlanan yazısı

Temelkuran'ın Milliyet gazetesinde bugün (25.12.2009) yayımlanan yazısı:


Pazar günü bir yazı yazdım. Dedim ki, “Neden bu kadar çok vicdandan söz ediyor yazan çizen, aç ve öfkeli insanlara cümleler vermesi gereken insanlar? Bilenin bilmeyene borcu var. Bu, ‘Vicdanımız sızlıyor’ lafıyla ödenmeyecek bir borç. Neden artık sadece vicdanla açıklayabiliyoruz fikrimizi, bir meşruiyet damgası gibi oraya buraya vuruyoruz bu lafı?”

Vicdan kavramının potansiyel kayganlığından söz etmiştim. Her nasıl şey ise bu vicdan, TEKEL işçisinde de var, dayak diyor. Ama ona bakıp yemeğini yiyen sermayedarda da, yandan kaçıp giden devlet bakanında da var. İdeolojisizleşmenin bir sonucu olduğunu anlatmıştım. T24.com.tr’de (iyi ki!) yazmaya başlayan sevgili Oya Baydar bana cevaben bir yazı yazdı. Vicdan için “Bir sıkımlık canı olan bir sözcük” dememi yadırgadığını söyleyerek şöyle yazmış: 

“Yenilgilerimiz, yanılgılarımız üzerine düşünüyorum şimdi. İktidarda olmanın ya da iktidar savaşı vermenin vicdan özürlü kıldığı kesimleri anlıyorum. Sözüm onlara değil; sözüm kendimize: Sol siyasetlerimize, kendilerine sol sıfatını yakıştıran partilerimize, sol geçmişimize ve geleceğimize... Bizler sömürülen işçileri, ezilen halkları, ayrımcılığa uğrayanları vicdanımızla değil kafamızla ve insansız siyasetin araçlarıyla kavradık. Eksik bildiğimiz, yalan yanlış uyguladığımız sınıf siyaseti ya da sınıf mücadelesini tek tek somut insandan ve vicdandan soyutladık. İşinden atılan işçiyi, ezilen Kürdü, ayrımcılığa uğrayanı, sömürüleni, mağdur edileni, birey özne değil, iktidara gelince kurtaracağımız siyasal nesne saydık. Vicdanın, yani insanın sesinden doğmamış, siyasi taktik ya da öfkeyle sınırlı sloganlarımız kitlelere ulaşamadı, hepimizi birlikte sarıp sarmalayamadı.”

Mesele zaten bu söylem. Oya Baydar için söylemiyorum bunu, O romanlar yazdı, yazının derinliğini bir kuşağın derdini, dermansızlığını anlatmak için kullandı. Ama o kuşaktan birçok kişi sıra o günleri anlatmaya gelince hikâyenin tamamını anlatmıyor. Tastamam söylersek, kendi özeleştirileri, bir kuşağın hikâyesi haline geliyor. Oysa o deneyimle birlikte bugündeler ve şükürler olsun ki Oya Baydar başta olmak üzere içlerinden kimileri o deneyimlerden süzülenlerde konuşuyorlar. Diyeceğim şu:

Onların vicdan dediği şeyin içinde sosyalizm de var, Marx da var, sınıf mücadelesi de var ve bugün şimdi yeni dünyayla birlikte yeni parçalar ekliyorlar bu kavrama. Ama yaşam ve siyaset deneyimi, eğitimi bu denli geniş ve derin olmayanlarda aynı yerde, aynı biçimde tınlamıyor bu sözcük. Vicdan kavramının karşılığı onların kafasında aynı içerikle oluşmuyor. Sonuçta ne oluyor? Çarşamba günkü yazıda söylediğim gibi, nereye çeksen oraya giden, nerede ararsan orada olan ama adresi hiç belli olmayan bir kavram üzerinden tarif ediyorlar insanlar pozisyonlarını ve meşrulaşıyor söyledikleri. Benim kızgınlığım buna. 

Birkaç gün önce özel bir üniversitede konuk hoca olarak siyaset felsefesi dersine girdim. Öğrencilerden biri Muş’taki eski korucu olan manifaturacının kalaşnikofla DTP’li göstericileri taramasının “son derece haklı” olduğunu söylüyordu. Bahse girerim o anda o genç adama sorsaydım “Vicdansız mısın arkadaş sen?” diye, “Hayır” der ve kendisindeki vicdanın ne uçsuz bucaksız olduğunu anlatırdı. Sevgili Oya Baydar, derdim budur benim. Yani ya tuz da kokarsa? Bu vesileyle, T24’e Oya Baydar’ı yazmaya ikna ettikleri için teşekkürler...