Koronavirüs salgını nedeniyle kadın yoksulluğunun daha da artacağına ilişkin Birleşmiş Milletler Kadın ve Kalkınma Programı'nın son raporundan hareketle Evrensel gazetesinde yoksullukla mücadele etmek için 'eskortluk' yapmak zorunda kalan Serpil'in hikayesine yer verildi.
Hilal Tok ve Elif Turgut imzalı haberde Birleşmiş Milletler’in Kadın ve Kalkınma Programı’nın son raporuna vurgu yapılarak Koronavirüs salgını ve etkileri nedeniyle 2021 yılına kadar 47 milyonu kadın ve kız çocuğu olmak üzere 96 milyon insanın aşırı yoksulluğa sürükleneceği ifade edildi.
Dünya Bankası'nın salgınının etkisiyle 2021’e kadar 150 milyona yakın insanın aşırı yoksulluğa sürükleneceği öngörüsünün de paylaşıldığı haberde yoksulluğa çözüm bulmaya çalışan Serpil'in öyküsü haberleştirildi.
"Serpil’in hikayesi son zamanlarda yoksul mahallelerde sayısı hızla artan ama hikayesini yüksek sesle dile getirmekten çekinen yüzlerce kadının yaşadıklarının da bir örneği aslında" denilen haberde Serpil'in anlatımlarına da yer verildi:
“Kimse karşıma gelip ‘sen bu işi yapıyorsun’ diye tepki gösteremiyor çünkü kimsenin hem umurumda değil hem de zaten beni 16 yaşında ilk satan babamdı, beni zorla evlendirerek, başından atarak resmen sattı. Sahip çıkmayan bir aile zaten karşıma gelip söyleyemez bir şey…”
32 yaşında ve üç kız çocuğu olan Serpil “Bazen isyan ediyorum; ne babadan yana yüzüm güldü ne anadan ne kocadan. Ama ben tek başıma ayakta duracağım. Buysa da yolu bunu yapacağım, kızlarımı açlık içinde büyütmeyeceğim” dedi.
Serpil'in hikayesi şöyle:
Serpil, 3 kardeşin ortancasıydı, kendisi 6 yaşındayken babası ve annesi ayrıldı. Babasıyla yaşamaya başlayan çocuklardan en küçüğü yurda verildi. Ablası ve Serpil ise erken yaşta evlendirildi. O süreci Serpil şöyle anlatıyor: “Babam yeniden evlendi. İkinci eşinden de 3 çocuğu oldu. 15 yaşımda beni 32 yaşında olan ve daha önce iki evlilik yapan bir adamla evlendirdi. Çocuklarımın babasıyla yani. Evliliğin ilk yılında doğum yaptım. Sonra hemen ardından bir çocuk daha. Eşim bize bakamadığı için beni kendi köyüne gönderdi. Ben eşimi hiç sevmedim, zaten çocuktum. Annen yok, baban yok. Sevgi nedir bilmiyorsun, 18 yaşında ben annesine babasına baktım köyde, annesi felçti, iki bebek kucağımda. Kaynım da oradayken beni taciz etmeye başladı. Ben bunu kocama ne zaman anlatmaya çalışsam bana ‘Sen yanlış anlıyorsundur, o sana sarkıntılık yapmıyordur’ dedi. Her gün gece 3’te gelip kapımı tıklatıp eşiğe para bırakıyordu. Seneler böyle geçti, karanlık elektriği bile olmayan bir odada kaldım çocuklarımla.”
"Ekmek olmaya komşulara gidiyorum"
Daha sonrasında İstanbul’a eşinin yanına geldiğini söyleyen Serpil, burada da zorlukların sürdüğünü, bunun her gün daha da büyüyen yoksullukla daha da beter hale geldiğini anlatıyor: “Sonra tekrar İstanbul’a geldim ama burada da yaşadığımız yoksulluk çok beterdi. Kocam doğru düzgün çalışmıyordu. Çocuklar küçücükken dolap bomboş oluyordu. En küçük çocuğumu doğru düzgün emziremedim bile, karnımı doyuramıyordum ki sütüm gelsin. Evde yumurta olmuyordu, komşuya gidip istiyordum. Ekmek olmuyordu yüzüm kızara kızara komşuya ‘eşim gelirken ekmek almayı unutmuş’ diyor ekmek istiyordum. Bana ‘Eşin hadi unutuyor, giderken eve para da mı bırakmıyor’ dediklerinde ağırıma gidiyordu. Hamileyken bile hastanede rehin kaldım. Yıllardır görüşmediğim annemi arayıp beni kurtarmasını istedim, öyle çıkabildim hastaneden. Tüpümüz yoktu, sütüm gelmediği için bebeğe çorba yapmaya komşuya gidiyordum. Tel şehriye çorbasının suyunu veriyordum küçük kızıma. Komşudan kaynar tencereyle dönerken merdivenlerden kaydım, koluma döküldü. Bak yanık izi hala duruyor... ”
"Yokluktan yokluğa düştüm"
“Çocuklarım tehlikedeydi, risk altındaydı, açlık içindeydi” diyen Serpil, en sonunda bir de kocası tarafından aldatılınca evi terk ettiğini, ancak çocukları yanına bir süre alamadığını söylüyor. “İlk önce bir tekstil atölyesine girdim. O kadar çalışıyordum, bir de paramı vermiyorlardı. Sürekli geciktiriyorlardı. Yokluktan yokluğa düştüm” diye yaşadıklarından bahsederken babalarının yanında kalan çocukların yoksulluk içinde nasıl yaşadığını öfke ve aceleyle anlatıyor: “Çocuklara resmen komşular acıyıp bakıyordu. Çocuklara yardım bağlattık. Servis parası, küçüğe bakıcı parası. 3 senede bakıcı sadece 23 gün para alabilmiş, kocam çocukları okula göndermeyip o parayı kendi harcamış.”
Ailesinin ve çevresinin “çocukları babalarına ver” sözlerine, “çocukları da kendin gibi yapacaksın” iğnelemelerine cevap veriyor Serpil: “Ben ne iş yaparsam yapayım çocuklarımı kendim büyütmek istiyorum. Ben çalıştığım işten uzak tutuyorum çocuklarımı, onlara hissettirmiyorum. Eğer benim çocuklarım açsa, sefalet çekiyorsa ben elimden gelen her şeyi yaparım. Bu yüzden de bu işi yapıyorum. Benim yaşadıklarımı yaşamasınlar diye, tekrar o açlığa dönmesinler diye bu işi yapıyorum. Eşimden boşanalı 5 sene oldu. Ben şimdi kimsenin kapısını tıklayıp dilenmiyorum. Babamın kapısını bile tıklatmadım daha. Yaptığım işe laf ediyor babam, ama ilk o beni sattı daha 16 yaşımda tanımadığım bir erkeğe. Akrabalarım mesela çoktur, kimse karşıma gelip ‘sen bu işi yapıyorsun’ diye tepki gösteremiyor çünkü kimsenin hem umurumda değil hem de zaten beni 16 yaşında ilk satan babamdı, beni zorla evlendirerek, başından atarak resmen sattı. Sahip çıkmayan bir aile zaten karşıma gelip söyleyemez bir şey…”