Amberin Zaman
HaberTürk (04 Eylül 2012)
Bu çarpıcı sözlerin sahibi BDP'nin Meclis'e taşıdığı Şırnak milletvekili, Kürt siyasetin duayenlerinden Şerafettin Elçi. Elçi'yi yıllardan beri tanırım ve sayarım. Daha kimsenin ağzına Kürt sözcüğünü almaya cesaret etmediği bir dönemde Ecevit hükümetinde Bayındırlık Bakanı'yken 1979'da "Ben Kürt'üm, Türkiye'de Kürtler var" sözleriyle fırtına koparmış, bedelini de ağır ödemişti. 12 Eylül darbesinden sonra bakanlık koltuğundan indirilip yaka paça cezaevine atılmıştı. 27 ay "bölücülükten" yatmıştı. O günlerden beri Kürtler için federasyon talepleriyle gündemde kalan ve aleyhinde sayısız dava açılan Elçi, bir yandan PKK'dan da öte haklar isterken şiddetin siyasi araç olarak kullanılmasına her daim karşı çıktı. PKK ile arasına kalın çizgi çekti. Zaten geleneksel muhafazakâr kimliğiyle de PKK'nın Marksist ideolojisine zıt düşüyordu. Dolayısıyla BDP tarafından aday gösterilmesi epey tartışma yaratmıştı.
BDP çatısı altında siyaset yapma kararını, Kürt sorununda siyasi çözüme katkıda bulunma arzusuna bağlayan Elçi, son derece karamsardı. Malum önceki gece Şırnak'ın Beytüşşebap İlçesi'nde dört ayrı koldan saldıran PKK militanlarıyla çıkan çatışmalarda 10 asker şehit düşmüştü. En az 20 militanın da öldürüldüğü gelen haberler arasındaydı.
"PKK ne yapmaya çalışıyor?" diye sorduğumda Elçi, "Esas devlet ne yapmaya çalışıyor? Sorulması gereken soru bu" yanıtını verdi. Şaşkınlığımı ifade ettiğimde, "PKK 'Silah bırakmaya hazırım' diye bangır bangır bağırıyor. Onurlu bir barış istiyor. Ama devlet operasyonlarını sürdürüyor" diyen Elçi, 45 gün önce Başbakan Erdoğan'dan randevu talebinde bulunduğunu açıkladı. Amacının yeni bir ateşkes sürecine katkıda bulunmak olduğunu anlattı. Planını, Başbakan'ın ağzından operasyonların durdurulması garantisi alıp PKK'ya iletmek ve karşılığında PKK'nın da eylemlerine ara vermesi şeklinde özetleyen Elçi, "Hasta halimle sedyeyle dahi olsa Kandil'e gitmeye hazırdım" diyor. (Elçi uzun süredir rahatsız.) Bunca şehit haberi arasında Elçi'nin bu açıklaması öfke uyandırabilir, ancak şu tespitinin doğru olduğunu kimse inkâr edemez: "Silahları bırakmak ayrı, silahları susturmak ayrı."
Hükümet diyor ki: "Hem PKK'yla mücadele ederim hem reformlarımı yaparım." Oysa silahlar susmadan reformların yapılması mümkün gözükmüyor. Zira mevcut konjonktürde iktidarın Kürt sorununun çözümüne yönelik attığı herhangi adım "teröre taviz" şeklinde algılanır. Son kamuoyu araştırmalarında MHP'nin oylarının artmış olması buna işaret ediyor. Kaldı ki son zamanlarda reformun R'si dahi yok ortada. Bu kısırdöngüyü kırmak için silahların mutlaka susması gerekiyor.
Oslo sürecini başlatacak irade ve cesareti gösteren Başbakan'ı ikna edebileceğini ümit eden Elçi'nin görüşme talebine ancak 9 Temmuz, yani 1.5 ay sonra gelmiş. Başbakan'ın özel kalem müdürü, Elçi'yi arayıp randevu vermiş ama bu kez Elçi'den olumsuz cevap gelmiş. "Neden?" diye sorduğumda ise Elçi, Başbakan'ın son zamanlarda daha da şahinleştiğini, aslında "gerçek rengini belli ettiğini" ve görüşmenin "bu noktadan sonra fayda etmeyeceği" görüşünü savundu. "Leyla Zana ile görüştü, Leyla'yı dinledi, peki niye halletmedi?" diye soran Elçi, cevabı yine kendisi verdi: "Başbakan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde milliyetçi oylara oynuyor ve zaten Erdoğan özünde Türk milliyetçisi."
Başbakan'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı "Kürt sorunu yok, PKK ve terör sorunu var" açıklamasını hatırlatan Elçi, "PKK'nın evet dünya kadar günahı var ama ne zaman Kürtlerin meşru hakları, talepleri kabul edilir, o zaman herkes PKK'ya karşı tavır alır" diyerek meselenin özüne inmiş oldu. Zira yaşın yanında çokça kurunun yanmasına sebep olan ve KCK operasyonlarının zeminini oluşturan kanunlar dururken, BDP'liler resmi ağızlarca her gün öcüleştirilirken, yüzde 10 seçim barajı siyaseti tıkarken ve en önemlisi yeni sivil Anayasa umudu sönmeye yüz tutarken, "PKK reformlardan korkuyor, sırf AK Parti'yi yıpratmak için şiddeti tırmandırıyor" demek ne kadar inandırıcı?
İktidar üzerine düşen yaptıktan sonra eğer PKK yine şiddette ısrar ederse -ki aralarında terörü meslek edinenler, dışardaki dostlarının da iteklemesiyle edecektir- bakalım Kürtler arasında ne kadar destek bulurlar, ispanya'da ETA örneğinde görüldüğü üzere bahse girerim ki neredeyse hiç.