Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, Hülya Koçyiğit'in “İnsan hakları noktasında yıllarca eksikliklerimiz vardı ve ne mutlu ki AKP hükümeti bu konuda önemli adımlar attı. İfade özgürlüğü diye bir şeyle tanıştık. İnsanlar fikirlerini söylemekten daha çok korkardı” ifadesine tepki gösterdi. Söğüt, "O akılla bir de, bizi hayal kırıklığına uğrattı diyerek Hülya Koçyiğit’e yükleniyoruz.
Hayallerimizi kendi tercihlerimizle zaten çoktan kırdığımızı ne çabuk unutuyoruz" diye yazdı.
Mine Söğüt'ün "Senin Hülya Koçyiğit’in bir sağcı yavrum" başlığıyla yayımlanan (30 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Eski Türk filmlerini neden hüzünlü bir özlemle severiz?
Sosyalist refleksleri yüceltip fakirlerden yana olduklarından mı?
Gaddar fabrikatör karakterinde kapitalizmin acımasızlığını sorguladıklarından mı?
Köylülüğün kıymetini vurgulayıp sosyal bir adalet önerdiklerinden mi?
Her fırsatta iyiliği yüceltip kötülüğü yerin dibine soktuklarından mı?
Bize saf vicdan öyküleri anlattıklarından mı?
Neden bunca kıymetlidir eski Türk filmleri? O filmler... Kaybettiklerimizi hatta vazgeçtiklerimizi temsil ederler.
O yüzden en neşeli sahnelerinde bile bugün bizi hüzünle ağlatırlar.
O filmlerin etkileyici karakteri Hülya Koçyiğit, bir insan olarak, onu tanıdığımız ilk günden beri nasıl biriyse, hâlâ öyle biri.
Ama biz... kendimiz... ona kızanlar ve keşke iktidarın diliyle konuşmasaydı diye sitem edenler... biz öyle miyiz?
O filmleri ilk seyrettiğimiz zamanlarda olduğumuz gibi miyiz?
O zamanlar taşıdığımız endişelere, yücelttiğimiz ideallere, kurduğumuz hayallere ne oldu?
Şimdi arkasından yas tuttuğumuz o değerlerden ne uğruna vazgeçtik de bugünlere geldik?
Bu ülkede solcuların çoğu, hayattaki duruşlarını asla eski Türk filmlerindeki o özlenen değerlerin işaret ettiği gibi belirlemedi.
Değişen dünyaya ayak uydurmak uğruna değiştiler.
Basının, hukukun, politikanın, sosyal hayatın, ülkenin çirkinleşişini gözleriyle gördüler ama kendi yolları açık olduğu sürece hiçbir şeye itiraz etmediler.
Liberalliği bir marifet sandılar, yıkılan duvarların altında kaldılar.
İhanet ettiler, vazgeçtiler, bambaşka bir yolu tercih ettiler.
Hülya Koçyiğit’in sırtına, bize masalsı bir dünya hatırlatma yükünü biz yüklüyoruz, onu taşıyamıyor diye kızmaya hakkımız yok.
Ama bir zamanlar inatla “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler göreceğiz” diyen solcular, bilinçlice yüklendikleri yükü haince tam tersi bir istikamete taşıdılar.
Bu ülkeyi asıl hayal kırıklığına uğratanlar onlar;
O eski Türk filmlerindeki değerlerle en olmayacak zamanda kavgaya tutuşanlar...
Demode bir ideoloji diyerek insanlığın geleceğe dair taşıdığı tüm umutları bir çırpıda silip atanlar..
Kapitalizmin zehirli şekerlerine kolayca kananlar...
Değişenler...
Ve bu hızlı ve tehlikeli değişimden endişelenen ve eski ideolojisinde ısrar eden azınlığı da hor görenler.
***
Nihayetinde bugün o çoğunluğun ihanetiyle birlikte, sol refleksleri temsil eden ve umut taşıyan kıymetli kavramların hayatımızdan çıkmasının bedelini ödüyoruz.
O refleksleri değersizleştirenlere, Hülya Koçyiğit’e içerlediğimiz kadar içerleyecek aklımız yok.
Aklımız ancak gecekonduları yıkan kepçelerin karşısında dimdik durup yoksul halkı savunan, patronun masasına yumruğunu vurup ağzına geleni söyleyen, parasız ama paylaşımcı bir hayatı neşeyle yüklenen o masal kahramanlarının ardından yas tutacak kadar.
O akılla bir de, bizi hayal kırıklığına uğrattı diyerek Hülya Koçyiğit’e yükleniyoruz.
Hayallerimizi kendi tercihlerimizle zaten çoktan kırdığımızı ne çabuk unutuyoruz!
Kendi hatalı tercihlerimizle şekillendirdiğimiz ve o eski Türk filmlerindekine artık hiç benzemeyen şu yaşamımızda...
Bir düşünün, Hülya Koçyiğit’in gerçek yeri neresidir?
Ve bizim gerçek yerimiz neresi?