Oral Çalışlar
(Radikal, 17 Ağustos 2012)
Avukat Gönül Erdem’i gözaltına alan polisler, onu sorgu kapısında karşılarken geçmiş bir olaya gönderme yaparak “Sen kaç Dilan edersin?” demişlerdi.
Gönül Erdem, Büyükadalıdır. Onu sosyalist mücadele günlerinden hatırlıyorum. Bizden sonraki kuşaktandır. Geçen ekim ayında Büyükada’da gözaltına alındı. Haziranda başlayan KCK davasından tutuklu.
BDP’ye üye olduğunu, bir dönem yöneticilik yaptığını ve daha sonra da partinin genel çizgisiyle ilgili bazı sorunlar yaşadığını duymuştum.
Son karşılaşmamızın birinde, iki çocuğunun babası olan ve bir süre önce ayrıldığı eşini kaybetmiş durumdaydı. Kısa süre sonra da tutuklandı. Yani, iki çocuk, babalarını mezara, annelerini cezaevine yolladılar.
Elif’in acısı
Geçenlerde Gönül’den bir mektup geldi, avukatı Aynur Tuncel’le konuştum. Kızı Elif’ten gelen mesaj ise şöyle:
“Ben insan haklarına duyarlı, akan kanın durması için mücadele eden, nihayetinde cezaevine konulan bir kadının kızıyım. Önce evlat, sonra bir hukuk öğrencisi olarak ne insani ne de hukuki hiçbir açıdan anlam veremediğim (...) bir tutuklama nedeniyle 16 yaşındaki kardeşim Hasan ile beraber ayakta kalmaya çalışıyoruz.”
İddianamede öne sürülenlere baktım. Pek ikna edici, ‘terör örgütü yöneticiliği’ni ima edebilecek nitelikte bir bulgu yok.
Gönül’den gelen mektup da bu gerçeği ortaya koyuyor:
“Muhalifim, soldan yana bir duruşum var. (...) Bir yanlışlık, bir eksiklik, bir hata ya da tahakküm, nerede olursa olsun orada dik durdum. (...) Ben bu kişiliğimi unutup çevremdekilerin de etkisiyle kendimi BDP’de buldum.
Hükümetin, Başbakan’ın Kürt açılımı döneminde, BDP’nin elini kuvvetlendirmek lazım dedim. Ortak yaşamı korumak bizim kuşağın boynunun borcuydu. İki tarafta da barışı istemeyenler vardı, statükodan, bu mevcut durumdan memnundular.(...)
Devlet cephesi PKK’ya el etek öptürmek, PKK cephesi de devleti dize getirmek istiyordu. (...) Bunları dillendirdiğim için, Kürt cephesini de eleştirdiğim için orada da muhalif oldum.(...)
El kadar çocuklara itirafçılık yasaları dayatılıyor, ajanlaştırılmak isteniyordu. (...) Bir yıllık avukatlar İmralı sırasına girerken, ben bir anne, bir sosyalist duyarlığıyla Kürt çocukların yanında yer aldım.
Bir olayda da emniyetle çok kötü kapıştım. İtirafçı olmuş bir çocuktu. O çocuğa parti de sahip çıkmıyordu. Kendi öz babasının bile ‘Hain, benim böyle bir kızım yok’ dediği bir çocuğa sahip çıktım. İtirafçılıktan geri dönebildi. Çocuk ‘Abla, intihar edeceğim’ demişti. (...) O çocuğun örgüte vereceği bir zarar yoktu. Bu yüzden partiyi de karşıma aldım. Gel gör ki (...) bu torba dava içine beni sıkıştırdılar. Ben BDP’de topu topu 8-9 ay siyaset yaptım.
BDP’de iken de partinin daha çok inisiyatif alması, PKK’ya mesafe konulması tavrı içinde oldum. ‘PKK da eleştirilmeli’ dediğim için tutunamadım. Bugün ise (...) PKK/KCK terör örgütü yöneticisi olmakla yargılanıyorum. Bu ne yaman çelişki.”
Polisin husumeti mi?
Erdem’in avukatı Tuncel, hazırladığı savunma metninde, muhtemel gerekçeyi şöyle anlatıyor:
“Dilan Sonsuz isimli bir genç kızın gözaltına alınması üzerine ailesi Erdem’den hukuki yardım istemiştir. (...) Polislerin Dilan’ın emniyet binası dışında olduğunu söylemesine inanmayan Erdem, Dilan’ın yerini öğrenince, ona başka bir müdafi atandığı söylenmiştir. Baro bu iddiayı yalanlayınca, Dilan için herhangi bir istemde bulunulmadığını söyleyince, Erdem, Dilan Sonsuz’la gözaltında görüşmeyi başarmıştır. Dilan’ın iradesi dışında etkin pişmanlıktan yararlanmaya ve suç ikrarına zorlandığını öğrenmiştir. Gönül Erdem’in hukuki yardımıyla Dilan itirafçı olmaktan vazgeçmiştir.”
Emniyet, sanırım Gönül Erdem’i bu çabaları nedeniyle mimlemişti. 7 Ekim 2011 günü tutuklandığında, aynı polisler kendisini kapıda karşılamışlar ve “Sen kaç Dilan edersin?” diye sormuşlardı.